English    Türkçe    فارسی   

1
3254-3303

  • Hikmetin gönlüne aksetmesi o kötüyü yoldan çıkardı. Sen de kendini görme ki bu görüş senden toz kaldırmasın.
  • Kardeş sana akıp duran hikmet “ Tanrı Abdâli’ndendir, sana âriyettir. 3255
  • O kendisinde bir nur bulmuştur ama o nur, padişahların eşiğinden vurmuştur.
  • Şükret, mağrur olma, ululanma, kulak as ve hiç kendini görme.
  • Yüz binlerce ah ki bu âriyet hal, ümmetleri ümmetlikten uzaklaştırdı.
  • Kendisini, her konakta sofra başına varacak sanmayan kişiye kul olayım.
  • Adamın bir gün evine varabilmesi için bir çok konakları terk etmesi lâzımdır. 3260
  • Demir kıpkırmızı oldu ama hakikatte kızıl değildir ki. Bu kızıllık, bir ocağın demire verdiği âriyet kızıllıktır.
  • Penceredeki cam, yahut ev; nurlanırsa, ışık verirse onu parlak sanma , anla ki parlaklık güneştedir.
  • Her kapı, duvar “ Ben parlağım, başkasının nuruyla parlamıyorum. Parlayan benim” diyebilir.
  • Fakat güneş “Ey ham! Hele ben bir batayım da ne olduğun meydana çıkar” der.
  • Yeşillikler “ Biz kendimizden yeşerdik, sevinç içindeyiz, gülümseyip duruyoruz, ta ezelden beri bu yücelik bizde var” diyebilirler. 3265
  • Fakat yaz mevsimi, onlara “ Ey ümmetler, ben geçeyim de o vakit kendinizi görün” der.
  • Vücut güzellikle öğünür, nazlanır durur. Çünkü ruh, kuvvetini, kolunu kanadını gizlemiştir.
  • Vücuda der ki: “Ey süprüntülük! Sen kim oluyorsun ki? Bir iki gün benim ışığımla yaşadın:
  • Nazın işven dünyaya sığmıyor? Hele dur, bekle; ben senden çıkayım da gör.
  • Seni o ziyadesiyle sevenler, mezara tıkarlar; karıncalara, yılanlara gıda ederler. 3270
  • Çok defalar senin önünde ölüme razı olan yok mu? İşte o, senin pis kokundan burnunu tıkar!”
  • Söz, göz, kulak... Hep ruhun ışığıdır. Suda coşan pırıldayan, ateşin parıltısıdır.
  • Canın ışığı nasıl tene vuruyorsa Abdâl’ın ışığı da benim canıma vurmakta.
  • Canın canı olan o Abdâl’ın ışığı candan ayak çekti mi...Ten, cansız ne hale gelirse o hale gelir. Şunu bil ki,
  • Ben kıyamet günü bu sözüme şahit olsun diye yere baş koyuyorum. 3275
  • Yerlerin şiddetle sarsıldığı kıyamet gününde bu yeryüzü, insanların hallerine şahit olur.
  • Gizlediği haberleri apaşikâr söyler. Yeryüzü ve dikenler söze gelir.
  • Filozof; kendi fikrince, kendi zannınca bunu inkâr eder. Ona de: Sen var, başını o duvara vura gör!
  • Gönül ehlinin duyguları; suyun, toprağın, çamurun sözünü duyar durur.
  • Filozof, Hannâne direğinin inlemesini inkâr eder. Çünkü velîlerin duygularından haberi yok, onlara yabancı. 3280
  • Der ki: “ Halkta sevdanın aksi, birçok hayaller yaratır, onlara gösterir”
  • Halbuki bu fikir, onun fesat ve küfrünün aksidir. Bu inkâr hayali; ona fikrinden, inanışındaki bozukluktan gelmiştir.
  • Filozof; cini, şeytanı inkâr eder; fakat inkâr eder etmez bir cinin, bir şeytanın maskarası olmuştur.
  • Ey filozof, eğer şeytanı görmedinse kendine bak!( Başını duvara vurup çürütmüşsün, gömgök olmuş) Deli olmadan alın böyle göğerir mi?
  • Kimin gönlünde şüphe, vesvese varsa felsefeye inanmıştır, gizli münkirdir. 3285
  • Bazen dine inanır ama bazı ,bazı da o filozofluk damarı yüzünü kapkara eder.
  • Sakının müminler; o felsefeye inanış sizde de vardır. Sizde nice sonsuz âlimler var.
  • Bütün bu yetmiş iki din ve şeriat sendedir. Senden zâhir olduğu gün eyvah haline!
  • Kimde o aykırı inanıştan bir yapracık varsa o günün korkusundan yaprak gibi titrer.
  • İblis’e cine, kendini iyi adam gördüğünden güldün. 3290
  • Fakat can, postunu ters giyer , içindekini dışarı verirse din ehlinden ne kadar ahlar vahlar çıkar.
  • Dükkânda altın gibi görünen madenlerin hepsi güler. Çünkü imtihan taşı gizlidir.
  • Ey ayıpları örten Tanrı! Perdemizi kaldırma; imtihan zamanında bize yardım et, bizi kurtar!
  • Geceleyin kalp altın, hakiki altınla yan yanadır. Altın ise gündüzü bekler.
  • Hal diliyle der ki: “ Yalancı, hele bir dur. Herkesin meydana çıkacağı gün bir gelsin!” 3295
  • Lânetlenmiş İblis; yüz binlerce yıl Abdâl’ dendi, müminler beyiydi.
  • Naz ve istiğnası yönünden Âdemle savaştı, kuşluk vakti kokmaya başlayan pislik gibi rüsvay oldu.
  • Temsil yoluyla Bâûr’un hikâyesi
  • Dünya halkı, Bâûr oğlu Bel’am’a zamanın İsa’sına mağlûp oldukları gibi mağlûp ve zebun olmuştu.
  • Ondan başka kimseye secde etmezlerdi. Afsunu, hastalara şifa verirdi.
  • Kendisini beğendiği, ulu gördüğü için Musa ile savaştı. Sonra hali, duyduğun gibi oldu. 3300
  • Dünyada yüz binlerce İblis ve Bel’am vardır ki gizli, açık hep bu hale düşmüşlerdir.
  • Tanrı, diğerlerine misal olsun diye bu ikisini meşhur etti;
  • Bu iki hırsızı darağacına çekti, yükseltti. Yoksa kahrına uğramış daha nice hırsız var!