English    Türkçe    فارسی   

1
3550-3599

  • Tanrı, hakikatlerin bizim vasıtamızla anlaşılması için kadrimizi yüceltti. 3550
  • Eğer bu doğruluğumuz olmasaydı ne değerimiz olurdu; iyilerin yüzünü nasıl ağartırdık?” derler.
  • Fakat sen, gönlüne Sinâ dağındaki Tanrı tecellisi vurduysa bile yine aynayı koynuna koy!”
  • Zeyd, “ Tanrı güneşi, ezeli güneş, hiç koltuğa sığar mı?
  • Aslı olmayan şeyleri de yırtar, yakar; koltuğu da. Önünde ne delilik kalır, ne akıllılık!” dedi.
  • Peygamber dedi ki: “ Bir parmağını gözünün üstüne koydun mu... dünyayı güneşsiz görürsün. 3555
  • Bir parmak bile, aya perde oluyor. İşte bu padişahın ayıp örtücülüğüne alâmettir.
  • Bu suretle bir nokta ( gibi olan parmak), cihanı örter; bir sürçme de güneşi küsufa uğratır.
  • Dudağını yum, denizin dibine bak. Tanrı, denizi, insana mahkûm etmiştir.
  • Nitekim Selsebîl ve Zencebîl ırmakları da Tanrı’nın cennete koyduğu kulların hükmü altındadır.
  • Cennetin dört ırmağı bizim hükmümüzdedir. Fakat bu gücümüzden, kuvvetimizden değil...Tanrı emriyle böyledir. 3560
  • Bu ırmaklar, büyücülerin hükümlerine uyan büyüler gibi bizim hükmümüzdedir; onları nereye istersek oraya akıtırız.
  • Bu akıp duran ve gönlün hükmü altında, canın fermanına tâbi bulunan iki göz çeşmesi gibi...
  • Gönül dilerse gözler; zehrin, yılanların bulunduğu tarafa gider; gönül dilerse baktığı şeylerden ibret alır.
  • Gönül dilerse görülen şeylere bakar; gönül dilerse örtülü , gizli şeylere akar.
  • Gönül dilerse, gözleri külliyat tarafına sevk eder; gönül dilerse cüziyatta hapseyler. 3565
  • Bu beş duygu da ( çeşmelerdeki lüleler, nasıl çeşmeye tâbi ise) aynı tarzda gönle tâbidir. Onun muradınca ve onun emrine göre iş görür.
  • Gönül ne tarafı işaret ederse beş duygu da eteklerini toplayıp o tarafa gider.
  • Musa’nın elindeki sopa nasıl Musa’ya tâbi ise el, ayak da apaçık gönlün emrine tâbidir.
  • Gönül isterse ayak, raksa girer, yahut yavaş yürürken hızlı yürümeye başlar.
  • Gönül isterse el, parmaklarla hesaba girişir, yahut kitap yazar. 3570
  • El, gizli bir elin hükmündedir. O gizli el içerdedir, dışarıya teni dikmiş, kendisine onu vekil etmiştir.
  • Gönül dilerse el, düşmana bir ejderha kesilir. Gönül dilerse sevgiliye yardımcı olur.
  • Gönül dilerse el, yemek için kepçedir, on batmanlık gürz.
  • Acaba gönül, bunlara ne söylüyor ki? Bu ne şaşılacak vuslat, bu ne gizli sebep!
  • Gönül, acaba Süleyman Mührünü mü ele geçirdi ki bu beş duygunun yollarını istediği gibi işaret etmekte! 3575
  • Beş zahirî duygu dışarıda kolayca onun mahkûmu olmuş, beş bâtınî duyguda içeride onun memuru...
  • On duygu bunlardan başka yedi endam... Daha da dille söylenmeyecek kadar çok kuvvetler... Gayri sen say.
  • Gönül mademki ululukta sen de bir Süleyman’sın... Parmağındaki saltanat yüzüğüyle perilere, şeytanlara hükmet!
  • Bu saltanatta hileye sapmazsan o üç şeytan, senin parmağından yüzüğü alamaz.
  • Gayri adın, sanın, bütün dünyayı tutar. Cismin gibi iki cihan senin hükmüne uyar. 3580
  • Fakat şeytan elindeki yüzüğü alırsa padişahlık bitti, bahtın öldü demektir.
  • Tanrı kulları, eğer iş böyle olursa bundan böyle kıyamete kadar ancak ve ancak “ Ah hasretlik!” der, durursunuz.
  • Hadi, tutalım, kendi hileni inkâr edersin; canını teraziyle aynadan nasıl kurtaracaksın?”
  • ”Getirdiğimiz turfanda meyveleri o yedi” diye kölelerle kapı yoldaşlarının, suçlarını Lokman’ın üstüne atmaları
  • Lokman, efendisinin hizmetinde bulunan köleler arasında hor, hakîr görünmekteydi.
  • Efendi rahatça yesin, eğlensin diye kullarını meyve getirmek üzere bağa gönderdi. 3585
  • Lokman, kullar içinde, âdeta onlara tâbi bir kuldu. İçi mânalarla dolu, görünüşü gece gibi kapkaranlıktı.
  • Köleler topladıkları meyveleri, tamah edip bir iyice yediler.
  • Efendilerine de “ Lokman yedi” dediler. Efendi, Lokman’a yüzünü ekşitti, ağır bir tavır takındı.
  • Lokman bunun sebebini araştırıp anlayınca efendisine dargın bir tarzda ağzını açıp.
  • “ Efendi; hain kul, Tanrı yanında, onun rızasını kazanmış bir kul olmaz. 3590
  • Ey kerem sahibi! Hepimizi imtihan et. Bize fazlasıyla sıcak su içir.
  • Ondan sonra beni büyük bir sahraya çıkar. Sen atlı olarak koş, bizi de yaya olarak koştur.
  • O zaman kötülük yapanı gör, sırları açan Tanrı’nın işlerini seyret” dedi.
  • Efendi, kullara sâki oldu, sıcak suyu içirdi. Onlarda korkularından içtiler.
  • Sonra onları ovalarda koşturmaya başladı. Kullar aşağı yukarı koşup duruyorlardı. 3595
  • Nihayet iyice yoruldular, kusmaya başladılar. İçtikleri su yedikleri meyvelerin hepsini çıkardı.
  • Lokman’ın da gönlü bulandı, o da kustu. Fakat onun karnından halis su geldi.
  • Lokman’ın hikmeti bunu göstermeyi bilirse, varlığın Rabbi olan Tanrı’nın hikmeti nelere kadir değildir?
  • Kıyamet gününde bütün sırlar çıkacak, bilinip görülecek. Sizin de bilinmesini istemediğiniz sır meydana çıktı.