English    Türkçe    فارسی   

1
3178-3227

  • Yemeyi, uyumayı biraz azalt da onunla görüşmek için bir armağan götür.
  • Geceleri az uyuyanlardan seher çağlarında istiğfar edenlerden ol.
  • Sen de rahimdeki çocuk gibi az oyna da sana da nurları gören duygular bağışlasınlar. 3180
  • Rahim gibi olan dünyadan çıkınca yeryüzünden daha geniş bir sahaya dalacaksın.
  • “ Tanrı yeri geniştir” derler ya; o geniş yer, bil peygamberlerin gidip daldıkları sahadır.
  • O geniş sahada gönül daralmaz; yaş ağaç, orada kuru dal haline gelmez.
  • Şimdi duygular, sen de. Fakat bir gün yorgun, bitkin, baş aşağı bir hale geleceksin.
  • Uykuda duygularını taşımazsın, duygular seni taşır. Bu yorgunluk, bitkinlik gider, eziyetten, sıkıntıdan kurtulursun. 3185
  • Sen uyku halini, velîlerin uyanıkken de duygularını taşımamaları halinde bir çeşni bil.
  • Be inatçı; velîler, Eshab-ı Kehf’dir. Ayakta olsalar da, yürüyüp gezseler de uykudadırlar.
  • Tanrı, onları, kendilerinin haberi olmadan işletir; sağa sola çevirir.
  • O sağa çevrilme nedir? İyi iş. Ya sola çevrilme? O da bedene, varlığa ait işler.
  • Bu iki hal de peygamberlerden, dağdan ses gelir gibi zuhur eder. Onların, her ikisinden de haberleri yoktur. 3190
  • Dağ, hayır olsun, şer olsun... Senin sesini sana verir, duyurur. Fakat ikisinden de bihaberdir.
  • Konuğun, Yusuf-u Sıddıyk’a “Sana armağan olarak ayna getirdim. Ona her baktıkça güzel yüzünü görür beni hatırlarsın” demesi
  • Yusuf “Hadi, armağanını çıkar” deyince konuk, bu istekten utanıp âdeta figan ederek.
  • ”Sana getirmek için ne kadar armağan aradıysam hiçbir şeyi beğenmedim, lâyık görmedim.
  • Bir habbeyi alıp da madene, bir katrayı alıp da ummana nasıl götürebilirim?
  • Sana gönül ve can bile getirsem Kirman’a kimyon götürmüş sayılırım. 3195
  • Senin, misli olmayan güzelliğinden başka bir tohum yoktur ki bu ambarda olmasın.
  • Sana gönül nuru gibi bir ayna getirmeyi lâyık gördüm.
  • Ey güneş gibi gökyüzünün ışığı olan güzel! Ona baktıkça kendi güzel yüzünü görürsün.
  • Gözümün nuru, sana ayna getirdim, ona bakıp yüzünü gördükçe beni hatırlarsın” dedi.
  • Koynundan aynayı çıkarıp sundu. Güzeller, aynayla meşgul olurlar. 3200
  • Varlığın aynası nedir? Yokluk. Ahmak değilsen yokluğu ihtiyar et.
  • Varlık, yoklukta görünebilir. Zenginler, yoksula cömertlik edebilirler.
  • Ekmeğin saf aynası açtır; kav da çakmak taşının aynasıdır.
  • Bir yerde yokluk ve noksan oldu mu...bu, bütün sanatların güzelliğine aynadır.
  • Elbise biçilmiş, dikilmiş olursa terzinin mahareti görünebilir mi? 3205
  • Budaklar yontulmamış olmalı ki marangoz onu yontsun, rendelesin... Ondan asla, yahut fer’e ait bir şey yapsın.
  • Usta kırıkçı nerede ayağı kırılmış varsa oraya gider.
  • Hasta ve arık kişi olmazsa tıp sanatının güzelliği nasıl görünür?
  • Ey ulu kişi! Bakırların bayalığı, aşağılığı olmasa kimya nasıl olur da zuhur eder?
  • Noksanlar, kemal vasfının aynasıdır. O horluk, yücelik ve ululuğa aynadır. 3210
  • Çünkü yakinen zıt, zıddı gösterir. Ondan dolayı bal, sirke ile görünür, (sirkengebin olur)
  • Kim, kendi noksanını görüp anlarsa yedeğinde dokuz at olduğu halde tekemmül yolunda koşar.
  • Kendisini kâmil sanan, ululuk sahibi Tanrı’nın yolunda uçamaz.
  • Ey mağrur ve sapık! Canında kendini kâmil sanmaktan daha beter bir illet olamaz.
  • Senden bu kendini beğenme defoluncaya kadar gönlünden de çok kan akar, gözünden de! 3215
  • İblis’in illeti “Ben, Âdem’den hayırlıyım” demesiydi. Bu hastalık, her mahlûkta vardır.
  • Bu hastalığa müptelâ olan, kendisini hor görse bile sen onu, altında pislik olan sâf su bil!
  • İmtihan kasdıyla onu bir karıştırsan hemen su bulanır, pislik rengini alır.
  • Ey yiğit! Irmak sana sâf ve berrak görünüyor ama senin ırmağının dibinde de pislik var.
  • Yol bilen anlayışlı pîr, Nefs-i küll bağlarına ark kazıcıdır. 3220
  • Irmak, kendisini nereden temizleyecek? İnsanın bilgisi, Tanrı bilgisiyle fayda verir.
  • Kılıç sapını kesebilir mi? Yürü, bu yarayı bir cerraha göster.
  • Kimse, yarasının kötülüğünü görmesin diye her yaranın üstüne sinek üşer.
  • O sinekler; senin düşüncelerin, mallarındır; yaran da ahvalindeki zulmet!
  • Eğer o yaraya pîr merhem korsa o zaman derdin iyileşir, feryat ve figanın kesilir. 3225
  • Yara sahibi, merhem konunca sıhhat buldum sanır. Halbuki hakikatte oraya merhemin ışığı vurmuştur.
  • Kendine gel, ey sırtı yaralı, merhemden baş çekme; iyileşince de kendi kendime iyileştim deme, sıhhati merhemden bil!
  • Vahiy kâtibine vahyin ışığı urunca âyeti Peygamber Aleyhisselâm’dan önce okuması ve “Bana da vahiy geliyor” diyerek dininden dönmesi