Hal hatır sorma, gönül almak ve teselli etmek içindir. Halbuki bu, hatır sorma değil, düşmanlık!
چون عیادت بهر دل آرامی است ** این عیادت نیست دشمن کامی است
Düşmanını zayıf ve bitkin bir halde görüp memnun olmak istemiş” diyordu.
تا ببیند دشمن خود را نزار ** تا بگیرد خاطر زشتش قرار
Nice ibadetten vazgeçmiş, kulluktan çıkmış kişilerin gönüllerinde Tanrı’nın rızasını almak, sevaba nail olmak vardır, bunu umarlar.
بس کسان کایشان ز طاعت گمرهاند ** دل به رضوان و ثواب آن دهند
Halbuki bu, esasen gizli bir günahtır. Nice bulanık şeyler vardır ki sen, onları sâf ve berrak sanırsın.3385
خود حقیقت معصیت باشد خفی ** بس کدر کان را تو پنداری صفی
O sağır gibi...Sağır, iyilik yaptım sanmıştı, halbuki aksi zuhur etti.
همچو آن کر که همیپنداشته ست ** کو نکویی کرد و آن بر عکس جست
O, bir hastaya iyilikte bulundum hatırını ele aldım, komşuluk hakkını ele getirdim diye rahatça oturmuştu.
او نشسته خوش که خدمت کردهام ** حق همسایه به جا آوردهام
Halbuki hastanın gönlünde bir ateş alevlenmiş, kendisini de yakmıştı.
بهر خود او آتشی افروخته ست ** در دل رنجور و خود را سوخته ست
Yaktığınız ateşlerden korkun. Siz, onu günahlarınızla çoğalttınız, günahınız yüzünden alevdesiniz.
فاتقوا النار التی أوقدتم ** إنکم فی المعصیة ازددتم
Peygamber bir riyakâra namaz kıldığı halde “ Ey yiğit kalk, namaz kıl, çünkü senin kıldığın namaz değil” dedi.3390
گفت پیغمبر به یک صاحب ریا ** صل إنک لم تصل یا فتی
Bu korkular yüzünden her namazda “ ihdinassırâtal müstakîme- sen bizi doğru yola hidayet et” denir.
از برای چارهی این خوفها ** آمد اندر هر نمازی اهدنا
Yani “ Ey Tanrı! Bu namazımı yolunu azıtmışların, riyakârların namazıyla karıştırma.”
کاین نمازم را میامیز ای خدا ** با نماز ضالین و اهل ریا
O sağır adamın seçtiği kıyas yüzünden on yıllık konuşma hiç olup gitti.
از قیاسی که بکرد آن کر گزین ** صحبت ده ساله باطل شد بدین
Ulu kişi, hele bu kıyas, tavsif edilemeyecek vahiyde aşağılık duygusunun kıyası olursa...
خاصه ای خواجه قیاس حس دون ** اندر آن وحیی که هست از حد فزون
Senin duygu kulağın harfleri anlayabilirse de bil ki gaybı duyan kulağın sağırdır.3395
گوش حس تو به حرف ار در خور است ** دان که گوش غیب گیر تو کر است
Nas karşısında ilk olarak kıyası ileri süren İblis’ti
اول کسی که در مقابلهی نص قیاس آورد ابلیس بود
Tanrı nurlarına karşı bu kıyasçıkları ileri süren ilk kişi, İblisti.
اول آن کس کاین قیاسکها نمود ** پیش انوار خدا ابلیس بود
Dedi ki: “ Şüphe yok, ateş topraktan daha iyidir. Ben ateşten yaratıldım Âdem kapkara topraktan.
گفت نار از خاک بیشک بهتر است ** من ز نار و او ز خاک اکدر است
Şu halde fer’i, asla nispetle mukayese edelim: O zulmettendir, biz aydın nurdan.”
پس قیاس فرع بر اصلش کنیم ** او ز ظلمت ما ز نور روشنیم
Tanrı “ Hayır, soy sop yok. Zâhitlik ve şüpheli şeylerden çekinmek, faziletin mihrabıdır.
گفت حق نی بل که لا انساب شد ** زهد و تقوی فضل را محراب شد
Bu, fâni dünyanın mirası değildir ki soy sop yüzünden onu elde edesin. Bu can mirasıdır.3400
این نه میراث جهان فانی است ** که به انسابش بیابی جانی است
Hattâ Peygamberlerin mirası. Bunun vârisi şüpheli şeylerden sakınan müminlerin canıdır.
بلکه این میراثهای انبیاست ** وارث این جانهای اتقیاست
O Ebucehl’in oğlu, açıkça müslüman oldu; şu Nuh Peygamberin oğlu yolunu yanılanlardan.
پور آن بو جهل شد مومن عیان ** پور آن نوح نبی از گمرهان
Topraktan yaratılan, ay gibi nurlandı. Ateşten yaratılan sen, yüzü kara oldun, defol!” dedi.
زادهی خاکی منور شد چو ماه ** زادهی آتش تویی رو رو سیاه
Bu kıyaslar, bu araştırmalar; bulutlu günde, yahut geceleyin kıbleyi bulmak içindir.
این قیاسات و تحری روز ابر ** یا به شب مر قبله را کرده ست حبر
Fakat güneş doğmuş, Kâbe de karşıdayken bu kıyası, bu araştırmayı bırak, arama!3405
لیک با خورشید و کعبه پیش رو ** این قیاس و این تحری را مجو
Kıyas yüzünden Kâbe’yi görmezlikten gelme, ondan yüz çevirme. Doğruyu Tanrı daha iyi bilir.
کعبه نادیده مکن رو زو متاب ** از قیاس الله أعلم بالصواب
Tanrı kuşundan bir ötüş duyunca ders beller gibi yalnız zâhirini beller, hatırında tutarsın.
چون صفیری بشنوی از مرغ حق ** ظاهرش را یاد گیری چون سبق
Sonra da kendinden kıyaslar yapar, hayalin ta kendisini hakikat sanırsın.
وانگهی از خود قیاساتی کنی ** مر خیال محض را ذاتی کنی
Abdâllerin ıstılahları vardır ki sözlerin, onlardan haberi yok.
اصطلاحاتی است مر ابدال را ** که نباشد ز آن خبر اقوال را
Sen, kuş dilini, yalnız ses bakımından öğrendin; yüzlerce kıyas ve hevesler ateşledin.3410
منطق الطیری به صوت آموختی ** صد قیاس و صد هوس افروختی
Fakat o hastanın incindiği gibi senden de gönüller incindi, kederlendi. Halbuki sağır, kendi zannına kapılıp, isabet ettiğini sanıp sevincinden sarhoş oldu.
همچو آن رنجور دلها از تو خست ** کر به پندار اصابت گشته مست
O Vahiy Kâtibi de kuşun sesini duyup kendini de o kuşla eşit sandı.
کاتب آن وحی ز آن آواز مرغ ** برده ظنی کاو بود همباز مرغ
Fakat kuş, bir kanat vurup onu kör etti işte... Onu ölümün ve elemin ta dibine kadar götürdü.
مرغ پری زد مر او را کور کرد ** نک فرو بردش به قعر مرگ و درد
Kendinize gelin, sizde bir akis, yahut zan yüzünden göklerdeki duraklarınızdan düşmeyesiniz.
هین به عکسی یا به ظنی هم شما ** در میفتید از مقامات سما
Hârût’la Mârût’sanız da, “ Biz sana saf saf ibadet ediyoruz” damının üstünde herkesten ileriyseniz de.3415
گر چه هاروتید و ماروت و فزون ** از همه بر بام نحن الصافون
Kötülerin kötülüklerine acıyın. Benliğin kendini görüp beğenmenin etrafında dolaşmayın.
بر بدیهای بدان رحمت کنید ** بر منی و خویش بینی کم تنید
Kendinize gelin. Tanrı gayreti, pusudan çıkmayı görsün; baş aşağı yerin dibine gidersiniz.
هین مبادا غیرت آید از کمین ** سر نگون افتید در قعر زمین
İkisi de dediler ki: “ Tanrı, ferman senin,senin ihsanın, senin koruman olmazsa nerede bir ihsan, nerede bir koruyan?”
هر دو گفتند ای خدا فرمان تراست ** بیامان تو امانی خود کجاست
Hem bunu söylemekte, hem de yeryüzüne inip hükmetmek için yürekleri oynamaktaydı. “ Bizden kötülük gelir mi? Biz ne güzel kullarız!” diyorlardı.
این همیگفتند و دلشان میطپید ** بد کجا آید ز ما نعم العبید
Bunların bu gurur ve istekleri, kendilerini rahat bırakmadı: nihayet bunları kendilerini beğenmiş bir hale soktu.3420
خار خار دو فرشته هم نهشت ** تا که تخم خویش بینی را نکشت
“Ey toprağa, suya, yere, ateşe mensup insanlar, ey ruhanilerin temizliğinden haberi olmayanlar.
پس همیگفتند کای ارکانیان ** بیخبر از پاکی روحانیان
Biz şu gökyüzünün üstünde perdeler dokuyor, yeryüzüne inip şadırvanlar kuruyoruz.
ما بر این گردون تتقها میتنیم ** بر زمین آییم و شادروان زنیم
Adalet yapar, ibadet eder; her gece yine göklere uçar gideriz.
عدل توزیم و عبادت آوریم ** باز هر شب سوی گردون بر پریم
Bu suretle de şu devrin şaşılacak büyükleri olur, yeryüzüne adalet ve emniyeti yayarız” diyorlardı.
تا شویم اعجوبهی دور زمان ** تا نهیم اندر زمین امن و امان
Gökyüzü ahvalini yeryüzüne kıyas ettiler, fakat bu kıyas, doğru değil... Arada büyük bir fark var!3425
آن قیاس حال گردون بر زمین ** راست ناید فرق دارد در کمین
Halini, neşe ve sarhoşluğunu cahillerden saklamak lâzımdır
در بیان آن که حال خود و مستی خود پنهان باید داشت از جاهلان
Perde altına girmiş olan Hakîmin sözünü dinle: Şarap içtiğin yere baş koy, yat.
بشنو الفاظ حکیم پردهای ** سر همانجا نه که باده خوردهای
Meyhaneden çıkıp yol, yanılan sarhoş, çocukların maskarası ve oyuncağı olur.
چون که از میخانه مستی ضال شد ** تسخر و بازیچهی اطفال شد
Her tarafa, her yola, çamurların içine düşer, her ahmak da ona güler.
میفتد او سو به سو بر هر رهی ** در گل و میخنددش هر ابلهی
O bu haldeyken onun sarhoşluğundan, içtiği şarabın neşe ve zevkinden haberleri olmayan çocuklar peşine takılırlar.
او چنین و کودکان اندر پیاش ** بیخبر از مستی و ذوق میاش
Tanrı sarhoşundan başka bütün halk, çocuktur. Heva ve hevesinden kurtulmuş kişiden başka baliğ yoktur.3430
خلق اطفالاند جز مست خدا ** نیست بالغ جز رهیده از هوا
Tanrı “ Dünya kuru bir istek, faydasız bir oyuncaktan ibarettir, siz de çocuklarsınız.” Dedi. Tanrı doğru buyurur.
گفت دنیا لعب و لهو است و شما ** کودکید و راست فرماید خدا