Sekiz cennetin nakışları parladıkça onların gönül levhine vurur, orada tecelli eder.
تا نقوش هشت جنت تافته ست ** لوح دلشان را پذیرا یافته ست
Tanrı’nın doğruluk makamında oturanların, orasını yurt edinenlerin derecesi; arştan da yücedir, kürsüden de, boşluktan da!
برترند از عرش و کرسی و خلا ** ساکنان مقعد صدق خدا
Peygamber Aleyhisselâm’ın, Zeyd’e “Bugün nasılsın, nasıl kalktın?” diye sorması, onun da “Mümin olarak ey Tanrı elçisi diye cevap vermesi
پرسیدن پیغامبر علیه السلام مر زید را امروز چونی و چون برخاستی و جواب گفتن او که اصبحت مومنا یا رسول الله
Peygamber bir sabah Zeyd’e “ Ey temiz ve sâf arkadaş, sabahı nasıl ettin? Diye sordu. 3500
گفت پیغمبر صباحی زید را ** کیف اصبحت ای رفیق با صفا
Zeyd: “ Mümin bir kul olarak” deyince “ İman bağın yeşermiş, çiçekler açmışsa nişanesi nerede?” dedi.
گفت عبدا مومنا باز اوش گفت ** کو نشان از باغ ایمان گر شگفت
Zeyd dedi ki: “ Gündüzleri susuz geçirdim, geceleri aşktan, yanıp yakılmadan uyumadım.
گفت تشنه بودهام من روزها ** شب نخفته ستم ز عشق و سوزها
Mızrak kalkandan nasıl geçerse ben de gündüzlerden, gecelerden öyle geçtim. (onlar beni tutamadıkları gibi onlardan bana bir şey de bulaşmadı.)
تا ز روز و شب گذر کردم چنان ** که از اسپر بگذرد نوک سنان
Ondan dolayı bence bütün şeraitler, bütün dinler birdir. Bence yüz binlerce yılla bir saat aynı.
که از آن سو جملهی ملت یکی ست ** صد هزاران سال و یک ساعت یکی ست
Ezelle ebed birleşti. Fakat akıl, kabiliyetsizliğinden buraya yol bulamaz.” 3505
هست ازل را و ابد را اتحاد ** عقل را ره نیست آن سو ز افتقاد
Peygamber “Peki, o yoldan, bu diyarın anlayışınca, bu diyar akıllılarının harcına getirdiğin bir hediye var mı, nerede? Çıkar bakalım!” dedi.
گفت از این ره کو رهاوردی بیار ** در خور فهم و عقول این دیار
Zeyd dedi ki: “ halk, gökyüzünü nasıl görürse ben de arşı, arştakilerle beraber öyle görüyorum.
گفت خلقان چون ببینند آسمان ** من ببینم عرش را با عرشیان
Benim önümde sekiz cennetle yedi cehennem, şaman önündeki put gibi apaçık ve meydanda.
هشت جنت هفت دوزخ پیش من ** هست پیدا همچو بت پیش شمن
Halkı, değirmende buğdayı arpadan fark edercesine teker, teker tanıyorum.
یک به یک وامیشناسم خلق را ** همچو گندم من ز جو در آسیا
Cennetlik kim, yabancı nerede? Bence yılan ve balık gibi apaşikâr. 3510
که بهشتی کیست و بیگانه کی است ** پیش من پیدا چو مار و ماهی است
“ Kıyamet günü, bazı yüzler ak olur, bazıları kara...” Sırrı, şimdiden meydana çıktı. Bu halkın bir kısmının yüzü ak, bir kısmının kara.”
این زمان پیدا شده بر این گروه ** یوم تبیض و تسود وجوه
Hakikatte bazı ruhlar, bundan önce de ( dünyaya gelmeden de) ayıplıydı. Fakat ana rahminde olduğu için hali, halka gizliydi.
پیش از این هر چند جان پر عیب بود ** در رحم بود و ز خلقان غیب بود
Şakî, ana karnında şakî olur (fakat bilinmez) Cisim âlemindeyse cisimdeki hallerden, ruhun halleri de anlaşılır.
الشقی من شقی فی بطن الام ** من سمات الجسم یعرف حالهم
Vücut da ana gibi can çocuğuna gebedir. Ölüm, doğmak derdi ve kıyamettir.
تن چو مادر طفل جان را حامله ** مرگ درد زادن است و زلزله
Bu dünyada geçmiş canların hepsi, “ O ferahlı can acaba nasıl doğacak?” diye beklemektedirler. 3515
جمله جانهای گذشته منتظر ** تا چگونه زاید آن جان بطر
Zenciler, o mutlaka bizdendir derler. Beyazlar da, imkânı yok... O çok güzel olacak, derler.
زنگیان گویند خود از ماست او ** رومیان گویند بس زیباست او
Vücudun canı, ahiret âlemine doğunca artık beyaz, kara ihtilafı kalmaz.
چون بزاید در جهان جان و جود ** پس نماند اختلاف بیض و سود
Kara ise Zenciler alıp götürürler, beyazsa kendi cinslerinden olan bu çocuğu, beyazlar alıp götürürler.
گر بود زنگی برندش زنگیان ** روم را رومی برد هم از میان
Fakat doğmadıkça anlamak, âlemdeki müşkül işlerdendir. Çünkü henüz doğmamış çocuğun nasıl olduğunu bilen azdır.
تا نزاد او مشکلات عالم است ** آن که نازاده شناسد او کم است
Bunu anlayan kişi, ancak Tanrı nuruyla bakıp gören kişidir. Böyle olan zat, bâtına da nüfuz edebilir. 3520
او مگر ینظر بنور الله بود ** کاندرون پوست او را ره بود
Nutfenin aslı beyaz renkli ve hoştur. Fakat beyaz kişinin canının aksi;
اصل آب نطفه اسپید است و خوش ** لیک عکس جان رومی و حبش
Nutfeye renk verir, onu en güzel şekle sokar; kara kişinin canının aksi de bir kısım halkı, en aşağılık bir renge, en bayağı bir şekle sürer, götürür.
میدهد رنگ احسن التقویم را ** تا به اسفل میبرد این نیم را
Bu söze nihayet yoktur. Sen yine atını sür de biz kervandan geri kalmayalım.
این سخن پایان ندارد باز ران ** تا نمانیم از قطار کاروان
Bir gün her zümrenin önünde, saman çöpü müsün , dağ mı. Hindu musun, Türk mü? Meydana çıkar.
یوم تبیض و تسود وجوه ** ترک و هندو شهره گردد ز آن گروه
Hindu ile Türk, ana karnında belli olmaz. Fakat doğunca zayıf mı kuvvetli mi... herkes görür anlar. 3525
در رحم پیدا نباشد هند و ترک ** چون که زاید بیندش زار و سترگ
Zeyd “ Ben halkı, kadın, erkek... Herkesi, kıyamet günündeymiş gibi apaçık görüyorum.
جمله را چون روز رستاخیز من ** فاش میبینم عیان از مرد و زن
Hemen şimdicik söyleyeyim mi? Yoksa kapayayım mı?” dedi. Mustafa, dudağını ısırarak sus demek istedi.
هین بگویم یا فرو بندم نفس ** لب گزیدش مصطفی یعنی که بس
Zeyd dedi ki: “Ey Tanrı Peygamberi, haşir sırrını söyleyeyim de bugün dünyada kıyameti koparayım mı?
یا رسول الله بگویم سر حشر ** در جهان پیدا کنم امروز نشر
Müsaade et bana, perdeleri yırtayım da aslım, mahiyetim güneş gibi parlasın;
هل مرا تا پردهها را بر درم ** تا چو خورشیدی بتابد گوهرم
Güneş benim nurumdan tutulsun... Hurma ağacı (gibi meyveliler) ile söğüt ağacını (gibi meyvesizleri) göstereyim. 3530
تا کسوف آید ز من خورشید را ** تا نمایم نخل را و بید را
Kıyamet sırrını açayım, halis altın para ile ayarı bozuk parayı izhar edeyim.
وا نمایم راز رستاخیز را ** نقد را و نقد قلب آمیز را
Elleri kesik Eshab-ı Simal-ı küfür rengiyle al rengi...
دستها ببریده اصحاب شمال ** وانمایم رنگ کفر و رنگ آل
Tutulmayan, gidilmeyen ayın ziyasında yedi nifak deliğini...
واگشایم هفت سوراخ نفاق ** در ضیای ماه بیخسف و محاق
Şakîlerin pırtıl elbiselerini göstereyim. Peygamberlerin davullarını, nöbetlerini duyurayım.
وانمایم من پلاس اشقیا ** بشنوانم طبل و کوس انبیا
Cehennemi, cennetleri, ikisinin arasındaki A’raf’ı apaçık olarak kâfirlerin gözlerinin önlerine getireyim. 3535
دوزخ و جنات و برزخ در میان ** پیش چشم کافران آرم عیان
Kevser Havuzunun çoşmakta olduğunu... suyunun, cennetliklerin yüzlerine vurmakta. “İç, İç!” diye seslenmekte ve bu sesin de kulaklarına gelmekte bulunduğunu...
وانمایم حوض کوثر را به جوش ** کآب بر روشان زند بانگش به گوش
Susuzların, havuzun etrafında koşup durduklarını apaçık göstereyim.
و آن کسان که تشنه بر گردش دوان ** گشتهاند این دم نمایم من عیان
Onların omuzları omuzlarıma sürünmekte, naraları kulağıma gelmekte.
میبساید دوششان بر دوش من ** نعرههاشان میرسد در گوش من
İşte gözümün önünde... Cennet ehli, dilekleriyle birbirlerini kucaklamışlar;
اهل جنت پیش چشمم ز اختیار ** در کشیده یکدگر را در کنار
Birbirlerinin ellerini ziyaret ediyor, musafahada bulunuyorlar, dudaklarından buseler yağmalıyorlar. 3540
دست همدیگر زیارت میکنند ** از لبان هم بوسه غارت میکنند
Aşağılık kişilerin hasret naralarından, “ ah, ah” diye bağrışmalarından kulağım sağır oldu.
کر شد این گوشم ز بانگ آه آه ** از خسان و نعرهی وا حسرتاه
Bu söylediklerim ancak işaretlerden ibarettir. Daha derin söylerim ama Peygamberi incitmekten korkuyorum.”
این اشارتهاست گویم از نغول ** لیک میترسم ز آزار رسول
Zeyd, böylece sarhoş, harap bir surette söyleyip duruyordu. Peygamber, yakasını büktü.
همچنین میگفت سر مست و خراب ** داد پیغمبر گریبانش به تاب
Dedi ki: “ Kendine gel, atın pek hızlı gidiyor, yuları çek. “Tanrı haya etmez” hükmünün aksi vurdu, utanma ortadan kalktı.
گفت هین در کش که اسبت گرم شد ** عکس حق لا يستحيی زد شرم شد
Aynan, kılıftan çıktı. Ayna ve terazi yalan söyler mi? 3545
آینهی تو جست بیرون از غلاف ** آینه و میزان کجا گوید خلاف
Ayna ile terazi, kimse incinmesin, utanmasın diye sözünü saklar mı?
آینه و میزان کجا بندد نفس ** بهر آزار و حیای هیچ کس
Ayna ile teraziye yüzlerce yıl hizmet etsen onlar yine doğrucu ve kadri yüce mihenklerdir.
آینه و میزان محکهای سنی ** گر دو صد سالش تو خدمتها کنی