English    Türkçe    فارسی   

1
2857-2906

  • Bedevi, gemiye binip Dicle’yi görünce utancından iki büklüm olmaya, yere kapanmaya başladı.
  • “Bu ihsan sahibi cömert padişahın lûtfuna şaştım. Daha ziyade şaşılacak şey de şu ki, o suyu aldı.
  • O cömertlik denizi öyle hor ve kalp armağanı nasıl oldu da kabul etti?” diyordu.
  • Ey oğul! Bütün dünyayı, ağzına kadar ilimle, güzellikle dolu bir testi bil. 2860
  • Fakat bu ilim ve güzellik, fevkâlade dolu olduğundan derisine sığamayan kişinin (zuhuru, zatının muktazası olan ve zuhur etmemesine imkân bulunmayan Tanrı’nın ) Dicle’sinden bir katradır.
  • O, gizli bir defineydi. Pek dolu olduğundan yarıldı, kendisini izhar etti.Toprağı, göklerden daha parlak bir hale getirdi.
  • Gizli bir hazineyken coştu; toprağı atlas giyen bir sultan haline soktu.
  • O Bedevi, Tanrı’nın Dicle’sinden bir katrayı görseydi hakikatte bir deniz olan o katranın önünde testisini atardı.
  • Onu görenler, daima kendilerinden geçmiş bir haldedirler. Bu yokluk halinde testilerini taşlayıp kırmışlardır. 2865
  • Ey himmet edip testiyi kıran! O testi, kırılmakla daha iyi yapılmış olur.
  • Küp kırılır ama içindeki su dökülmez. Bu kırılmada yüzlerce sağlamlık vardır.
  • Küpün bütün parçaları oynamakta, hallenmektedir. Fakat Akl-ı Cüz’î, bunu imkânsız görür.
  • Bu halette ortada ne testi görünür, ne su. Bunu iyice gör, doğrusunu Tanrı daha iyi bilir.
  • Mâna kapısını döversen açarlar. Fikir kanadını terket ki seni iri bir doğan haline getirsinler. 2870
  • Fikir kanadı, çamurlara bulanmıştır, ağırdır. Sen toprak yemeğe alışmışsın; onun için toprak, sana can gibi geliyor.
  • Ekmek et... Bunlar topraktır, bunları daha az ye de toprak gibi yeryüzünde kalma.
  • Acıkınca kızgın geçimsiz, aslı kötü bir köpek oluyorsun.
  • Karnın doyunca murdarlaşıyor, ayak üstünde duran ve hiçbir şeyden haberi olmayan bir duvar kesiliyorsun.
  • Şu halde sen bir zaman pis, murdar bir hale geliyor, bir zaman köpekleşiyorsun. Aslanların yolunda nasıl yürüyebilecek, nasıl koşup seğirteceksin? 2875
  • Sana avlanmakta yarayan ancak köpektir. Bunu böyle bil de köpeğe daha az miktarda kemik at!
  • Çünkü köpeğin karnı doyarsa daha ziyade serkeşleşir. Bu serkeşlikle ava istediğin gibi gider mi?
  • O Bedeviyi, oraya yoksulluk çekiyordu. Nihayet o kapıyı, o devleti gördü.
  • O penahı olmayan yoksula padişahın ihsanını hikâye etmiştik.
  • Âşık, aşk diyarında ne söylerse söylesin, ağzından aşk kokusu duyulur. 2880
  • Fıkıhtan bahsetse ağzından hep yokluğa ait sözler çıkar; o sözlerden yokluk kokusu gelir.
  • Küfre ait bahis açsa o bahsinde din kokusu vardır. Şüpheye dair söz söylese sözleri, yakîni anlatmış olur.
  • Eğri söylese doğru görünür. O ne güzel eğridir ki doğruyu süsler.
  • Doğruluk denizinden zuhur eden o eğri köpük, feridir. Sâf asıl, o fer’i de sâflıkla bezemiştir.
  • O köpüğü sâf ve makbul bil. Sevgilinin dudağından çıkan azarlayış say. 2885
  • Âşığın, pek de istemediği o azar, sevgilinin yüzünün hatırı için hoş görülür.
  • Şekeri, ekmek şekline sokar, pişirirsen tadınca yine onda şeker lezzeti vardır, ekmek lezzeti bulunmaz.
  • Bir mümin, altından yapılmış bir put bulsa hiç onu Şamanlara bırakır mı?
  • Bırakmadıktan başka alır, ateşe atar. Onun ariyet şeklini bu suretle eritip bozar.
  • Altında put şekli kalmaz. Çünkü suret, ibadete mânidir, yol vurucudur. 2890
  • O putun hakikati, yani altın; Tanrı’nın bir ihsanıdır. Sonradan put şekline sokulmuştur. Altın, Tanrı ihsanı olup altınlık nasıl bu ihsan için âriyet bir suretse put şekli de altın için ârızi bir surettir.
  • Bir pire için yepyeni kilimi yakma. Sineğin verdiği baş ağrısı yüzünden gününü zayi etme.
  • Surette kalırsan putperestsin. Her şeyin suretini bırak, mânaya bak.
  • Hacca gidersen hac yoldaşı ara. Ama ha Hintli olmuş, ha Türk, ha Arap.
  • Onun şekline rengine bakma; azmine ve maksadına bak. 2895
  • Rengi kara bile olsa değil mi ki seninle aynı maksadı güdüyor, aynı senin rengindedir, sen ona beyaz de.
  • Bu hikâye parça buçuk söylendi (araya sözler karıştı, başka hikâyeler girdi.) Âşıkların işi gibi başsız, ayaksız nakledildi.
  • Fakat hakikatte başı yoktur, ezel gibi evveline evvel bulunmaz. Sonu da yok. Ebedle eş!
  • Hattâ su gibidir; her katrası hem baştır, hem ayak… Hem de başsız, ayaksız koşup gider.
  • Haşa, bu hikâye değil, kendine gel! Bizim ve senin bugünkü halimizdir, dikkat et! 2900
  • Kuvvet ve kudret sahibi olan sofilerin yanında geçmiş anılmaz.
  • Arap da biziz, testi de biziz, padişah da biziz, hepsi biziz. Ezelde mahrum olanlar, bunu anlamaktan mahrum kaldılar.
  • Aklı erkek bil. Kadın da bu nefis ve tabiattır. Bu ikisi zulmete mensup ve münkirdirler; akıl ise ışıktır
  • Şimdi dinle, asıl inkâr neden meydana geldi, Şundan: küllün çeşit çeşit cüzileri vardır.
  • Bu küllün cüz’ü, cüzülerin külle nispeti gibi değildir (terkip kabul etmez); gülün cüz’ü olan gül kokusu gibi de değildir.(cüzülenmez. Bu cüz ve kül itibaridir). 2905
  • Yeşilliğin letafeti güldeki güldeki letafetin (itibari olarak) cüz’ü olduğu gibi kumrunun sesi de (yine itibari olarak) bülbül nağmesinin bir cüz’üdür.