English    Türkçe    فارسی   

1
278-327

  • Mûsâ ile savaşan sihirbazlar, inatlarından ellerine onun asâsı gibi asâ aldılar.
  • Bu asâ ile o asâ arasında çok fark var, bu işle o işin arasında pek büyük bir yol var.
  • Bu işin ardında Tanrı lâneti var, o işe karşılık da vade vefa olarak Tanrı rahmeti var. 280
  • Kâfirler inatlaşmada maymun tabiatlıdırlar. Tabiat, içte, gönülde bir afettir.
  • İnsan ne yaparsa maymunda yapar; maymun her zaman insandan gördüğünü yapıp durur.
  • O, “Bende onun gibi yaptım” sanır. O inatçı mahlûk aradaki farkı nereden bilecek?
  • Bu emirden dolayı yapar, o, inat ve savaş için. İnatçı kişilerin başlarına toprak saç!
  • O münafık; muvafıkla beraber, inat ve taklide uyup namaza durur; niyaz ve tazarru için değil. 285
  • Müminler; namazda, oruçta, hacda, zekâtta münafıkla kazanıp kaybetmektedirler.
  • Müminler için nihayet kazanç vardır, münafığa da ahirette mat olma.
  • İkisi de bir oyun başındaysa da birbirlerine nispetle aralarında ne kadar fark var; biri Merv’li öbürü Rey’li!
  • Her biri, kendi makamına gider, her biri kendi adına uygun olarak yürür.
  • Onu mümin diye çağırırlar, ruhu hoşlanır. Münafık derlerse sertleşir, ateş kesilir. 290
  • Onun adı, zatı yüzünden sevgilidir. Bunun adının sevilmemesi, afetleri yüzünden, nifakla sıfatlanmış olan zatından dolayıdır.
  • Mim, vav, mim ve nun harflerinde bir yücelik yoktur. Mümin sözü ancak tarif içindir.
  • Ona münafık dersen... o aşağılık ad, içini akrep gibi dağlar.
  • Bu ad, cehennemden ayrılmış ve kopmuş değilse niçin cehennem tadı var?
  • O kötü adın çirkinliği harften değildir. O deniz suyunun acılığı “kab” dan değildir. 295
  • Harf kaptır, ondaki mana su gibidir. Mana denizi de “Ümm-ül-Kitap” yanında bulunan, kendisinde olan zattır.
  • Dünyada acı ve tatlı deniz var. Aralarında bir perde var ki birbirine taşmaz karışmazlar.
  • Fakat şu var ki bu iki denizin her ikisi de bir asıldan akar. Bu ikisinden de geç, tâ onun aslına kadar yürü!
  • Kalp altınla halis altın ayarda belli olur. Kalpla halisi, mehenge vurmadıkça tahminî olarak bilemezsin.
  • Tanrı kimin ruhuna mehenk korsa ancak o kişi, yakini şüpheden ayırt edebilir. 300
  • Diri bir kişinin ağzına bir sıçrayıp girse o adam, onu dışarı çıkarıp attığı zaman rahatlaşır.
  • Binlerce lokma arasında ağzına ufacık bir çöp girdi mi, diri kişinin hissi onu duyar, sezer.
  • Dünya hissi, bu cihanın merdivenidir, din hisside göklerin merdiveni.
  • Bu hissin sağlığını hekimden isteyiniz, o hissin sağlığını Habib’den (Hz. Muhammed’den) .
  • Bu hissin sağlığı, vücut sağlamlığındandır, o hissin sağlığı vücudu harap etmektedir. 305
  • Can yolu, mutlaka cismi viran eder, onu yıktıktan sonra da yapar.
  • Altın definesi için evi harap etmiştir; fakat o altın definesini elde ettikten sonra o evi daha mamur bir hale getirmiştir.
  • Suyu kesmiş, suyun aktığı yolu temizlemiş, ondan sonra arka içilecek su akıtmıştır.
  • Deriyi yarmış, termeni çıkarmış... Ondan sonra orada yepyeni bir deri bitmiştir.
  • Kaleyi yıkıp kâfirden almış, ondan sonra oraya yüzlerce burç ve hendek yapmıştır. 310
  • Hikmetinden sual edilmeyen Tanrı’nın işini kim anlayabilir, o işin hakikatine kim erişebilir? Bu söylediğim sözler, ancak anlatmak için söylenmiş zaruri sözlerdir.
  • Gâh böyle gösterir, gâh bunun aksini. Din işinin künhünü anlamaya imkân yoktur. Ona ancak hayran olunur.
  • Fakat din işinde hayrete düşen, arkasını ona çevirmiş ondan haberi olmayan bir hayran değil, sevgiliye dalmış, onun yüzünden sarhoş olmuş, kendisinden geçmiş bir hayrandır.
  • Birisinin yüzü sevgiliye karşıdır, öbürünün yüzü yine kendisine doğru.
  • Her ikisinin yüzüne de bak. Her ikisinin yüzünü de hatırında tut. Hizmet dolayısıyla yüz tanır olman mümkündür. 315
  • Zira nice insan suratlı şeytan vardır. Binaenaleyh her ele el vermek lâyık değildir.
  • Kuş tutan avcı, kuşu avlamak için ıslık çalar, ötme taklidi yapar.
  • Aşağılık kişi dervişlerin sözlerini, bir selim kalpli kişiye afsun okumak, onu afsunlamak için çalar.
  • Erlerin huyu açıklık ve sıcaklıktır. Aşağılıkların işi hile ve utanmazlıktır. 320
  • Dilenmek için yünden aslan yaparlar. (yol aslanlarının şekline bürünür, onlar gibi görünürler), Ebu Museylim’e Ahmet lâkabı verirler.
  • Ebu Müseylim’in lâkabı yalancı olarak kaldı, Muhammed’e de akıllar sahibi dendi.
  • O, Hak şarabının mührü, şişesinin kapağı; halis misktir. Adi şarabın mührü, şişesinin kapağı ise pis koku ve azaptır.
  • Yahudi padişahın hikâyesi
  • Yahudiler içinde zalim, İsa düşmanı ve Hıristiyanları yakıp yandırır bir padişah vardı.
  • İsa’nın devriyle, nöbet onundu. Mûsâ’nın canı oydu, onun canı Mûsâ. 325
  • Şaşı padişah, Tanrı yolunda o iki Tanrı demsâzını birbirinden ayırdı.
  • Usta, bir şaşıya “yürü, var, o şişeyi evden getir” dedi.