English    Türkçe    فارسی   

1
2653-2702

  • Peygamber dedi ki “Tanrı; 'Ben yücelere, aşağılara sığmam.
  • Yere, göğe, hatta arşa sığmam' buyurdu." Bunu, ey aziz, yakînen bil.
  • Fakat şaşılacak şeydir ki inanan kişinin kalbine sığarım. Beni ararsan inanan gönüllerde ara buyurdu” dedi. 2655
  • Tanrı dedi ki: “Ey haramdan, şüpheli şeylerden sakınan! Kullarımın arasına gir ki bu suretle beni görme cennetine erişesin.”
  • Arş, bile o nuriyle, o genişliğiyle beraber Âdem’ görünce yerinden kalktı.
  • Arşın sonsuz bir büyüklüğü var, fakat mânaya karşı suret nedir ki?
  • Her melek diyordu ki: Bizim bundan önce yeryüzüyle üfletimiz vardı.
  • Hizmet ve ibadet tohumunu yere ekiyorduk. Yere olan bu meylimize, bu alâkamıza da şaşmaktaydık. 2660
  • Gökten yaratıldığımız halde yeryüzüne bu alâkamız nedir?
  • Biz nurlarız, karanlıklarla ülfetimiz neden? Nur zulmetlerle yaşayabilir mi?
  • Ey Âdem! O ülfet, senin kokundanmış. Çünkü cisminin nesci yeryüzü.
  • Topraktan olan cismini yeryüzünde dokudular; pak nurunu burada buldular.
  • Şimdi canımızın ruhundan bulduğu ülfet, bundan önce cisminin yoğrulduğu topraktan parlıyordu. 2665
  • Yeryüzündeydik ama yerden gafildik, orada gömülü olan defineden haberimiz yoktu.
  • Tanrı da bize oradan göklere sefer etmeyi emredince, bu yurt değiştirme, acı geldi.
  • O yüzden Tanrı’ya deliller getirerek “Ey Tanrı! Bizim yerimize kim gelecek?
  • Bu tesbih ve tehlinin nurunu, dedikoduya satıyorsun” dedik.
  • Tanrı hükmü, bize rahmet yaygısını döşedi:”Açıkça istediğinizi söyleyin. 2670
  • Tek evlâtların babalarına söyledikleri gibi ağzınıza ne gelirse çekinmeden deyin.
  • Çünkü bu sözler, yaraşmasa bile rahmetim, gazabımdan artıktır.
  • Ey melek! Bunu meydana çıkarmak için gönlünüze şüpheler salmaktayım;
  • Sen söyleyesin; ben darılmayayım, gazaplanmayayım. Bu suretle de benim hilmimi inkâr eden ağız açamasın.
  • Her nefeste bizim hilmimizden yüzlerce baba yüzlerce ana doğar, yokluğa dalıp mahvolur. 2675
  • O babaların, o anaların hilmi, şefkati, bizim hilim ve şefkat denizimizin köpüğüdür. Köpük gider gelir ama deniz bâkidir dedi.”
  • Hayır, ne dedim? O inciye karşı bu sedef, köpük değil, köpüğünün köpüğüdür.
  • İşte o köpük hakkı için, o sâf deniz hakkı için bu söz bir sınama, bir lâf değil.
  • Sevgiden, vefadan, boyun büküp teslim olmadan ileri gelmiştir. Huzuruna varacağım Tanrı hakkı için.
  • Bu hevesim, sence sınamadan ibaretse bu sınamamı sına. 2680
  • Sırrını saklama ki sırrım meydana çıksın. Elimden geleni; gücümün yettiğini buyur!
  • Gönlündekini benden gizleme de benim gönlümdeki de ortaya çıksın bu suretle ne yapabileceksem kabul edeyim.
  • Fakat nasıl edeyim; elimde ne çare var? Bir bak hele, canım ne işe yarar ki?
  • Kadının kocasına rızık isteme yolunu göstermesi, onun da kabul etmesi
  • Kadın dedi ki:”Bir güneş doğmuş, bütün cihan ondan aydınlanmıştır.
  • O Tanrı vekili, Tanrı halifesidir. Bağdat şehri, onun yüzünden bahar gibidir. 2685
  • O padişaha ulaşabilirsen padişah olursun. Ne vakte kadar ikbal sahibi olmayanların yanına gidip duracaksın?
  • İkbal sahiplerinin dostluğu kimya gibidir. Onların nazarına benzer kimya nerede?
  • Ahmed’in gözü Ebubekir’e değince o bir tasdik yüzünden Sıddıyk olmuştur.”
  • Kocası, “Ben padişah huzuruna nasıl kabul olunurum; bir bahanesiz onun yanına nasıl giderim?
  • Buna bir münasebet, bir vesile gerek. Hiçbir sanat aletsiz meydana gelir mi? 2690
  • Mecnun gibi ki, birisinden Leylâ’nın bir parça hastalandığını duydu.
  • Eyvah, dedi; bahanesiz nasıl gideyim? Gitmezsem, hatırını sormazsam ne hale gelirim?
  • Keşke hazık bir hekîm olaydım...O vakit Leylâ’ya koşa, koşa giderdim.
  • Tanrı, bize “Ya Muhammed, gelin de” buyurdu da bu davet, utanmamızın giderilmesine sebep oldu.
  • Gece kuşlarının gözleri ve kabiliyetleri olsaydı gündüzün uçup gezerler, dönüp dolaşırlardı” dedi. 2695
  • Kadın cevap verdi: “Kerem sahibi padişah meydana girer, kendisini gösterirse aletsizlik, aletin ta kendisi, vesileden mahrum oluş, vesilenin aynı oldu.
  • Çünkü alet, vesile… dâvaya düşmektir, varlık alâmetidir. Asıl hüner aletsizliktedir, alçalmadadır."
  • Arap “Aletsiz nasıl alışveriş edeyim de aletsizliği elde edeyim?
  • Müflisliğime de bir delil gerek ki padişah halime acısın.
  • Sen, bana dedikodudan ve hileden başka bir şahit göster de o şen padişah merhamete gelsin. 2700
  • Çünkü sözden ve kötü hileden ibaret olan bu şahitlik o hâkimler hâkiminin yanında mecruhtur.
  • Müflisin şahidi doğruluk olmalı ki nuru, söylemeden parıldasın (halini arzetmeden hali anlaşılan)” dedi.
  • Arabın, orada su kıtlığı var sanarak çölleri aşıp Bağdat’a, halifeye bir testi yağmur suyu hediye götürmesi