English    Türkçe    فارسی   

1
3714-3763

  • Suyu bırakın yoksullara ekmek dağıtın. Eğer bana tâbi iseniz hasisliği terk edin” dedi.
  • Halk, Ömer’e “ Bizim kapılarımız açık. Cömert kişileriz, mürüvvet ehliyiz, dediler. 3715
  • Ömer dedi ki: “ Siz, âdet olduğu için yoksullara ekmek verdiniz, Tanrı için eli açık olmadınız.
  • Öğünmek, görünmek, nazlanmak için cömertlik etmektesiniz; korkudan. Tanrı’dan çekinmeden, ona niyaz etme yüzünden değil!”
  • Mal tohumdur, her çorak yere ekmek; kılıcı her yol vurucunun eline verme!
  • Din ehlini kin ehlinden ayırt et; Hakla oturanı ara, onunla otur!
  • Herkes, kendi kavmine ( meşrebine uygun kimselere) cömertlik gösterip mal, mülk verir, Nâdan kişi de bu suretle bir iş yaptım sanır. 3720
  • Düşmanın, Ali –Keremallahu vechehunun yüzü- ne tükermesi üzerine Emîr-ül Müminîn Ali’nin elinden kılıcı atması
  • İbadetteki ihlâsı Ali’den öğren, Tanrı aslanını hilelerden arınmış bil.
  • Savaşta bir yiğiti atletti, hemen kılıcını çekip üstüne saldırdı.
  • O, her peygamberin, her velînin öğündüğü Ali’nin yüzüne tükürdü.
  • Bir yüze tükürdü ki ay, secde yerinde o yüze secde eder.
  • Ali, derhal kılıcı elinden attı, onunla savaşmadan vazgeçti. 3725
  • O savaşçı er, bu işe, bu yersiz af ve merhamete şaşıp kaldı.
  • Dedi ki: “Bana keskin kılıcını kaldırmıştın, neden kılıcı indirdin ve beni bıraktın?
  • Benimle savaşmadan daha âlâ ne gördün de beni avlamadan vazgeçtin?
  • Ne gördün ki bu derecede kızgınken kızgınlığın yatıştı; böyle bir şimşek çaktı, sonra sönüverdi?
  • Ne gördün? O gördüğün şeyin aksi bana da vurdu; gönlümde, canımda bir şûle parladı. 3730
  • Kevinden, mekândan yüce, candan daha iyi neydi o gördüğün ki bize can bağışladı?
  • Yiğitlikte Tanrı aslanasın, mürüvvette kimsin, bunu kim bilir?
  • Mürüvvette Tih sahrasında Musa’nın bulutusun. O bulutta eşi görülmemiş nimetler, ekmekler yağar.”
  • Bu bulutlar, çalışıp çabalar, buğday bitirirler. Halk onu pişirip bal gibi tatlı bir hale koyarl.
  • Halbuki Musa’nın bulutu rahmet kanadını açar, halka zahmetsizce pişmiş ve tatlı nimetler verir. 3735
  • O bulutun rahmeti, kerem sofrasında pişmiş yemek yiyenler için âlemde bayrak açmıştır.
  • O vergi ve o ihsan, niyaz ehlinden tam kırk yıl, bir gün bile eksik olmadı.
  • Nihayet onlar, bayağılıklarından kalkıp pırasa, tere ve marul istediler; onun üzerine kesildi.
  • Ahmed’in yüce ümmeti için o yemek kıyamete kadar bakidir.
  • Peygamber’in “Rabbime misafir olurum” demesi ortalığa yayılınca, “O beni doyurur, su verir” sözü, bu mânevi yemekten kinaye oldu. 3740
  • Bunu, hiç tevil etmeden kabul et ki boğazına bal ve süt gibi lezzetli gelsin.
  • Çünkü tevil ihsan edilen şeyi geri vermektir. Çünkü tevilci hakikatı hata görür.
  • Halbuki bu hata görmesi, aklının zayıflığındandır. Akl-ı Küll içtir, Akl-ı Cüz’i ise deridir.
  • Kendini tevil et, hadîsleri değil; kendi dimağına kötü de, gülbahçesine değil!
  • Ey baştanbaşa akıl ve göz olan Ali! Gördüğünden bir parçacık söyle. 3745
  • Hilim kılıcın canımızı parça parça etti; ilim suyun toprağımızı arıttı.
  • Açıver; biliyorum, bu Tanrı sırlarındandır. Çünkü kılıçsız adam öldürmek, ancak onun işidir.
  • Tanrı, aletsiz, uzuvsuz bir yapıcıdır. Artıp duran bu hediyelerin vericisi odur.
  • Akla yüz binlerce şarap tattırır ki onlardan ne iki gözün haberi vardır, ne kulağın!
  • Ey arşta hoş bir surette evlanıp duran doğan! Bu anda Tanrı’dan ne gördün? Açıkça söyle. 3750
  • Senin gözün gayb idrakını öğrenmiştir. Orada bulunan başkalrının gözleriyse kapalıdır.
  • Birisi ayı apaçık görür, öbürüyse dünyayı kapkaranlık.
  • Diğer birisi de bir yerde üç tane ay görür. Evet, bu üç kişi bir yerde oturmuşlardır:
  • Üçünün de gözü açık, kulakları duymakta… Fakat bunlar, senin eteğine yapışmışlardır, senin adamlarındır (Hallerini sen bilirsin), benden kaçıyorlar (ben bunları bilemem).
  • Bu hal, acaba gabya mensup bir sihir mi, yoksa gizli bir lûtuf mu? Sende bir kurt sureti mi var, bende de Yusuf sureti mi? 3755
  • Âlem on sekiz bin, hattâ daha fazla olsa bunların on sekizi bile her göze görünmez.
  • Ey Aliyyel Mürtezâ, ey kötü kaza ve kaderden sonra güzel kaza ve kader, sırrı aç;
  • Ya sen akılına geleni söyle, ya ben gönlüme doğanı söyleyeyim.
  • Bu sır, senden parladı, bana vurdu; nasıl gizleyebilirim? Ay gibi, söylemeden nur saçmakta.
  • Fakat ayın kursu, söze gelirse gece yol alanları hemencecik yola sokar. 3760
  • Yanlış yola gitmekten de emin olurlar, yoldan çıkmadan da. Ayın sesi, gulyabani sesinden üstün olur.
  • Ay, söylemeksizin yol gösterirse, söyleyince ne yapmaz, dünyayı ışığa boğar!
  • Madem ki sen ilim şehrine kapısın, mademki sen hilim güneşine şûlesin;