- Bahçıvan, fidan yücelsin, meyve versin diye muzır dalları budar.
- باغبان ز آن میبرد شاخ مضر ** تا بیابد نخل قامتها و بر
- Sanatını bilen bahçıvan, bahçe ve meyve gelişsin diye bahçedeki otları yolar.
- میکند از باغ دانا آن حشیش ** تا نماید باغ و میوه خرمیش
- Sevgilinin ağrıdan, hastalıktan kurtulması için hekim, çürük dişi çekip çıkarır. 3870
- میکند دندان بد را آن طبیب ** تا رهد از درد و بیماری حبیب
- Noksanlarda nice fazlalıklar var. Şehitlere hayat yokluktadır.
- بس زیادتها درون نقصهاست ** مر شهیدان را حیات اندر فناست
- Rızk yiyen boğaz kesildi mi “Onlar Rablerinden rızıklanır, ferahlarlar” nimeti hazmedilir.
- چون بریده گشت حلق رزق خوار ** یرزقون فرحین شد گوار
- Hayvanın boğazı kesilince insanın boğazı gelişir. O hayvan, insan vücuduna girer, insan olur, fazileti artar.
- حلق حیوان چون بریده شد به عدل ** حلق انسان رست و افزون گشت فضل
- İnsanın boğazı kesilirse ne olur, fazileti ne dereceye varır? Artık agâh ol da onu bununla mukayese et.
- حلق انسان چون ببرد هین ببین ** تا چه زاید کن قیاس آن بر این
- Öyle bir üçüncü boğaz doğar ki o, Tanrı şerbetiyle, Tanrı nurlarıyla beslenir, gelişir. 3875
- حلق ثالث زاید و تیمار او ** شربت حق باشد و انوار او
- Kesilen boğaz, bu şerbeti içer ama “Lâ” dan kurtulmuş “Belâ” da ölmüş boğaz!
- حلق ببریده خورد شربت ولی ** حلق از لا رسته مرده در بلی
- Ey kısa parmaklı, himmeti kesik kişi! Ne vakte dek canının hayatı ekmek olacak?
- بس کن ای دون همت کوته بنان ** تا کیات باشد حیات جان به نان
- Beyaz ekmek için yüzsuyu döktüğünden dolayı söğüt ağacı gibi meyven yok!
- ز آن نداری میوهای مانند بید ** کآبرو بردی پی نان سپید
- Duygu canı, bu ekmeğe sabredemiyorsa kimyayı elde et de bakırı altın yap!
- گر ندارد صبر زین نان جان حس ** کیمیا را گیر و زر گردان تو مس
- Elbiseyi yıkamak istiyorsan bez yıkayanların mahallesinden yüz çevirme! 3880
- جامه شویی کرد خواهی ای فلان ** رو مگردان از محلهی گازران
- Ekmek orucunu bozduysa kırıkçıya yapış, yücel!
- گر چه نان بشکست مر روزهی ترا ** در شکسته بند پیچ و برتر آ
- Onun eli, mademki kırıkları sarar, iyileştirir... Şu halde onun kırması şüphe yok ki yapmaktır.
- چون شکسته بند آمد دست او ** پس رفو باشد یقین اشکست او
- Fakat sen kırarsan der ki: “Gel yap bakalım.” Elin ayağın yok ki yapamazsın.
- گر تو آن را بشکنی گوید بیا ** تو درستش کن نداری دست و پا
- Şu halde kırmak, kırığı sarıp iyileştiren adamın hakkıdır.
- پس شکستن حق او باشد که او ** مر شکسته گشته را داند رفو
- Dikmeyi bilen yırtmayı da bilir. Neyi satarsa yerine daha iyisini alır. 3885
- آن که داند دوخت او داند درید ** هر چه را بفروخت نیکوتر خرید
- Evi yıkar, hâk ile yeksan eder; fakat bir anda da daha mamur bir hale getirir.
- خانه را ویران کند زیر و زبر ** پس به یک ساعت کند معمورتر
- Bir bedenden baş kesti mi yerine derhal yüz binlerce baş izhar eder.
- گر یکی سر را ببرد از بدن ** صد هزاران سر بر آرد در زمن
- Canilere kısas emretmese, yahut “Kısasta hayat var” demeseydi,
- گر نفرمودی قصاصی بر جناة ** یا نگفتی فی القصاص آمد حیات
- Kimin haddi vardı ki kendiliğinden, Tanrı hükmüne esir olmuş bir kişiye kılıç vurabilsin!
- خود که را زهره بدی تا او ز خود ** بر اسیر حکم حق تیغی زند
- Çünkü Tanrı, kimin gözünü açmışsa o adam bilir ki katil, takdirin esiridir. 3890
- ز آن که داند هر که چشمش را گشود ** کآن کشنده سخرهی تقدیر بود
- O takdir kimin boynuna geçmişse kendi oğlunun başına bile kılıç vurmuştur.
- هر که را آن حکم بر سر آمدی ** بر سر فرزند هم تیغی زدی
- Yürü, kork ve kötüleri az kına; takdirin hüküm tuzağına karşı aczini bil!
- رو بترس و طعنه کم زن بر بدان ** پیش دام حکم عجز خود بدان
- Âdem Aleyhisselâm’ın İblis’in sapıklığına şaşması ve ululanması
- تعجب کردن آدم علیه السلام از ضلالت ابلیس لعین و عجب آوردن
- Âdem Peygamber, ansızın esasen şakî olan İblise hor baktı.
- چشم آدم بر بلیسی کو شقی ست ** از حقارت و از زیافت بنگریست
- Kendisini beğenip, kendisini ulu görüp melun şeytanın yaptığı işe güldü.
- خویش بینی کرد و آمد خود گزین ** خنده زد بر کار ابلیس لعین
- Tanrı gayreti bağırdı: Ey tertemiz adam! Sen gizli sırları bilmiyorsun. 3895
- بانگ بر زد غیرت حق کای صفی ** تو نمیدانی ز اسرار خفی
- Eğer Tanrı kürkü ters giyerse dağı bile ta kökünden temelinden söker.
- پوستین را باژگونه گر کند ** کوه را از بیخ و از بن بر کند
- O zaman, yüzlerce Âdem’in perdesini yırtar, yüzlerce yeni müslüman olmuş suçsuz, günahsız iblis yaratır!
- پردهی صد آدم آن دم بر درد ** صد بلیس نو مسلمان آورد
- Âdem “Bu hor görüşten tövbe ettim. Bir daha böyle küstahça düşünceye düşmem” dedi.
- گفت آدم توبه کردم زین نظر ** این چنین گستاخ نندیشم دگر
- Ey yardım dileyenlerin yardımcısı, bize hidayet ver. Bilgilerle, zenginlikle öğünmeye imkân yok.
- یا غیاث المستغیثین اهدنا ** لا افتخار بالعلوم و الغنی
- Kerem ederek hidayet ettiğin kalbi azdırma; takdir ettiğin kötülükleri bizden defet; 3900
- لا تزغ قلبا هدیت بالکرم ** و اصرف السوء الذی خط القلم
- Kötü kazaları üstümüzden esirge; bizi Tanrı’ya razı olan kardeşlerden ayırma!
- بگذران از جان ما سوء القضا ** وا مبر ما را ز اخوان صفا
- Senin ayrılığından daha acı bir şey yok... Sana sığınmazsak sen esirgemezsen işimiz, gücümüz ancak kargaşalıktır.
- تلختر از فرقت تو هیچ نیست ** بیپناهت غیر پیچا پیچ نیست
- Zaten malımız mülkümüz; malımızın, mülkümüzün yolunu kesmekte... Zaten cismimizi soyup çırçıplak bırakmakta!
- رخت ما هم رخت ما را راه زن ** جسم ما مر جان ما را جامه کن
- Elimiz, ayağımıza kastettikten sonra artık kim, senin lûtfun olmadıkça canını kurtarabilir ki?
- دست ما چون پای ما را میخورد ** بیامان تو کسی جان چون برد
- Bu pek büyük tehlikelerden canını kurtarsa bile kurtardığı şey ancak idbar ve tehlike sermayesi kesilir. 3905
- ور برد جان زین خطرهای عظیم ** برده باشد مایهی ادبار و بیم
- Çünkü can, canana ulaşmadıkça ebediyen kördür... ebediyen yaslıdır.
- ز آن که جان چون واصل جانان نبود ** تا ابد با خویش کور است و کبود
- Esasen senin inayetin olmazsa can, âdeta bir tutsaktır; seninle diri olmayan canı ölü farz et.
- چون تو ندهی راه جان خود برده گیر ** جان که بیتو زنده باشد مرده گیر
- Sen kullara darılır,kulları kınarsan, Ey Tanrı hakkındır, yaparsın.
- گر تو طعنه میزنی بر بندگان ** مر ترا آن میرسد ای کامران
- Aya, güneşe kusurlu, nursuz... Servinin boyuna iki büklüm;
- ور تو ماه و مهر را گویی جفا ** ور تو قد سرو را گویی دوتا
- Feleğe, arşa hor ve aşağı... madene, denize yoksul dersen, 3910
- ور تو چرخ و عرش را خوانی حقیر ** ور تو کان و بحر را گویی فقیر
- Kemaline nispetle yaraşır. Çünkü yokluklara kemal verip onlara eriştirme kudreti ancak senindir.
- آن به نسبت با کمال تو رواست ** ملک اکمال فناها مر تراست
- Çünkü sende yokluk ve ihtiyaç yoktur; yokları icat eden, onları ihtiyaçtan kurtaran sensin.
- که تو پاکی از خطر و ز نیستی ** نیستان را موجد و معنیستی
- Yetiştiren, yakmayı da bilir; çünkü yırtık söken, dikmeyi de bilir.
- آن که رویانید داند سوختن ** ز آن که چون بدرید داند دوختن
- Her güz; bağı bahçeyi yakıp yandırmakta. Sonra yeniden bahçeleri renklere boyayan kırmızı güllere boyayan kırmızı gülleri yetiştirmektedir.
- میبسوزد هر خزان مر باغ را ** باز رویاند گل صباغ را
- “ Ey yanıp yakılan, zuhur et, yenilen; tekrar güzelleş, güzel sesli bir hale gel” diye hepsini yeniden yaratır. 3915
- کای بسوزیده برون آ تازه شو ** بار دیگر خوب و خوب آوازه شو
- Nergisin gözü körleşir, o, tekrar açar... Kamışın boğazını keser, sonra yine kendisi tekrar okşar, ondan nağmeler çıkarır.
- چشم نرگس کور شد بازش بساخت ** حلق نی ببرید و بازش خود نواخت
- Biz mademki masnu’uz, sâni değiliz... Şu halde ancak zebunuz, ancak kanaatkârız.
- ما چو مصنوعیم و صانع نیستیم ** جز زبون و جز که قانع نیستیم