Bunu anlayan kişi, ancak Tanrı nuruyla bakıp gören kişidir. Böyle olan zat, bâtına da nüfuz edebilir. 3520
او مگر ینظر بنور الله بود ** کاندرون پوست او را ره بود
Nutfenin aslı beyaz renkli ve hoştur. Fakat beyaz kişinin canının aksi;
اصل آب نطفه اسپید است و خوش ** لیک عکس جان رومی و حبش
Nutfeye renk verir, onu en güzel şekle sokar; kara kişinin canının aksi de bir kısım halkı, en aşağılık bir renge, en bayağı bir şekle sürer, götürür.
میدهد رنگ احسن التقویم را ** تا به اسفل میبرد این نیم را
Bu söze nihayet yoktur. Sen yine atını sür de biz kervandan geri kalmayalım.
این سخن پایان ندارد باز ران ** تا نمانیم از قطار کاروان
Bir gün her zümrenin önünde, saman çöpü müsün , dağ mı. Hindu musun, Türk mü? Meydana çıkar.
یوم تبیض و تسود وجوه ** ترک و هندو شهره گردد ز آن گروه
Hindu ile Türk, ana karnında belli olmaz. Fakat doğunca zayıf mı kuvvetli mi... herkes görür anlar. 3525
در رحم پیدا نباشد هند و ترک ** چون که زاید بیندش زار و سترگ
Zeyd “ Ben halkı, kadın, erkek... Herkesi, kıyamet günündeymiş gibi apaçık görüyorum.
جمله را چون روز رستاخیز من ** فاش میبینم عیان از مرد و زن
Hemen şimdicik söyleyeyim mi? Yoksa kapayayım mı?” dedi. Mustafa, dudağını ısırarak sus demek istedi.
هین بگویم یا فرو بندم نفس ** لب گزیدش مصطفی یعنی که بس
Zeyd dedi ki: “Ey Tanrı Peygamberi, haşir sırrını söyleyeyim de bugün dünyada kıyameti koparayım mı?
یا رسول الله بگویم سر حشر ** در جهان پیدا کنم امروز نشر
Müsaade et bana, perdeleri yırtayım da aslım, mahiyetim güneş gibi parlasın;
هل مرا تا پردهها را بر درم ** تا چو خورشیدی بتابد گوهرم
Güneş benim nurumdan tutulsun... Hurma ağacı (gibi meyveliler) ile söğüt ağacını (gibi meyvesizleri) göstereyim. 3530
تا کسوف آید ز من خورشید را ** تا نمایم نخل را و بید را
Kıyamet sırrını açayım, halis altın para ile ayarı bozuk parayı izhar edeyim.
وا نمایم راز رستاخیز را ** نقد را و نقد قلب آمیز را
Elleri kesik Eshab-ı Simal-ı küfür rengiyle al rengi...
دستها ببریده اصحاب شمال ** وانمایم رنگ کفر و رنگ آل
Tutulmayan, gidilmeyen ayın ziyasında yedi nifak deliğini...
واگشایم هفت سوراخ نفاق ** در ضیای ماه بیخسف و محاق
Şakîlerin pırtıl elbiselerini göstereyim. Peygamberlerin davullarını, nöbetlerini duyurayım.
وانمایم من پلاس اشقیا ** بشنوانم طبل و کوس انبیا
Cehennemi, cennetleri, ikisinin arasındaki A’raf’ı apaçık olarak kâfirlerin gözlerinin önlerine getireyim. 3535
دوزخ و جنات و برزخ در میان ** پیش چشم کافران آرم عیان
Kevser Havuzunun çoşmakta olduğunu... suyunun, cennetliklerin yüzlerine vurmakta. “İç, İç!” diye seslenmekte ve bu sesin de kulaklarına gelmekte bulunduğunu...
وانمایم حوض کوثر را به جوش ** کآب بر روشان زند بانگش به گوش
Susuzların, havuzun etrafında koşup durduklarını apaçık göstereyim.
و آن کسان که تشنه بر گردش دوان ** گشتهاند این دم نمایم من عیان
Onların omuzları omuzlarıma sürünmekte, naraları kulağıma gelmekte.
میبساید دوششان بر دوش من ** نعرههاشان میرسد در گوش من
İşte gözümün önünde... Cennet ehli, dilekleriyle birbirlerini kucaklamışlar;
اهل جنت پیش چشمم ز اختیار ** در کشیده یکدگر را در کنار
Birbirlerinin ellerini ziyaret ediyor, musafahada bulunuyorlar, dudaklarından buseler yağmalıyorlar. 3540
دست همدیگر زیارت میکنند ** از لبان هم بوسه غارت میکنند
Aşağılık kişilerin hasret naralarından, “ ah, ah” diye bağrışmalarından kulağım sağır oldu.
کر شد این گوشم ز بانگ آه آه ** از خسان و نعرهی وا حسرتاه
Bu söylediklerim ancak işaretlerden ibarettir. Daha derin söylerim ama Peygamberi incitmekten korkuyorum.”
این اشارتهاست گویم از نغول ** لیک میترسم ز آزار رسول
Zeyd, böylece sarhoş, harap bir surette söyleyip duruyordu. Peygamber, yakasını büktü.
همچنین میگفت سر مست و خراب ** داد پیغمبر گریبانش به تاب
Dedi ki: “ Kendine gel, atın pek hızlı gidiyor, yuları çek. “Tanrı haya etmez” hükmünün aksi vurdu, utanma ortadan kalktı.
گفت هین در کش که اسبت گرم شد ** عکس حق لا يستحيی زد شرم شد
Aynan, kılıftan çıktı. Ayna ve terazi yalan söyler mi? 3545
آینهی تو جست بیرون از غلاف ** آینه و میزان کجا گوید خلاف
Ayna ile terazi, kimse incinmesin, utanmasın diye sözünü saklar mı?
آینه و میزان کجا بندد نفس ** بهر آزار و حیای هیچ کس
Ayna ile teraziye yüzlerce yıl hizmet etsen onlar yine doğrucu ve kadri yüce mihenklerdir.
آینه و میزان محکهای سنی ** گر دو صد سالش تو خدمتها کنی
Sen benim sırrımı sakla, doğruyu gizle; sen de eksik gösterme, fazla göster, ( diye yalvarsan bile)
کز برای من بپوشان راستی ** بر فزون بنما و منما کاستی
Onlar sana “ Kendini maskara etme ayna, terazi nerede; hile düzen nerede?
اوت گوید ریش و سبلت بر مخند ** آینه و میزان و آن گه ریو و پند
Tanrı, hakikatlerin bizim vasıtamızla anlaşılması için kadrimizi yüceltti. 3550
چون خدا ما را برای آن فراخت ** که به ما بتوان حقیقت را شناخت
Eğer bu doğruluğumuz olmasaydı ne değerimiz olurdu; iyilerin yüzünü nasıl ağartırdık?” derler.
این نباشد ما چه ارزیم ای جوان ** کی شویم آیین روی نیکوان
Fakat sen, gönlüne Sinâ dağındaki Tanrı tecellisi vurduysa bile yine aynayı koynuna koy!”
لیک در کش در نمد آیینه را ** گر تجلی کرد سینا سینه را
Zeyd, “ Tanrı güneşi, ezeli güneş, hiç koltuğa sığar mı?
گفت آخر هیچ گنجد در بغل ** آفتاب حق و خورشید ازل
Aslı olmayan şeyleri de yırtar, yakar; koltuğu da. Önünde ne delilik kalır, ne akıllılık!” dedi.
هم دغل را هم بغل را بر درد ** نه جنون ماند به پیشش نه خرد
Peygamber dedi ki: “ Bir parmağını gözünün üstüne koydun mu... dünyayı güneşsiz görürsün. 3555
گفت یک اصبع چو بر چشمی نهی ** بیند از خورشید عالم را تهی
Bir parmak bile, aya perde oluyor. İşte bu padişahın ayıp örtücülüğüne alâmettir.
یک سر انگشت پردهی ماه شد ** وین نشان ساتری الله شد
Bu suretle bir nokta ( gibi olan parmak), cihanı örter; bir sürçme de güneşi küsufa uğratır.
تا بپوشاند جهان را نقطهای ** مهر گردد منکسف از سقطهای
Dudağını yum, denizin dibine bak. Tanrı, denizi, insana mahkûm etmiştir.
لب ببند و غور دریایی نگر ** بحر را حق کرد محکوم بشر
Nitekim Selsebîl ve Zencebîl ırmakları da Tanrı’nın cennete koyduğu kulların hükmü altındadır.
همچو چشمهی سلسبیل و زنجبیل ** هست در حکم بهشتی جلیل
Cennetin dört ırmağı bizim hükmümüzdedir. Fakat bu gücümüzden, kuvvetimizden değil...Tanrı emriyle böyledir. 3560
چار جوی جنت اندر حکم ماست ** این نه زور ما ز فرمان خداست
Bu ırmaklar, büyücülerin hükümlerine uyan büyüler gibi bizim hükmümüzdedir; onları nereye istersek oraya akıtırız.
هر کجا خواهیم داریمش روان ** همچو سحر اندر مراد ساحران
Bu akıp duran ve gönlün hükmü altında, canın fermanına tâbi bulunan iki göz çeşmesi gibi...
همچو این دو چشمهی چشم روان ** هست در حکم دل و فرمان جان
Gönül dilerse gözler; zehrin, yılanların bulunduğu tarafa gider; gönül dilerse baktığı şeylerden ibret alır.
گر بخواهد رفت سوی زهر و مار ** ور بخواهد رفت سوی اعتبار
Gönül dilerse görülen şeylere bakar; gönül dilerse örtülü , gizli şeylere akar.
گر بخواهد سوی محسوسات رفت ** ور بخواهد سوی ملبوسات رفت
Gönül dilerse, gözleri külliyat tarafına sevk eder; gönül dilerse cüziyatta hapseyler. 3565
گر بخواهد سوی کلیات راند ** ور بخواهد حبس جزویات ماند
Bu beş duygu da ( çeşmelerdeki lüleler, nasıl çeşmeye tâbi ise) aynı tarzda gönle tâbidir. Onun muradınca ve onun emrine göre iş görür.
همچنین هر پنج حس چون نایزه ** بر مراد و امر دل شد جایزه
Gönül ne tarafı işaret ederse beş duygu da eteklerini toplayıp o tarafa gider.
هر طرف که دل اشارت کردشان ** میرود هر پنج حس دامن کشان
Musa’nın elindeki sopa nasıl Musa’ya tâbi ise el, ayak da apaçık gönlün emrine tâbidir.
دست و پا در امر دل اندر ملا ** همچو اندر دست موسی آن عصا
Gönül isterse ayak, raksa girer, yahut yavaş yürürken hızlı yürümeye başlar.
دل بخواهد پا در آید زو به رقص ** یا گریزد سوی افزونی ز نقص