English    Türkçe    فارسی   

1
3596-3645

  • Nihayet iyice yoruldular, kusmaya başladılar. İçtikleri su yedikleri meyvelerin hepsini çıkardı.
  • Lokman’ın da gönlü bulandı, o da kustu. Fakat onun karnından halis su geldi.
  • Lokman’ın hikmeti bunu göstermeyi bilirse, varlığın Rabbi olan Tanrı’nın hikmeti nelere kadir değildir?
  • Kıyamet gününde bütün sırlar çıkacak, bilinip görülecek. Sizin de bilinmesini istemediğiniz sır meydana çıktı.
  • Sıcak suyu içtikleri gibi kendilerini rüsvay edecek sırları tamamı ile açığa vurulmuş oldu. 3600
  • Taş; ateşle sınanacağı ( ateş içinde parçalanıp yumuşayacağı, eriyebileceği) için kâfirler, ateşe atılırlar, onların azabı ateşle olur.
  • O taş gibi gönle biz kaç kereler yumuşak sözler söyledik, fakat öğüt almadı.
  • Damarda da kötü yara olursa oraya kötü ilâç konur, eşeğin başına köpeğin dişi lâyıktır.
  • “Habîs olan şeyler habîsler içindir” hükmü bir hikmettir. Çirkine münasip olan çirkin eştir.
  • Şu halde sen de hangi eşi dilersen yürü, onu al. Tanrı’da mahvol, onun sıfatlarını kazan! 3605
  • Nur istersen nura istidat kazan; Tanrı’dan uzaklık istersen kendini gör, uzaklaş!
  • Yok, eğer bu harap zindandan kurtulmaya bir yol istersen sevgiliden baş çekme, secde et de yaklaş!
  • Zeyd’in, Peygamber Sallâllahu Aleyhi Vesellem’e cevabı, bu hikâyenin sonu
  • Bu sözün sonu yoktur. Zeyd; kalk, natıka Burak’ını bağla!
  • Söz söylemek kabiliyeti ayıbı açar; gayb perdelerini yırtar.
  • Tanrı, nice yerlerde gaybı ister. Şu davulcuyu sür, yolu kapa. 3610
  • Atını hızlı sürme, yuları çek. Sırların gizli kalması, herkesin gizli zannından mesrur olması daha iyi.
  • Hak kendisinden ümit kesenlerin de bu ibadetten yüz çevirmemelerini istemektedir;
  • Onlar da bir ümide kapılsınlar, birkaç gün o ümidin maiyetinde koşup dursunlar;
  • Tanrı’nın merhameti herkese şâmil olduğundan diler ki o rahmet, herkesi aydınlatsın.
  • Her bey, her esir, ümit ve korkuyla Tanrı’dan çekinsin. 3615
  • Bu ümit ve korku: herkes bu perdenin ardında beslenip yetişsin diye perde ardına girmiştir.
  • Ümit ve korku perdesini yırttın mı... Gayb, bütün şâşâasıyla ortaya çıkar.
  • Bir genç dere kıyısında balık tutan birisini görüp, “Bu balıkçı Süleyman olmalı” diye zanna düştü.
  • Süleyman’sa neden yalnız ve gizlenmiş; değilse nasıl oluyor da bu derece Süleyman’a benziyor?”
  • Süleyman tekrar müstakil bir padişah oluncaya kadar gönlünde bu şüphe vardı. 3620
  • Dev, onun tahtından, diyarından yıkılıp gitti; baht kılıcı, o şeytanın kanını döktü.
  • Yine yüzüğünü parmağına taktı dev ve peri askerlerini yine başına topladı.
  • Halk, seyretmek için tapuya geldiler, düşünceye kapılmış olan genç de onların arasına katılıp huzura vardı.
  • Süleyman’ın parmağında yüzüğü görünce düşüncesi, kuruntusu tamamı ile geçti.
  • Vehim, işin gizli, kapalı olduğu zamandadır. Bu araştırma görünmeyen şey içindir. 3625
  • Ortada olmayan şeyin kuruntusu, büyüdükçe büyür. Fakat gaypta olana şey, meydana çıktı mı, kuruntu geçer.
  • Nurlu gökyüzü yağışsız olmaz ama kara yeryüzü de nebatatı yetiştirmeden vazgeçmez.
  • Bana gayba iman edenler gerek... Onun için bu fâni konağın penceresini örttüm.
  • Nasıl izhar eder de gökleri yarar, açarım; eğer hakikatleri meydana korsam, nasıl “ Bunda bir ayıp, bir noksan gördün mü?” diyebilirim?
  • Bu karanlıkta arayıp taradıkça herkes, yüzünü bir tarafa çevirir; 3630
  • İşler bir zaman aksine gider; hırsız, polisi dar ağacına sürükler...
  • Böylece bir nice sultan, bir nice yüce himmetli, bir müddet kendi kuluna kul olur.
  • Kul, efendisinin huzurunda değilken de kulluğunu korur, itaatten çıkmazsa bu kulluk iyi ve hoş bir kulluktur.
  • Bu padişahın önünde onu öğen kişi nerede, padişah yokken bile ondan utanıp çekinen nerede.
  • Memleket ucunda, padişahtan saltanat sayesinden uzak bir kale dizdarı; 3635
  • Kaleyi düşmanlardan korur, orasını sayısız mal ve para verse bile satmaz,
  • Padişah orada değilken, hudut boylarında, padişahın huzurundaymış gibi vefakârlıkta bulunursa;
  • O dizdar; elbette padişahın yanında, huzurunda bulunan ve can feda eden kişilerden daha değerlidir.
  • Şu halde yarı zerre miktarı, fakat gaibane emir tutmak; emredicinin huzurunda kulluk etmek ve emrine uymaktan yüz binlerce defa üstündür.
  • Kulluk ve iman, şimdi makbuldür. Fakat ölümden sonra her şey meydana çıkınca inanmak, bir işe yaramaz. 3640
  • Hakikatın kapalı, örtülü olması ve gayba inanmak daha iyi, daha makbul olunca ağzın kapalı, dudağın yumuk olması elbette iyidir.
  • Kardeş, sözden el çek ki bizzat Tanrı, sende Ledün ilmini meydana çıkarsın.
  • Güneşin varlığına delil kendisi yeter. Tanrı’dan daha ulu şahit kimdir?
  • Hayır... Söyleyeceğim çünkü Kur’an’da şahadet hususunda hep beraberce Tanrı da anılmıştır, melek de âlimler de.
  • Tanrı da şahadet eder, melekler de, bilgili kişiler de: Şüphe yok ki Rabb, ancak daimî Tanrı’dır... 3645