English    Türkçe    فارسی   

1
3166-3215

  • Ondan sonra değirmende öğüttüler, değeri arttı, cana can katan gıda oldu.
  • Sonra ekmeği bir kere daha diş altında ezdiler; akıllı kişiye akıl ve idrâk oldu.
  • Daha sonra da o can, aşkta mahvoldu da Hak yolunda ekildikten sonra mahsûl verdi, ekincileri hayrete düşürdü.
  • Bu sözün sonu gelmez. Sen, o iyi adamın Yusuf’a ne dediğini anlatmaya başla.
  • Yusuf, başından geçenleri anlattıktan sonra “ Eh...bize ne armağan getirdin, bakalım?” dedi. 3170
  • Ey ulu kişi! Dostları görmeye eli boş gitmek, değirmene buğdaysız gitmeye benzer.
  • Ulu Tanrı bile mahşer günü, halka “ Kıyamet günü için armağanın nerede;
  • Bize yapayalnız, azıksız, âdeta sizi yarattığımız gibi geldiniz.
  • Kendinize gelin! Kıyamet günü için ne hediyeniz var, ne getirdiniz?
  • Yoksa tekrar dönüp geleceğinizi ummuyor muydunuz, size bugünün vâdesi bâtıl mı göründü ki? der. 3175
  • Ona konuk olacağımızı inkâr ediyorsan bu mutfaktan ancak toprak ve kül alabilirsin.
  • İnkâr etmiyorsan niçin böyle elin boş. O sevgilinin kapısına böyle nasıl ayak atacaksın?
  • Yemeyi, uyumayı biraz azalt da onunla görüşmek için bir armağan götür.
  • Geceleri az uyuyanlardan seher çağlarında istiğfar edenlerden ol.
  • Sen de rahimdeki çocuk gibi az oyna da sana da nurları gören duygular bağışlasınlar. 3180
  • Rahim gibi olan dünyadan çıkınca yeryüzünden daha geniş bir sahaya dalacaksın.
  • “ Tanrı yeri geniştir” derler ya; o geniş yer, bil peygamberlerin gidip daldıkları sahadır.
  • O geniş sahada gönül daralmaz; yaş ağaç, orada kuru dal haline gelmez.
  • Şimdi duygular, sen de. Fakat bir gün yorgun, bitkin, baş aşağı bir hale geleceksin.
  • Uykuda duygularını taşımazsın, duygular seni taşır. Bu yorgunluk, bitkinlik gider, eziyetten, sıkıntıdan kurtulursun. 3185
  • Sen uyku halini, velîlerin uyanıkken de duygularını taşımamaları halinde bir çeşni bil.
  • Be inatçı; velîler, Eshab-ı Kehf’dir. Ayakta olsalar da, yürüyüp gezseler de uykudadırlar.
  • Tanrı, onları, kendilerinin haberi olmadan işletir; sağa sola çevirir.
  • O sağa çevrilme nedir? İyi iş. Ya sola çevrilme? O da bedene, varlığa ait işler.
  • Bu iki hal de peygamberlerden, dağdan ses gelir gibi zuhur eder. Onların, her ikisinden de haberleri yoktur. 3190
  • Dağ, hayır olsun, şer olsun... Senin sesini sana verir, duyurur. Fakat ikisinden de bihaberdir.
  • Konuğun, Yusuf-u Sıddıyk’a “Sana armağan olarak ayna getirdim. Ona her baktıkça güzel yüzünü görür beni hatırlarsın” demesi
  • Yusuf “Hadi, armağanını çıkar” deyince konuk, bu istekten utanıp âdeta figan ederek.
  • ”Sana getirmek için ne kadar armağan aradıysam hiçbir şeyi beğenmedim, lâyık görmedim.
  • Bir habbeyi alıp da madene, bir katrayı alıp da ummana nasıl götürebilirim?
  • Sana gönül ve can bile getirsem Kirman’a kimyon götürmüş sayılırım. 3195
  • Senin, misli olmayan güzelliğinden başka bir tohum yoktur ki bu ambarda olmasın.
  • Sana gönül nuru gibi bir ayna getirmeyi lâyık gördüm.
  • Ey güneş gibi gökyüzünün ışığı olan güzel! Ona baktıkça kendi güzel yüzünü görürsün.
  • Gözümün nuru, sana ayna getirdim, ona bakıp yüzünü gördükçe beni hatırlarsın” dedi.
  • Koynundan aynayı çıkarıp sundu. Güzeller, aynayla meşgul olurlar. 3200
  • Varlığın aynası nedir? Yokluk. Ahmak değilsen yokluğu ihtiyar et.
  • Varlık, yoklukta görünebilir. Zenginler, yoksula cömertlik edebilirler.
  • Ekmeğin saf aynası açtır; kav da çakmak taşının aynasıdır.
  • Bir yerde yokluk ve noksan oldu mu...bu, bütün sanatların güzelliğine aynadır.
  • Elbise biçilmiş, dikilmiş olursa terzinin mahareti görünebilir mi? 3205
  • Budaklar yontulmamış olmalı ki marangoz onu yontsun, rendelesin... Ondan asla, yahut fer’e ait bir şey yapsın.
  • Usta kırıkçı nerede ayağı kırılmış varsa oraya gider.
  • Hasta ve arık kişi olmazsa tıp sanatının güzelliği nasıl görünür?
  • Ey ulu kişi! Bakırların bayalığı, aşağılığı olmasa kimya nasıl olur da zuhur eder?
  • Noksanlar, kemal vasfının aynasıdır. O horluk, yücelik ve ululuğa aynadır. 3210
  • Çünkü yakinen zıt, zıddı gösterir. Ondan dolayı bal, sirke ile görünür, (sirkengebin olur)
  • Kim, kendi noksanını görüp anlarsa yedeğinde dokuz at olduğu halde tekemmül yolunda koşar.
  • Kendisini kâmil sanan, ululuk sahibi Tanrı’nın yolunda uçamaz.
  • Ey mağrur ve sapık! Canında kendini kâmil sanmaktan daha beter bir illet olamaz.
  • Senden bu kendini beğenme defoluncaya kadar gönlünden de çok kan akar, gözünden de! 3215