- Dinleyen susuz ve arayıcı olursa vâzeden ölü bile olsa söyler.
- مستمع چون تشنه و جوینده شد ** واعظ ار مرده بود گوینده شد
- Dinleyen yeni gelmiş ve usanmamış olursa dilsiz bile sözde bülbül kesilir. 2380
- مستمع چون تازه آمد بیملال ** صد زبان گردد به گفتن گنگ و لال
- Kapımdan içeri namahrem girince harem halkı, perde arkasına girer, gizlenir.
- چون که نامحرم در آید از درم ** پرده در پنهان شوند اهل حرم
- Zararsız ve mahrem birisi gelince de o kendilerini gizleyen mahremler, yüzlerindeki peçeleri açarlar.
- ور در آید محرمی دور از گزند ** بر گشایند آن ستیران رویبند
- Bütün güzel, hoş ve yaraşan şeyler, gören göz için yapılır.
- هر چه را خوب و خوش و زیبا کنند ** از برای دیدهی بینا کنند
- Çengin zir ve bem nağmeleri, nasıl olurda sağır kulak için terennüm edilir?
- کی بود آواز چنگ و زیر و بم ** از برای گوش بیحس اصم
- Tanrı, miski beyhude yere güzel kokulu yapmadı? Koku duyan için yarattı; koku almayan için değil. 2385
- مشک را بیهوده حق خوش دم نکرد ** بهر حس کرد او پی اخشم نکرد
- Hak, yeri, göğü yaratmış, aralarında da bir çok nur ve nâr yüceltmiştir.
- حق زمین و آسمان بر ساخته ست ** در میان بس نار و نور افراخته ست
- Bu yeri yerdekiler için yaratmış, göğü de göktekilerin yurdu yapmıştır.
- این زمین را از برای خاکیان ** آسمان را مسکن افلاکیان
- Aşağılık kişi yükseğin düşmanıdır. Her şeyin müşterisi meydana çıkar.
- مرد سفلی دشمن بالا بود ** مشتری هر مکان پیدا بود
- Ey kapalı örtünüp bürünmüş kadın, sen hiç kör için süslendin mi?
- ای ستیره هیچ تو برخاستی ** خویشتن را بهر کور آراستی
- Dünyayı en değerli incilerle doldursan nasibin yoksa ne yapayım? 2390
- گر جهان را پر در مکنون کنم ** روزی تو چون نباشد چون کنم
- Ey kadın, kavgayı, darılmayı bırak; bırakmayacaksan beni bırak!
- ترک جنگ و ره زنی ای زن بگو ** ور نمیگویی به ترک من بگو
- Ben, iyiyle, kötüyle, kavga edemem; kavga ile işim yok. Savaşmak şöyle dursun; gönlüm barışlardan bile ürkmekte.
- مر مرا چه جای جنگ نیک و بد ** کاین دلم از صلحها هم میرمد
- Susacaksan ne âlâ; yoksa öyle bir iş yaparım ki şu anda hemen kalkar, evimi, barkımı bırakır, giderim.”
- گر خمش کردی و گرنه آن کنم ** که همین دم ترک خان و مان کنم
- Kadının yola gelip söylediklerinden istiğfar eylemesi
- مراعات کردن زن شوهر را و استغفار کردن از گفتهی خویش
- Kadın onu titiz ve hiddetli görünce ağlamaya başladı. Zaten ağlamak, kadının tuzağıdır.
- زن چو دید او را که تند و توسن است ** گشت گریان گریه خود دام زن است
- “Ben, senden bunu mu umardım? Senden başka ümidim vardı” dedi. 2395
- گفت از تو کی چنین پنداشتم ** از تو من اومید دیگر داشتم
- Kadın yokluk yoluna girip dedi ki: “Ben senin karın değil, ayağının toprağıyım.
- زن در آمد از طریق نیستی ** گفت من خاک شمایم نه ستی
- Cismim, canım, nem varsa senindir; hüküm de senin, ferman da!
- جسم و جان و هر چه هستم آن تست ** حکم و فرمان جملگی فرمان تست
- Yoksulluk yüzünden sabrım tükendiyse bu da kendim için değil, senin için.
- گر ز درویشی دلم از صبر جست ** بهر خویشم نیست آن بهر تو است
- Sen, bana dertli zamanlarda deva oldun; muhtaç olmanı istemiyorum.
- تو مرا در دردها بودی دوا ** من نمیخواهم که باشی بینوا
- Canın için, bu kendim için değil. Bu ağlayış bu inleyiş hep senin için. 2400
- جان تو کز بهر خویشم نیست این ** از برای تستم این ناله و حنین
- Ben, Tanrı hakkı için varlığımı her nefeste huzurunda feda etmek isterim.
- خویش من و الله که بهر خویش تو ** هر نفس خواهد که میرد پیش تو
- Canım sana kurban olsun... Ne olurdu ruhun bana vâkıf olsaydı.
- کاش جانت کش روان من فدی ** از ضمیر جان من واقف بدی
- Fakat sen hakkımda böyle kötü zanna düşünce candan da usandım, tenden de.
- چون تو با من این چنین بودی به ظن ** هم ز جان بیزار گشتم هم ز تن
- Ey canımın rahatı! Sen bana böyle aykırı olunca altına da toprak saçtım, gümüşe de( artık ikisi de gözümde değil).
- خاک را بر سیم و زر کردیم چون ** تو چنینی با من ای جان را سکون
- Canımda da sen varsın, gönlümde de sen. Öyle olduğu halde bu kadarcık bir şeyden dolayı benden ayrılmaya kalkışıyorsun. 2405
- تو که در جان و دلم جا میکنی ** زین قدر از من تبرا میکنی
- Kudret senin elinde, ayrılabilirsin; fakat senin bu niyetine karşılık candan özürler dilemekteyim.
- تو تبرا کن که هستت دستگاه ** ای تبرای ترا جان عذر خواه
- O zamanları hatırla ki ben put gibi güzeldim, sen de karşımda puta tapan şamana benzerdin.
- یاد میکن آن زمانی را که من ** چون صنم بودم تو بودی چون شمن
- Bu kul sana tâbidir; gönlü, senin dileğine göre aydınlanmış, yanmıştır. Neyi “pişir, hazırla” dersen hemen “pişti, yandı bile” derim.
- بنده بر وفق تو دل افروخته ست ** هر چه گویی پخت گوید سوخته ست
- Ben senin ıspanağınım. İster ekşili pişir, ister tatlılı...
- من سپاناخ تو با هر چم پزی ** یا ترش با یا که شیرین میسزی
- Küfür söylemiştim; işte imana geldim. Can ve gönülle hükmüne tâbi oldum. 2410
- کفر گفتم نک به ایمان آمدم ** پیش حکمت از سر جان آمدم
- Senin şahane huyunu takdir edemedim. Huzuruna küstahça eşek sürdüm.
- خوی شاهانهی ترا نشناختم ** پیش تو گستاخ خر در تاختم
- Fakat affından bir mum düzüp yakınca tövbe ettim; itirazı bıraktım.
- چون ز عفو تو چراغی ساختم ** توبه کردم اعتراض انداختم
- Kılıçla kefeni huzuruna koyuyorum; önüne boynumu uzatıyorum; vur!
- مینهم پیش تو شمشیر و کفن ** میکشم پیش تو گردن را بزن
- Acı ayrılıktan gem vuruyorsun. Ne istersen yap, fakat bunu yapma!
- از فراق تلخ میگویی سخن ** هر چه خواهی کن و لیکن این مکن
- Gönlünde benim için gizlice bir özür dileyici vardır ki o, ben olmasam da bana şefaat edip durur. 2415
- در تو از من عذر خواهی هست سر ** با تو بیمن او شفیعی مستمر
- Gönlündeki o özür dileyicim senin huyundur. Ona güvendiğimden gönlüm, kendisine suç aradı.
- عذر خواهم در درونت خلق تست ** ز اعتماد او دل من جرم جست
- Ey ahlâkı yüz batman baldan daha güzel, daha tatlı olan kızgın adam! Sen de bana gönlünden ve gizlice merhamet et.”
- رحم کن پنهان ز خود ای خشمگین ** ای که خلقت به ز صد من انگبین
- Bu suretle güzel, açık açık söylerken kadına bir ağlamadır geldi.
- زین نسق میگفت با لطف و گشاد ** در میانه گریهای بر وی فتاد
- Ağlaması bile yüzünün güzelliğiyle gönülleri cezbeden o güzelin, hüngür hüngür ağlaması haddinden aşınca.
- گریه چون از حد گذشت و های های ** زو که بیگریه بد او خود دل ربای
- O gözyaşı yağmurundan bir yıldırım zuhur etti, o naziri bulunmayan erin gönlüne bir kıvılcım sıçradı. 2420
- شد از آن باران یکی برقی پدید ** زد شراری در دل مرد وحید
- Adamın, güzel yüzüne kul olduğu dilber, kulluğa başlarsa hal ne olur, insan ne hale gelir?
- آن که بندهی روی خوبش بود مرد ** چون بود چون بندگی آغاز کرد
- Azametinden yüreğini oynatan, kibirinden seni tir tir titreten sevgili, gözünün önünde ağlamaya başlarsa ne hale girersin?
- آن که از کبرش دلت لرزان بود ** چون شوی چون پیش تو گریان شود
- Naz ve istiğnası ile can ve gönülleri kan haline getiren güzel, niyaza girişirse hal ne olur?
- آن که از نازش دل و جان خون بود ** چون که آید در نیاز او چون بود
- Cevrü cefası, bize tuzak olan dilber, özür dilemeye kalkışırsa biz ne mazeret bulabilir, ne söyleyebiliriz?
- آن که در جور و جفایش دام ماست ** عذر ما چه بود چو او در عذر خاست
- Züyyine linnâs, hükmünce Tanrı’nın insanlar için bezediği şeylerden halk, nasıl kurtulabilir? 2425
- زين للناس حق آراسته ست ** ز آن چه حق آراست چون دانند جست
- Tanrı; kadını erkeklere munis olmak üzere yarattı. Âdem nasıl olurda Havva’dan ayrılabilir?
- چون پی یسکن الیهاش آفرید ** کی تواند آدم از حوا برید
- Kişi yiğitlikte Zâloğlu Rüstem bile olsa Hamza’dan bile ileri geçse yine hükmetme hususunda karısının esiridir.
- رستم زال ار بود وز حمزه بیش ** هست در فرمان اسیر زال خویش
- Âdem sözlerinden âlemin sarhoş olduğu Muhammed bile “Kellimîni ya Humeyrâ” derdi.
- آن که عالم مست گفتش آمدی ** کلمینی یا حمیراء میزدی