- Tanrı gayreti bağırdı: Ey tertemiz adam! Sen gizli sırları bilmiyorsun. 3895
- بانگ بر زد غیرت حق کای صفی ** تو نمیدانی ز اسرار خفی
- Eğer Tanrı kürkü ters giyerse dağı bile ta kökünden temelinden söker.
- پوستین را باژگونه گر کند ** کوه را از بیخ و از بن بر کند
- O zaman, yüzlerce Âdem’in perdesini yırtar, yüzlerce yeni müslüman olmuş suçsuz, günahsız iblis yaratır!
- پردهی صد آدم آن دم بر درد ** صد بلیس نو مسلمان آورد
- Âdem “Bu hor görüşten tövbe ettim. Bir daha böyle küstahça düşünceye düşmem” dedi.
- گفت آدم توبه کردم زین نظر ** این چنین گستاخ نندیشم دگر
- Ey yardım dileyenlerin yardımcısı, bize hidayet ver. Bilgilerle, zenginlikle öğünmeye imkân yok.
- یا غیاث المستغیثین اهدنا ** لا افتخار بالعلوم و الغنی
- Kerem ederek hidayet ettiğin kalbi azdırma; takdir ettiğin kötülükleri bizden defet; 3900
- لا تزغ قلبا هدیت بالکرم ** و اصرف السوء الذی خط القلم
- Kötü kazaları üstümüzden esirge; bizi Tanrı’ya razı olan kardeşlerden ayırma!
- بگذران از جان ما سوء القضا ** وا مبر ما را ز اخوان صفا
- Senin ayrılığından daha acı bir şey yok... Sana sığınmazsak sen esirgemezsen işimiz, gücümüz ancak kargaşalıktır.
- تلختر از فرقت تو هیچ نیست ** بیپناهت غیر پیچا پیچ نیست
- Zaten malımız mülkümüz; malımızın, mülkümüzün yolunu kesmekte... Zaten cismimizi soyup çırçıplak bırakmakta!
- رخت ما هم رخت ما را راه زن ** جسم ما مر جان ما را جامه کن
- Elimiz, ayağımıza kastettikten sonra artık kim, senin lûtfun olmadıkça canını kurtarabilir ki?
- دست ما چون پای ما را میخورد ** بیامان تو کسی جان چون برد
- Bu pek büyük tehlikelerden canını kurtarsa bile kurtardığı şey ancak idbar ve tehlike sermayesi kesilir. 3905
- ور برد جان زین خطرهای عظیم ** برده باشد مایهی ادبار و بیم
- Çünkü can, canana ulaşmadıkça ebediyen kördür... ebediyen yaslıdır.
- ز آن که جان چون واصل جانان نبود ** تا ابد با خویش کور است و کبود
- Esasen senin inayetin olmazsa can, âdeta bir tutsaktır; seninle diri olmayan canı ölü farz et.
- چون تو ندهی راه جان خود برده گیر ** جان که بیتو زنده باشد مرده گیر
- Sen kullara darılır,kulları kınarsan, Ey Tanrı hakkındır, yaparsın.
- گر تو طعنه میزنی بر بندگان ** مر ترا آن میرسد ای کامران
- Aya, güneşe kusurlu, nursuz... Servinin boyuna iki büklüm;
- ور تو ماه و مهر را گویی جفا ** ور تو قد سرو را گویی دوتا
- Feleğe, arşa hor ve aşağı... madene, denize yoksul dersen, 3910
- ور تو چرخ و عرش را خوانی حقیر ** ور تو کان و بحر را گویی فقیر
- Kemaline nispetle yaraşır. Çünkü yokluklara kemal verip onlara eriştirme kudreti ancak senindir.
- آن به نسبت با کمال تو رواست ** ملک اکمال فناها مر تراست
- Çünkü sende yokluk ve ihtiyaç yoktur; yokları icat eden, onları ihtiyaçtan kurtaran sensin.
- که تو پاکی از خطر و ز نیستی ** نیستان را موجد و معنیستی
- Yetiştiren, yakmayı da bilir; çünkü yırtık söken, dikmeyi de bilir.
- آن که رویانید داند سوختن ** ز آن که چون بدرید داند دوختن
- Her güz; bağı bahçeyi yakıp yandırmakta. Sonra yeniden bahçeleri renklere boyayan kırmızı güllere boyayan kırmızı gülleri yetiştirmektedir.
- میبسوزد هر خزان مر باغ را ** باز رویاند گل صباغ را
- “ Ey yanıp yakılan, zuhur et, yenilen; tekrar güzelleş, güzel sesli bir hale gel” diye hepsini yeniden yaratır. 3915
- کای بسوزیده برون آ تازه شو ** بار دیگر خوب و خوب آوازه شو
- Nergisin gözü körleşir, o, tekrar açar... Kamışın boğazını keser, sonra yine kendisi tekrar okşar, ondan nağmeler çıkarır.
- چشم نرگس کور شد بازش بساخت ** حلق نی ببرید و بازش خود نواخت
- Biz mademki masnu’uz, sâni değiliz... Şu halde ancak zebunuz, ancak kanaatkârız.
- ما چو مصنوعیم و صانع نیستیم ** جز زبون و جز که قانع نیستیم
- Hepimiz “Nefsim, nefsim” deyip durmakta, hepimiz yalnız kendimizi düşünmekteyiz. Sen buna lûtufta bulunmazsan şeytanız.
- ما همه نفسی و نفسی میزنیم ** گر نخوانی ما همه اهرمنیم
- Sen bizim canımızı körlükten kurtardığından, gözümüzü açtığından dolayı Şeytandan kurtulduk.
- ز آن ز اهرمن رهیدستیم ما ** که خریدی جان ما را از عمی
- Kim hayattaysa değnekçisi, yol gösteren sensin. Değneğin, değnekçisi olmadıkça kör nedir ki, ne yapabilir ki? 3920
- تو عصا کش هر که را که زندگی است ** بیعصا و بیعصا کش کور چیست
- Senden gayrı hoş olsun, hoş olmasın... Her şey, insanı yakar, ateşin aynıdır.
- غیر تو هر چه خوش است و ناخوش است ** آدمی سوز است و عین آتش است
- Kim ateşe dayanır, ateşe arka verirse hem Mecusidir, hem Zerdüşt!
- هر که را آتش پناه و پشت شد ** هم مجوسی گشت و هم زردشت شد
- Tanrı’dan başka her şey bâtıldır, asılsızdır. Tanrı’nın ihsanı, yağmuru kesilmeyen bir buluttur.
- کل شیء ما خلا الله باطل ** إن فضل الله غیم هاطل
- Ali Kerremallâhu Vechehu hikâyesine dönüş, Ali’nin katilini hoş görmesi
- باز گشتن به حکایت امیر المؤمنین علی کرم الله وجهه و مسامحت کردن او با خونی خویش
- Tekrar Ali ve katilinin hikâyesine dön; katiline fazlasıyla gösterdiği kerem ve mürüvveti anlat.
- باز رو سوی علی و خونیاش ** و آن کرم با خونی و افزونیاش
- Ali dedi ki: “Ben düşmanımı gözümle görmekte, gece gündüz ona bakıp durmaktayım. Böyle olduğu halde hiç kızmıyorum. 3925
- گفت دشمن را همی بینم به چشم ** روز و شب بر وی ندارم هیچ خشم
- Çünkü ölümüm, bana can gibi hoş geliyor; dirilmemle âdeta bir.
- ز آنکه مرگم همچو من خوش آمده ست ** مرگ من در بعث چنگ اندر زده ست
- Ölümsüzlük ölümü bize helâl olmuştur; azıksızlık azığı, bize rızk ve nimettir.
- مرگ بیمرگی بود ما را حلال ** برگ بیبرگی بود ما را نوال
- Ölümün görünüşü ölüm, iç yüzü diriliktir; ölümün görünüşte sonu yoktur, hakikatte ise ebedîliktir.
- ظاهرش مرگ و به باطن زندگی ** ظاهرش ابتر نهان پایندگی
- Çocuğun rahimden, doğması bir göçmedir; fakatta cihanda ona yeni baştan bir hayat var.
- در رحم زادن جنین را رفتن است ** در جهان او را ز نو بشکفتن است
- Ecele doğru meylimiz, ecele aşkımız olduğundan “Nefislerinizi elinizle tehlikeye atmayın” nehyi asıl bizedir. 3930
- چون مرا سوی اجل عشق و هواست ** نهی لا تلقوا بأيدیکم مراست
- Çünkü nehiy, tatlı şeyden olur, acı için nehye zaten hacet yok ki.
- ز آنکه نهی از دانهی شیرین بود ** تلخ را خود نهی حاجت کی شود
- Bir şeyin içi de acı olur dışı da acı olursa onun acılığı kötülüğü esasen nehiydir.
- دانهای که تلخ باشد مغز و پوست ** تلخی و مکروهیاش خود نهی اوست
- Bana da ölüm tatlıdır. “Onlar ölmemişlerdir, Rablerinin huzurunda diridirler” âyeti benim içindir.
- دانهی مردن مرا شیرین شده ست ** بل هم احیاء پی من آمده ست
- Ey inandığım, itimat ettiğim kişiler! Beni kınayın ve öldürün. Şüphe yok, benim ebedî hayatım öldürülmemdedir.
- اقتلونی یا ثقاتی لائما ** إن فی قتلی حیاتی دایما
- Ey yiğit! Hayatım, mutlaka ölümdedir. Ne zamana kadar yurdumdan ayrı kalacağım? 3935
- إن فی موتی حیاتی یا فتی ** کم أفارق موطنی حتی متی
- Bu âlemde durmaklığım, ayrılık olmasaydı (öldüğümüz zaman) “Biz, şüphe yok, Tanrı’ya dönenleriz” denmezdi.
- فرقتی لو لم تکن فی ذا السکون ** لم یقل إنا إليه راجعون
- Dönen kişi; ayrıldığı şehre tekrar gelen kişidir; zamanın ayırışından kurtulup birliğe erişendir.
- راجع آن باشد که باز آید به شهر ** سوی وحدت آید از تفریق دهر
- Seyisin "Emir-ül Müminîn, beni öldür ve bu kazadan kurtar” diye ayaklarına kapanması
- افتادن رکابدار هر باری پیش علی کرم الله وجهه که ای امیر المؤمنین از بهر خدا مرا بکش و از این قضا برهان
- Seyis tekrar gelerek “Ya Ali, beni tez öldür ki o kötü vakti, o fena zamanı görmeyeyim.
- باز آمد کای علی زودم بکش ** تا نبینم آن دم و وقت ترش
- Sana helâl ediyorum, kanımı dök ki gözüm o kıyameti görmesin” dedi.
- من حلالت میکنم خونم بریز ** تا نبیند چشم من آن رستخیز
- Dedim ki: Eğer her zerre bir kanlı, bir katil olsa da elinde hançer olarak senin kastına yürüse. 3940
- گفتم ار هر ذرهای خونی شود ** خنجر اندر کف به قصد تو رود
- Yine senin bir tek kılını kesemez. Çünkü kader kalemi böyle yazmıştır; sen beni öldüreceksin.
- یک سر مو از تو نتواند برید ** چون قلم بر تو چنان خطی کشید
- Fakat tasalanma, senin şefaatçin benim. Ben ruhun eri ve sultanıyım, ten kulu değil!
- لیک بیغم شو شفیع تو منم ** خواجهی روحم نه مملوک تنم
- Yanımda bu tenin kıymeti yok; ten kaydına düşmeyen bir er oğlu erim.
- پیش من این تن ندارد قیمتی ** بیتن خویشم فتی ابن الفتی
- Hançer ve kılıç, benim çiçeğim; ölüm meclisim... bağım, bahçemdir.”
- خنجر و شمشیر شد ریحان من ** مرگ من شد بزم و نرگسدان من