English    Türkçe    فارسی   

1
3879-3928

  • Duygu canı, bu ekmeğe sabredemiyorsa kimyayı elde et de bakırı altın yap!
  • گر ندارد صبر زین نان جان حس ** کیمیا را گیر و زر گردان تو مس‌‌
  • Elbiseyi yıkamak istiyorsan bez yıkayanların mahallesinden yüz çevirme! 3880
  • جامه شویی کرد خواهی ای فلان ** رو مگردان از محله‌‌ی گازران‌‌
  • Ekmek orucunu bozduysa kırıkçıya yapış, yücel!
  • گر چه نان بشکست مر روزه‌‌ی ترا ** در شکسته بند پیچ و برتر آ
  • Onun eli, mademki kırıkları sarar, iyileştirir... Şu halde onun kırması şüphe yok ki yapmaktır.
  • چون شکسته بند آمد دست او ** پس رفو باشد یقین اشکست او
  • Fakat sen kırarsan der ki: “Gel yap bakalım.” Elin ayağın yok ki yapamazsın.
  • گر تو آن را بشکنی گوید بیا ** تو درستش کن نداری دست و پا
  • Şu halde kırmak, kırığı sarıp iyileştiren adamın hakkıdır.
  • پس شکستن حق او باشد که او ** مر شکسته گشته را داند رفو
  • Dikmeyi bilen yırtmayı da bilir. Neyi satarsa yerine daha iyisini alır. 3885
  • آن که داند دوخت او داند درید ** هر چه را بفروخت نیکوتر خرید
  • Evi yıkar, hâk ile yeksan eder; fakat bir anda da daha mamur bir hale getirir.
  • خانه را ویران کند زیر و زبر ** پس به یک ساعت کند معمورتر
  • Bir bedenden baş kesti mi yerine derhal yüz binlerce baş izhar eder.
  • گر یکی سر را ببرد از بدن ** صد هزاران سر بر آرد در زمن‌‌
  • Canilere kısas emretmese, yahut “Kısasta hayat var” demeseydi,
  • گر نفرمودی قصاصی بر جناة ** یا نگفتی فی القصاص آمد حیات‌‌
  • Kimin haddi vardı ki kendiliğinden, Tanrı hükmüne esir olmuş bir kişiye kılıç vurabilsin!
  • خود که را زهره بدی تا او ز خود ** بر اسیر حکم حق تیغی زند
  • Çünkü Tanrı, kimin gözünü açmışsa o adam bilir ki katil, takdirin esiridir. 3890
  • ز آن که داند هر که چشمش را گشود ** کآن کشنده سخره‌‌ی تقدیر بود
  • O takdir kimin boynuna geçmişse kendi oğlunun başına bile kılıç vurmuştur.
  • هر که را آن حکم بر سر آمدی ** بر سر فرزند هم تیغی زدی‌‌
  • Yürü, kork ve kötüleri az kına; takdirin hüküm tuzağına karşı aczini bil!
  • رو بترس و طعنه کم زن بر بدان ** پیش دام حکم عجز خود بدان‌‌
  • Âdem Aleyhisselâm’ın İblis’in sapıklığına şaşması ve ululanması
  • تعجب کردن آدم علیه السلام از ضلالت ابلیس لعین و عجب آوردن‌‌
  • Âdem Peygamber, ansızın esasen şakî olan İblise hor baktı.
  • چشم آدم بر بلیسی کو شقی ست ** از حقارت و از زیافت بنگریست‌‌
  • Kendisini beğenip, kendisini ulu görüp melun şeytanın yaptığı işe güldü.
  • خویش بینی کرد و آمد خود گزین ** خنده زد بر کار ابلیس لعین‌‌
  • Tanrı gayreti bağırdı: Ey tertemiz adam! Sen gizli sırları bilmiyorsun. 3895
  • بانگ بر زد غیرت حق کای صفی ** تو نمی‌‌دانی ز اسرار خفی‌‌
  • Eğer Tanrı kürkü ters giyerse dağı bile ta kökünden temelinden söker.
  • پوستین را باژگونه گر کند ** کوه را از بیخ و از بن بر کند
  • O zaman, yüzlerce Âdem’in perdesini yırtar, yüzlerce yeni müslüman olmuş suçsuz, günahsız iblis yaratır!
  • پرده‌‌ی صد آدم آن دم بر درد ** صد بلیس نو مسلمان آورد
  • Âdem “Bu hor görüşten tövbe ettim. Bir daha böyle küstahça düşünceye düşmem” dedi.
  • گفت آدم توبه کردم زین نظر ** این چنین گستاخ نندیشم دگر
  • Ey yardım dileyenlerin yardımcısı, bize hidayet ver. Bilgilerle, zenginlikle öğünmeye imkân yok.
  • یا غیاث المستغیثین اهدنا ** لا افتخار بالعلوم و الغنی‌‌
  • Kerem ederek hidayet ettiğin kalbi azdırma; takdir ettiğin kötülükleri bizden defet; 3900
  • لا تزغ قلبا هدیت بالکرم ** و اصرف السوء الذی خط القلم‌‌
  • Kötü kazaları üstümüzden esirge; bizi Tanrı’ya razı olan kardeşlerden ayırma!
  • بگذران از جان ما سوء القضا ** وا مبر ما را ز اخوان صفا
  • Senin ayrılığından daha acı bir şey yok... Sana sığınmazsak sen esirgemezsen işimiz, gücümüz ancak kargaşalıktır.
  • تلخ‌‌تر از فرقت تو هیچ نیست ** بی‌‌پناهت غیر پیچا پیچ نیست‌‌
  • Zaten malımız mülkümüz; malımızın, mülkümüzün yolunu kesmekte... Zaten cismimizi soyup çırçıplak bırakmakta!
  • رخت ما هم رخت ما را راه زن ** جسم ما مر جان ما را جامه کن‌‌
  • Elimiz, ayağımıza kastettikten sonra artık kim, senin lûtfun olmadıkça canını kurtarabilir ki?
  • دست ما چون پای ما را می‌‌خورد ** بی‌‌امان تو کسی جان چون برد
  • Bu pek büyük tehlikelerden canını kurtarsa bile kurtardığı şey ancak idbar ve tehlike sermayesi kesilir. 3905
  • ور برد جان زین خطرهای عظیم ** برده باشد مایه‌‌ی ادبار و بیم‌‌
  • Çünkü can, canana ulaşmadıkça ebediyen kördür... ebediyen yaslıdır.
  • ز آن که جان چون واصل جانان نبود ** تا ابد با خویش کور است و کبود
  • Esasen senin inayetin olmazsa can, âdeta bir tutsaktır; seninle diri olmayan canı ölü farz et.
  • چون تو ندهی راه جان خود برده گیر ** جان که بی‌‌تو زنده باشد مرده گیر
  • Sen kullara darılır,kulları kınarsan, Ey Tanrı hakkındır, yaparsın.
  • گر تو طعنه می‌‌زنی بر بندگان ** مر ترا آن می‌‌رسد ای کامران‌‌
  • Aya, güneşe kusurlu, nursuz... Servinin boyuna iki büklüm;
  • ور تو ماه و مهر را گویی جفا ** ور تو قد سرو را گویی دوتا
  • Feleğe, arşa hor ve aşağı... madene, denize yoksul dersen, 3910
  • ور تو چرخ و عرش را خوانی حقیر ** ور تو کان و بحر را گویی فقیر
  • Kemaline nispetle yaraşır. Çünkü yokluklara kemal verip onlara eriştirme kudreti ancak senindir.
  • آن به نسبت با کمال تو رواست ** ملک اکمال فناها مر تراست‌‌
  • Çünkü sende yokluk ve ihtiyaç yoktur; yokları icat eden, onları ihtiyaçtan kurtaran sensin.
  • که تو پاکی از خطر و ز نیستی ** نیستان را موجد و معنیستی‌‌
  • Yetiştiren, yakmayı da bilir; çünkü yırtık söken, dikmeyi de bilir.
  • آن که رویانید داند سوختن ** ز آن که چون بدرید داند دوختن‌‌
  • Her güz; bağı bahçeyi yakıp yandırmakta. Sonra yeniden bahçeleri renklere boyayan kırmızı güllere boyayan kırmızı gülleri yetiştirmektedir.
  • می‌‌بسوزد هر خزان مر باغ را ** باز رویاند گل صباغ را
  • “ Ey yanıp yakılan, zuhur et, yenilen; tekrar güzelleş, güzel sesli bir hale gel” diye hepsini yeniden yaratır. 3915
  • کای بسوزیده برون آ تازه شو ** بار دیگر خوب و خوب آوازه شو
  • Nergisin gözü körleşir, o, tekrar açar... Kamışın boğazını keser, sonra yine kendisi tekrar okşar, ondan nağmeler çıkarır.
  • چشم نرگس کور شد بازش بساخت ** حلق نی ببرید و بازش خود نواخت‌‌
  • Biz mademki masnu’uz, sâni değiliz... Şu halde ancak zebunuz, ancak kanaatkârız.
  • ما چو مصنوعیم و صانع نیستیم ** جز زبون و جز که قانع نیستیم‌‌
  • Hepimiz “Nefsim, nefsim” deyip durmakta, hepimiz yalnız kendimizi düşünmekteyiz. Sen buna lûtufta bulunmazsan şeytanız.
  • ما همه نفسی و نفسی می‌‌زنیم ** گر نخوانی ما همه اهرمنیم‌‌
  • Sen bizim canımızı körlükten kurtardığından, gözümüzü açtığından dolayı Şeytandan kurtulduk.
  • ز آن ز اهرمن رهیدستیم ما ** که خریدی جان ما را از عمی‌‌
  • Kim hayattaysa değnekçisi, yol gösteren sensin. Değneğin, değnekçisi olmadıkça kör nedir ki, ne yapabilir ki? 3920
  • تو عصا کش هر که را که زندگی است ** بی‌‌عصا و بی‌‌عصا کش کور چیست‌‌
  • Senden gayrı hoş olsun, hoş olmasın... Her şey, insanı yakar, ateşin aynıdır.
  • غیر تو هر چه خوش است و ناخوش است ** آدمی سوز است و عین آتش است‌‌
  • Kim ateşe dayanır, ateşe arka verirse hem Mecusidir, hem Zerdüşt!
  • هر که را آتش پناه و پشت شد ** هم مجوسی گشت و هم زردشت شد
  • Tanrı’dan başka her şey bâtıldır, asılsızdır. Tanrı’nın ihsanı, yağmuru kesilmeyen bir buluttur.
  • کل شی‌‌ء ما خلا الله باطل ** إن فضل الله غیم هاطل‌‌
  • Ali Kerremallâhu Vechehu hikâyesine dönüş, Ali’nin katilini hoş görmesi
  • باز گشتن به حکایت امیر المؤمنین علی کرم الله وجهه و مسامحت کردن او با خونی خویش‌‌
  • Tekrar Ali ve katilinin hikâyesine dön; katiline fazlasıyla gösterdiği kerem ve mürüvveti anlat.
  • باز رو سوی علی و خونی‌‌اش ** و آن کرم با خونی و افزونی‌‌اش‌‌
  • Ali dedi ki: “Ben düşmanımı gözümle görmekte, gece gündüz ona bakıp durmaktayım. Böyle olduğu halde hiç kızmıyorum. 3925
  • گفت دشمن را همی بینم به چشم ** روز و شب بر وی ندارم هیچ خشم
  • Çünkü ölümüm, bana can gibi hoş geliyor; dirilmemle âdeta bir.
  • ز آنکه مرگم همچو من خوش آمده ست ** مرگ من در بعث چنگ اندر زده ست‌‌
  • Ölümsüzlük ölümü bize helâl olmuştur; azıksızlık azığı, bize rızk ve nimettir.
  • مرگ بی‌‌مرگی بود ما را حلال ** برگ بی‌‌برگی بود ما را نوال‌‌
  • Ölümün görünüşü ölüm, iç yüzü diriliktir; ölümün görünüşte sonu yoktur, hakikatte ise ebedîliktir.
  • ظاهرش مرگ و به باطن زندگی ** ظاهرش ابتر نهان پایندگی‌‌