English    Türkçe    فارسی   

1
371-420

  • Hıristiyanlar tamamıyla ona gönül verdiler. Zaten avamın taklidinin kuvveti ne olabilir ki?
  • Kalplerinin içine onun muhabbetini ektiler, onu İsa’nın halifesi sandılar.
  • O ise hakikatte tek gözlü melun Deccâl’dı. Ey Tanrı, feryadımıza yetiş; sen ne güzel yardımcısın!
  • Ey Tanrı, yüz binlerce tuzak ve yem var, bizler de yemsiz kalmış halis kuşlar gibiyiz.
  • Her an yeni bir tuzağa tutuluyoruz, istersek her birimiz, birer doğan ve simurg olalım. 375
  • Sen bizi her zaman tuzaktan kurtarmaktasın. Ey gani ve müstağnî Tanrı, biz yine bir tuzağa doğru gitmekteyiz!
  • Biz bu ambarda buğday biriktirmede, toplanan buğdayı yine kaybetmekteyiz.
  • Biz, bu vahşi mahlûklar topluluğu, düşünmüyoruz ki buğdayın noksanlaşması farenin hilesindendir.
  • Fare, ambarımızı deldikçe, hilesinden ambar harap olmuştur.
  • Ey can, önce farenin şerrini defet, sonra buğday biriktirmeye çalış, çabala! 380
  • O büyükler büyüğünün haberlerinden birini dinle: “Huzuru kalb olmadıkça namaz tamam olmaz.”
  • Eğer bizim ambarımızda hırsız bir fare yoksa kırk yıllık ibadet buğdayı nerde?
  • Her günlük azar azar sadıkane ibadet taneleri niçin bu ambarımızda toplanmıyor?
  • Çakmak demirinden birçok ateş yıldızı sıçradı, o yanmış gönül, onları kabul edip çekti.
  • Ama karanlıkta bir hırsız, gizlice kıvılcımlara parmak basmakta. 385
  • Onları, felekte bir çırağ parlamasın diye, birer birer söndürmekte.
  • Bir adımda binlerce tuzak olsa, sen bizimle oldukça hiç gam yok!
  • Her gece ten tuzağından ruhları kurtarmakta, tahtaları sökmektesin.
  • Ruhlar, her gece bu kafesten kurtulurlar, ne kimsenin hâkimi, ne de mahkûmu olmayarak feragate ulaşırlar.
  • Geceleyin zindandakilerin zindandan haberleri yoktur, sultana mensup davetliler, geceleyin devletten haberdar değildirler. 390
  • Ne gam var, ne kâr ve ne zarar düşüncesi. Ne bu filân kadının hayali, ne o filân erkeğin kuruntusu!
  • Arifin hali, uyanıkken de budur, Tanrı ”onlar uykudadırlar” dedi, bunu inkâr etme.
  • Onlar, gece gündüz dünya ahvalinden uykudadırlar; Rabb’in elinde evirip çevirdiği kalem gibidirler.
  • Yazı esnasında eli görmeyen kimse, kalemin hareketini, kalemden sanır.
  • Tanrı, arifin bu halinden halka pek az bir miktarını gösterdi; halkı ise hisse mensup uyku kapladı (gaflete dalıp arifi anlamadılar). 395
  • Onların canı: sırrına akıl almaz sahraya gitti. Ruhları da istirahatte, bedenleri de.
  • Sonra tekrar bir ıslıkla onları tuzağa çeker, hepsini teklif kaydine düşürürsün.
  • Sabahı zuhura getiren, İsrafil gibi, herkesi o diyardan suret âlemine getirir;
  • Yayılmış ruhları cisim yapar, her cismi de tekrar gebe bırakır.
  • Can atlarını eğersiz kor; bu, “uyku ölümün kardeşidir” sırrıdır. 400
  • Fakat gündüzün geri gelmeleri için ayaklarını uzun bir bağla bağlar.
  • Ta ki o çayırdan, onu geri çeke ve otlaktan yine yük altına getire.
  • Keşki Eshâb-ı Kehf gibi yahut Nuh’un gemisi gibi bu ruhu koruyaydı.
  • Da bu fikir, bu göz ve kulak; şu uyanıklık ve akıl tufanından kurtulaydı.
  • Dünyada nice Eshab-ı Kehf vardır ki bu zamanda senin yanı başında ve önündedir. 405
  • Mağara da, dost da onunla terennüm etmektir. Ne fayda, senin gözünde ve kulağında mühür var?
  • Halifenin Leylâ’yı görmesi
  • Halife, Leylâ’ya dedi ki: ”Sen o musun ki Mecnun, senin aşkından perişan oldu ve kendini kaybetti.
  • Sen başka güzellerden güzel değilsin. ” Leyla, “Sus, çünkü sen Mecnun değilsin” diye cevap verdi.
  • Uyanık olan daha ziyade uykudadır. Onun uyanıklığı uykusundan beterdir.
  • Canımız Hak ile uyanık olmazsa uyanıklık, bizim için iki dağ arasındaki boğaz ve geçit gibidir. 410
  • Canın; her gün hayalin tekmesini yemeden, ziyandan, faydadan, elden çıkarma, kaybetme korkusundan.
  • Ne temizliği kalır, letafeti, ne kuvveti, ne de göklere çıkacak yolu!
  • Uyumuş ona derler ki o, her hayalden ümitlenir, onunla konuşur;
  • Uykuda Şeytan’ı Hûri gibi görür, sonra şehvetle Şeytan’a erlik suyu döker.
  • Nesil tohumunu çorağa dökünce uyanır, kendine gelir, hayalde ondan kaçar. 415
  • O rüyadan elde ettiği baş ağrısı, sersemlik beden pisliğidir. Ah, o zahirde görünen, hakikatte görünmeyen, aslı olmayan hayalden!
  • Kuş havadadır, gölgesi yerde kuş gibi uçar görünür.
  • Ahmağın biri, o gölgeyi avlamaya kalkışır, takati kalmayıncaya kadar koşar.
  • O gölgenin havadaki kuşun aksi olduğundan; o gölgenin aslının nerde bulunduğundan haberi yok!
  • Gölgeye doğru ok atar. Bu araştırma yüzünden okluk bomboş kalır. 420