O savaşçı er, bu işe, bu yersiz af ve merhamete şaşıp kaldı.
گشت حیران آن مبارز زین عمل ** وز نمودن عفو و رحمت بیمحل
Dedi ki: “Bana keskin kılıcını kaldırmıştın, neden kılıcı indirdin ve beni bıraktın?
گفت بر من تیغ تیز افراشتی ** از چه افکندی مرا بگذاشتی
Benimle savaşmadan daha âlâ ne gördün de beni avlamadan vazgeçtin?
آن چه دیدی بهتر از پیکار من ** تا شدی تو سست در اشکار من
Ne gördün ki bu derecede kızgınken kızgınlığın yatıştı; böyle bir şimşek çaktı, sonra sönüverdi?
آن چه دیدی که چنین خشمت نشست ** تا چنان برقی نمود و باز جست
Ne gördün? O gördüğün şeyin aksi bana da vurdu; gönlümde, canımda bir şûle parladı.3730
آن چه دیدی که مرا ز آن عکس دید ** در دل و جان شعله ای آمد پدید
Kevinden, mekândan yüce, candan daha iyi neydi o gördüğün ki bize can bağışladı?
آن چه دیدی برتر از کون و مکان ** که به از جان بود و بخشیدیم جان
Yiğitlikte Tanrı aslanasın, mürüvvette kimsin, bunu kim bilir?
در شجاعت شیر ربانی ستی ** در مروت خود که داند کیستی
Mürüvvette Tih sahrasında Musa’nın bulutusun. O bulutta eşi görülmemiş nimetler, ekmekler yağar.”
در مروت ابر موسایی به تیه ** کآمد از وی خوان و نان بیشبیه
Bu bulutlar, çalışıp çabalar, buğday bitirirler. Halk onu pişirip bal gibi tatlı bir hale koyarl.
ابرها گندم دهد کان را به جهد ** پخته و شیرین کند مردم چو شهد
Halbuki Musa’nın bulutu rahmet kanadını açar, halka zahmetsizce pişmiş ve tatlı nimetler verir.3735
ابر موسی پر رحمت بر گشاد ** پخته و شیرین بیزحمت بداد
O bulutun rahmeti, kerem sofrasında pişmiş yemek yiyenler için âlemde bayrak açmıştır.
از برای پخته خواران کرم ** رحمتش افراشت در عالم علم
O vergi ve o ihsan, niyaz ehlinden tam kırk yıl, bir gün bile eksik olmadı.
تا چهل سال آن وظیفه و آن عطا ** کم نشد یک روز از آن اهل رجا
Nihayet onlar, bayağılıklarından kalkıp pırasa, tere ve marul istediler; onun üzerine kesildi.
تا هم ایشان از خسیسی خاستند ** گندنا و تره و خس خواستند
Ahmed’in yüce ümmeti için o yemek kıyamete kadar bakidir.
امت احمد که هستند از کرام ** تا قیامت هست باقی آن طعام
Peygamber’in “Rabbime misafir olurum” demesi ortalığa yayılınca, “O beni doyurur, su verir” sözü, bu mânevi yemekten kinaye oldu.3740
چون ابیت عند ربی فاش شد ** یطعم و یسقی کنایت زاش شد
Bunu, hiç tevil etmeden kabul et ki boğazına bal ve süt gibi lezzetli gelsin.
هیچ بیتاویل این را در پذیر ** تا در آید در گلو چون شهد و شیر
Çünkü tevil ihsan edilen şeyi geri vermektir. Çünkü tevilci hakikatı hata görür.
ز آن که تاویل است وا داد عطا ** چون که بیند آن حقیقت را خطا
Halbuki bu hata görmesi, aklının zayıflığındandır. Akl-ı Küll içtir, Akl-ı Cüz’i ise deridir.
آن خطا دیدن ز ضعف عقل اوست ** عقل کل مغز است و عقل جزو پوست
Kendini tevil et, hadîsleri değil; kendi dimağına kötü de, gülbahçesine değil!
خویش را تاویل کن نه اخبار را ** مغز را بد گوی نی گلزار را
Ey baştanbaşa akıl ve göz olan Ali! Gördüğünden bir parçacık söyle.3745
ای علی که جمله عقل و دیدهای ** شمه ای واگو از آن چه دیدهای
Hilim kılıcın canımızı parça parça etti; ilim suyun toprağımızı arıttı.
تیغ حلمت جان ما را چاک کرد ** آب علمت خاک ما را پاک کرد
Açıver; biliyorum, bu Tanrı sırlarındandır. Çünkü kılıçsız adam öldürmek, ancak onun işidir.
باز گو دانم که این اسرار هوست ** ز آن که بیشمشیر کشتن کار اوست
Tanrı, aletsiz, uzuvsuz bir yapıcıdır. Artıp duran bu hediyelerin vericisi odur.
صانع بیآلت و بیجارحه ** واهب این هدیههای رابحه
Akla yüz binlerce şarap tattırır ki onlardan ne iki gözün haberi vardır, ne kulağın!
صد هزاران میچشاند هوش را ** که خبر نبود دو چشم و گوش را
Ey arşta hoş bir surette evlanıp duran doğan! Bu anda Tanrı’dan ne gördün? Açıkça söyle.3750
باز گو ای باز عرش خوش شکار ** تا چه دیدی این زمان از کردگار
Senin gözün gayb idrakını öğrenmiştir. Orada bulunan başkalrının gözleriyse kapalıdır.
چشم تو ادراک غیب آموخته ** چشمهای حاضران بر دوخته
Birisi ayı apaçık görür, öbürüyse dünyayı kapkaranlık.
آن یکی ماهی همیبیند عیان ** و آن یکی تاریک میبیند جهان
Diğer birisi de bir yerde üç tane ay görür. Evet, bu üç kişi bir yerde oturmuşlardır:
و آن یکی سه ماه میبیند به هم ** این سه کس بنشسته یک موضع نعم
Üçünün de gözü açık, kulakları duymakta… Fakat bunlar, senin eteğine yapışmışlardır, senin adamlarındır (Hallerini sen bilirsin), benden kaçıyorlar (ben bunları bilemem).
چشم هر سه باز و گوش هر سه تیز ** در تو آویزان و از من در گریز
Bu hal, acaba gabya mensup bir sihir mi, yoksa gizli bir lûtuf mu? Sende bir kurt sureti mi var, bende de Yusuf sureti mi?3755
سحر عین است این عجب لطف خفی است ** بر تو نقش گرگ و بر من یوسفی است
Âlem on sekiz bin, hattâ daha fazla olsa bunların on sekizi bile her göze görünmez.
عالم ار هجده هزار است و فزون ** هر نظر را نیست این هجده زبون
Ey Aliyyel Mürtezâ, ey kötü kaza ve kaderden sonra güzel kaza ve kader, sırrı aç;
راز بگشا ای علی مرتضی ** ای پس سوء القضاء حسن القضاء
Ya sen akılına geleni söyle, ya ben gönlüme doğanı söyleyeyim.
یا تو واگو آن چه عقلت یافته ست ** یا بگویم آن چه بر من تافته ست
Bu sır, senden parladı, bana vurdu; nasıl gizleyebilirim? Ay gibi, söylemeden nur saçmakta.
از تو بر من تافت چون داری نهان ** میفشانی نور چون مه بیزبان
Fakat ayın kursu, söze gelirse gece yol alanları hemencecik yola sokar.3760
لیک اگر در گفت آید قرص ماه ** شب روان را زودتر آرد به راه
Yanlış yola gitmekten de emin olurlar, yoldan çıkmadan da. Ayın sesi, gulyabani sesinden üstün olur.
از غلط ایمن شوند و از ذهول ** بانگ مه غالب شود بر بانگ غول
Ay, söylemeksizin yol gösterirse, söyleyince ne yapmaz, dünyayı ışığa boğar!
ماه بیگفتن چو باشد رهنما ** چون بگوید شد ضیا اندر ضیا
Madem ki sen ilim şehrine kapısın, mademki sen hilim güneşine şûlesin;
چون تو بابی آن مدینهی علم را ** چون شعاعی آفتاب حلم را
Ey kapı, kapı arayanlara açıl ki kabuklar içlensin (zâhir ehli, hakikate erişsin)!
باز باش ای باب بر جویای باب ** تا رسد از تو قشور اندر لباب
Ey rahmet kapısı, ey eşi, naziri olmayan Tanrı dergâhı, ebede kadar açık kal!”3765
باز باش ای باب رحمت تا ابد ** بارگاه ما له کفوا أحد
Her istek, her zerre bir penceredir, fakat kör gönül nasıl olur da “Orada bir kapı vardır” der.
هر هوا و ذرهای خود منظری است ** ناگشاده کی گود کانجا دری است
Gözcü, bir kapı açmadıkça gönle, orada kapı olmak ihtimali bile gelmez.
تا بنگشاید دری را ديدبان ** در درون هرگیز نجنبك این گمان
Fakat bir kapı açıldı mı, şaşırır. Tamah ümidinin kuşu uçup gider.
چون گشاه شد دری حیران شود ** مرغ اومید و طمع پُران شود
Akıllı bir kişi, bir viranede ansızın define buldu, onun için her viraneye koşuyor.
غافلی ناگه به ویران گنج یافت ** سوی هر ویران از آن پس میشتافت
Sen, yoklukta bir inci bulamadıysan gayri orada ne diye inci arıyorsun?3770
تا ز درویشی نیابی تو گهر ** کی گهر جویی ز درویشی دگر
Zan, yıllarca kendi ayağıyla koşsa burnunun direğinden ileriye geçemez (olduğu yerde sayar, durur).
Burnuna gayptan bir koku gelmedikçe, söyle… burnunun ucundan başka bir şey görebilir misin?
تا به بینی نایدت از غیب بو ** غیر بینی هیچ میبینی بگو
O kâfirin, Ali –Keremmallahu Vechehu- ye “Bana üstün gelmişken niçin elinden kılıcını attın?” diye sorması
سوال کردن آن کافر از امیر المومنین علی علیه السلام که بر چون منی مظفر شدی شمشیر را از دست چون انداختی // پس بگفت آن نومسلمان ولی ** از سر مستی و لذت با علی
Ali’ye dedi ki: “Ya Emîrel Müminîn, buyur da can; tende, ana karnındaki cenin gibi canlansın, oynasın.
که بفرما یا امیر المومنین.** تا بجنبد جان به تن در چون جنین
Ey can, yedi yıldız; ana karnına düşen her çocuğu, muayyen müddetlerde ve nöbetle terbiye eder.
هفت اختر هر جنین را مدتی ** میکنند ای جان به نوبت خدمتی
Ceninin canlanma zamanı gelince ona yardım eden güneştir.3775
چون که وقت آید که جان گیرد جنین ** آفتابش آن زمان گردد معین