Tanrı dedi ki: “Ey haramdan, şüpheli şeylerden sakınan! Kullarımın arasına gir ki bu suretle beni görme cennetine erişesin.”
گفت ادخل فی عبادی تلتقی ** جنة من رؤیتی یا متقی
Arş, bile o nuriyle, o genişliğiyle beraber Âdem’ görünce yerinden kalktı.
عرش با آن نور با پهنای خویش ** چون بدید آن را برفت از جای خویش
Arşın sonsuz bir büyüklüğü var, fakat mânaya karşı suret nedir ki?
خود بزرگی عرش باشد بس مدید ** لیک صورت کیست چون معنی رسید
Her melek diyordu ki: Bizim bundan önce yeryüzüyle üfletimiz vardı.
هر ملک میگفت ما را پیش از این ** الفتی میبود بر گرد زمین
Hizmet ve ibadet tohumunu yere ekiyorduk. Yere olan bu meylimize, bu alâkamıza da şaşmaktaydık.2660
تخم خدمت بر زمین میکاشتیم ** ز آن تعلق ما عجب میداشتیم
Gökten yaratıldığımız halde yeryüzüne bu alâkamız nedir?
کاین تعلق چیست با این خاکمان ** چون سرشت ما بده ست از آسمان
Biz nurlarız, karanlıklarla ülfetimiz neden? Nur zulmetlerle yaşayabilir mi?
الف ما انوار با ظلمات چیست ** چون تواند نور با ظلمات زیست
Ey Âdem! O ülfet, senin kokundanmış. Çünkü cisminin nesci yeryüzü.
آدما آن الف از بوی تو بود ** ز آن که جسمت را زمین بد تار و پود
Topraktan olan cismini yeryüzünde dokudular; pak nurunu burada buldular.
جسم خاکت را از اینجا بافتند ** نور پاکت را در اینجا یافتند
Şimdi canımızın ruhundan bulduğu ülfet, bundan önce cisminin yoğrulduğu topraktan parlıyordu.2665
این که جان ما ز روحت یافته ست ** پیش پیش از خاک آن میتافته ست
Yeryüzündeydik ama yerden gafildik, orada gömülü olan defineden haberimiz yoktu.
در زمین بودیم و غافل از زمین ** غافل از گنجی که در وی بد دفین
Tanrı da bize oradan göklere sefer etmeyi emredince, bu yurt değiştirme, acı geldi.
چون سفر فرمود ما را ز آن مقام ** تلخ شد ما را از آن تحویل کام
O yüzden Tanrı’ya deliller getirerek “Ey Tanrı! Bizim yerimize kim gelecek?
تا که حجتها همیگفتیم ما ** که بجای ما کی آید ای خدا
Bu tesbih ve tehlinin nurunu, dedikoduya satıyorsun” dedik.
نور این تسبیح و این تهلیل را ** میفروشی بهر قال و قیل را
Tanrı hükmü, bize rahmet yaygısını döşedi:”Açıkça istediğinizi söyleyin.2670
حکم حق گسترد بهر ما بساط ** که بگویید از طریق انبساط
Tek evlâtların babalarına söyledikleri gibi ağzınıza ne gelirse çekinmeden deyin.
هر چه آید بر زبانتان بیحذر ** همچو طفلان یگانه با پدر
Çünkü bu sözler, yaraşmasa bile rahmetim, gazabımdan artıktır.
ز آن که این دمها چه گر نالایق است ** رحمت من بر غضب هم سابق است
Ey melek! Bunu meydana çıkarmak için gönlünüze şüpheler salmaktayım;
از پی اظهار این سبق ای ملک ** در تو بنهم داعیهی اشکال و شک
Sen söyleyesin; ben darılmayayım, gazaplanmayayım. Bu suretle de benim hilmimi inkâr eden ağız açamasın.
تا بگویی و نگیرم بر تو من ** منکر حلمم نیارد دم زدن
Her nefeste bizim hilmimizden yüzlerce baba yüzlerce ana doğar, yokluğa dalıp mahvolur.2675
صد پدر صد مادر اندر حلم ما ** هر نفس زاید در افتد در فنا
O babaların, o anaların hilmi, şefkati, bizim hilim ve şefkat denizimizin köpüğüdür. Köpük gider gelir ama deniz bâkidir dedi.”
حلم ایشان کف بحر حلم ماست ** کف رود آید ولی دریا به جاست
Hayır, ne dedim? O inciye karşı bu sedef, köpük değil, köpüğünün köpüğüdür.
خود چه گویم پیش آن در این صدف ** نیست الا کف کف کف کف
İşte o köpük hakkı için, o sâf deniz hakkı için bu söz bir sınama, bir lâf değil.
حق آن کف حق آن دریای صاف ** که امتحانی نیست این گفت و نه لاف
Sevgiden, vefadan, boyun büküp teslim olmadan ileri gelmiştir. Huzuruna varacağım Tanrı hakkı için.
از سر مهر و صفاء است و خضوع ** حق آن کس که بدو دارم رجوع
Bu hevesim, sence sınamadan ibaretse bu sınamamı sına.2680
گر به پیشت امتحان است این هوس ** امتحان را امتحان کن یک نفس
Sırrını saklama ki sırrım meydana çıksın. Elimden geleni; gücümün yettiğini buyur!
سر مپوشان تا پدید آید سرم ** امر کن تو هر چه بر وی قادرم
Gönlündekini benden gizleme de benim gönlümdeki de ortaya çıksın bu suretle ne yapabileceksem kabul edeyim.
دل مپوشان تا پدید آید دلم ** تا قبول آرم هر آن چه قابلم
Fakat nasıl edeyim; elimde ne çare var? Bir bak hele, canım ne işe yarar ki?
چون کنم در دست من چه چاره است ** در نگر تا جان من چه کاره است
Kadının kocasına rızık isteme yolunu göstermesi, onun da kabul etmesi
تعیین کردن زن طریق طلب روزی کدخدای خود را و قبول کردن او
Kadın dedi ki:”Bir güneş doğmuş, bütün cihan ondan aydınlanmıştır.
گفت زن یک آفتابی تافته ست ** عالمی زو روشنایی یافته ست
O Tanrı vekili, Tanrı halifesidir. Bağdat şehri, onun yüzünden bahar gibidir.2685
نایب رحمان خلیفهی کردگار ** شهر بغداد است از وی چون بهار
O padişaha ulaşabilirsen padişah olursun. Ne vakte kadar ikbal sahibi olmayanların yanına gidip duracaksın?
گر بپیوندی بدان شه شه شوی ** سوی هر ادبار تا کی میروی
İkbal sahiplerinin dostluğu kimya gibidir. Onların nazarına benzer kimya nerede?
همنشینی مقبلان چون کیمیاست ** چون نظرشان کیمیایی خود کجاست
Ahmed’in gözü Ebubekir’e değince o bir tasdik yüzünden Sıddıyk olmuştur.”
چشم احمد بر ابو بکری زده ** او ز یک تصدیق صدیق آمده
Kocası, “Ben padişah huzuruna nasıl kabul olunurum; bir bahanesiz onun yanına nasıl giderim?
گفت من شه را پذیرا چون شوم ** بیبهانه سوی او من چون روم
Buna bir münasebet, bir vesile gerek. Hiçbir sanat aletsiz meydana gelir mi?2690
نسبتی باید مرا یا حیلتی ** هیچ پیشه راست شد بیآلتی
Mecnun gibi ki, birisinden Leylâ’nın bir parça hastalandığını duydu.
همچو آن مجنون که بشنید از یکی ** که مرض آمد به لیلی اندکی
Eyvah, dedi; bahanesiz nasıl gideyim? Gitmezsem, hatırını sormazsam ne hale gelirim?
گفت آوه بیبهانه چون روم ** ور بمانم از عیادت چون شوم
Keşke hazık bir hekîm olaydım...O vakit Leylâ’ya koşa, koşa giderdim.
لیتنی کنت طبیبا حاذقا ** کنت أمشی نحو لیلی سابقا
Tanrı, bize “Ya Muhammed, gelin de” buyurdu da bu davet, utanmamızın giderilmesine sebep oldu.
قل تعالوا گفت حق ما را بدان ** تا بود شرم اشکنی ما را نشان
Gece kuşlarının gözleri ve kabiliyetleri olsaydı gündüzün uçup gezerler, dönüp dolaşırlardı” dedi.2695
شب پران را گر نظر و آلت بدی ** روزشان جولان و خوش حالت بدی
Kadın cevap verdi: “Kerem sahibi padişah meydana girer, kendisini gösterirse aletsizlik, aletin ta kendisi, vesileden mahrum oluş, vesilenin aynı oldu.
گفت چون شاه کرم میدان رود ** عین هر بیآلتی آلت شود
Çünkü alet, vesile… dâvaya düşmektir, varlık alâmetidir. Asıl hüner aletsizliktedir, alçalmadadır."
ز آن که آلت دعوی است و هستی است ** کار در بیآلتی و پستی است
Arap “Aletsiz nasıl alışveriş edeyim de aletsizliği elde edeyim?
گفت کی بیآلتی سودا کنم ** تا نه من بیآلتی پیدا کنم
Müflisliğime de bir delil gerek ki padişah halime acısın.
پس گواهی بایدم بر مفلسی ** تا شهم رحمی کند یا مونسی
Sen, bana dedikodudan ve hileden başka bir şahit göster de o şen padişah merhamete gelsin.2700
تو گواهی غیر گفتوگو و رنگ ** وانما تا رحم آرد شاه شنگ
Çünkü sözden ve kötü hileden ibaret olan bu şahitlik o hâkimler hâkiminin yanında mecruhtur.
کاین گواهی که ز گفت و رنگ بد ** نزد آن قاضی القضاة آن جرح شد
Müflisin şahidi doğruluk olmalı ki nuru, söylemeden parıldasın (halini arzetmeden hali anlaşılan)” dedi.
صدق میخواهد گواه حال او ** تا بتابد نور او بیقال او
Arabın, orada su kıtlığı var sanarak çölleri aşıp Bağdat’a, halifeye bir testi yağmur suyu hediye götürmesi
هدیه بردن عرب سبوی آب باران از میان بادیه سوی بغداد به نزد خلیفه بر پنداشت آن که آن جا هم قحط آب است
Kadın dedi ki: “Doğruluk varlığından tamamı ile çıkıp arınarak, isteğini terk etmendir.
گفت زن صدق آن بود کز بود خویش ** پاک برخیزی تو از مجهود خویش
Testimizde yağmur suyu var. Malın, mülkün, sermayen bundan ibaret.
آب باران است ما را در سبو ** ملکت و سرمایه و اسباب تو
Bu su testisini al, git; padişahlar padişahın huzuruna var, armağan götür.2705
این سبوی آب را بردار و رو ** هدیه ساز و پیش شاهنشاه شو