English    Türkçe    فارسی   

1
3898-3947

  • Âdem “Bu hor görüşten tövbe ettim. Bir daha böyle küstahça düşünceye düşmem” dedi.
  • Ey yardım dileyenlerin yardımcısı, bize hidayet ver. Bilgilerle, zenginlikle öğünmeye imkân yok.
  • Kerem ederek hidayet ettiğin kalbi azdırma; takdir ettiğin kötülükleri bizden defet; 3900
  • Kötü kazaları üstümüzden esirge; bizi Tanrı’ya razı olan kardeşlerden ayırma!
  • Senin ayrılığından daha acı bir şey yok... Sana sığınmazsak sen esirgemezsen işimiz, gücümüz ancak kargaşalıktır.
  • Zaten malımız mülkümüz; malımızın, mülkümüzün yolunu kesmekte... Zaten cismimizi soyup çırçıplak bırakmakta!
  • Elimiz, ayağımıza kastettikten sonra artık kim, senin lûtfun olmadıkça canını kurtarabilir ki?
  • Bu pek büyük tehlikelerden canını kurtarsa bile kurtardığı şey ancak idbar ve tehlike sermayesi kesilir. 3905
  • Çünkü can, canana ulaşmadıkça ebediyen kördür... ebediyen yaslıdır.
  • Esasen senin inayetin olmazsa can, âdeta bir tutsaktır; seninle diri olmayan canı ölü farz et.
  • Sen kullara darılır,kulları kınarsan, Ey Tanrı hakkındır, yaparsın.
  • Aya, güneşe kusurlu, nursuz... Servinin boyuna iki büklüm;
  • Feleğe, arşa hor ve aşağı... madene, denize yoksul dersen, 3910
  • Kemaline nispetle yaraşır. Çünkü yokluklara kemal verip onlara eriştirme kudreti ancak senindir.
  • Çünkü sende yokluk ve ihtiyaç yoktur; yokları icat eden, onları ihtiyaçtan kurtaran sensin.
  • Yetiştiren, yakmayı da bilir; çünkü yırtık söken, dikmeyi de bilir.
  • Her güz; bağı bahçeyi yakıp yandırmakta. Sonra yeniden bahçeleri renklere boyayan kırmızı güllere boyayan kırmızı gülleri yetiştirmektedir.
  • “ Ey yanıp yakılan, zuhur et, yenilen; tekrar güzelleş, güzel sesli bir hale gel” diye hepsini yeniden yaratır. 3915
  • Nergisin gözü körleşir, o, tekrar açar... Kamışın boğazını keser, sonra yine kendisi tekrar okşar, ondan nağmeler çıkarır.
  • Biz mademki masnu’uz, sâni değiliz... Şu halde ancak zebunuz, ancak kanaatkârız.
  • Hepimiz “Nefsim, nefsim” deyip durmakta, hepimiz yalnız kendimizi düşünmekteyiz. Sen buna lûtufta bulunmazsan şeytanız.
  • Sen bizim canımızı körlükten kurtardığından, gözümüzü açtığından dolayı Şeytandan kurtulduk.
  • Kim hayattaysa değnekçisi, yol gösteren sensin. Değneğin, değnekçisi olmadıkça kör nedir ki, ne yapabilir ki? 3920
  • Senden gayrı hoş olsun, hoş olmasın... Her şey, insanı yakar, ateşin aynıdır.
  • Kim ateşe dayanır, ateşe arka verirse hem Mecusidir, hem Zerdüşt!
  • Tanrı’dan başka her şey bâtıldır, asılsızdır. Tanrı’nın ihsanı, yağmuru kesilmeyen bir buluttur.
  • Ali Kerremallâhu Vechehu hikâyesine dönüş, Ali’nin katilini hoş görmesi
  • Tekrar Ali ve katilinin hikâyesine dön; katiline fazlasıyla gösterdiği kerem ve mürüvveti anlat.
  • Ali dedi ki: “Ben düşmanımı gözümle görmekte, gece gündüz ona bakıp durmaktayım. Böyle olduğu halde hiç kızmıyorum. 3925
  • Çünkü ölümüm, bana can gibi hoş geliyor; dirilmemle âdeta bir.
  • Ölümsüzlük ölümü bize helâl olmuştur; azıksızlık azığı, bize rızk ve nimettir.
  • Ölümün görünüşü ölüm, iç yüzü diriliktir; ölümün görünüşte sonu yoktur, hakikatte ise ebedîliktir.
  • Çocuğun rahimden, doğması bir göçmedir; fakatta cihanda ona yeni baştan bir hayat var.
  • Ecele doğru meylimiz, ecele aşkımız olduğundan “Nefislerinizi elinizle tehlikeye atmayın” nehyi asıl bizedir. 3930
  • Çünkü nehiy, tatlı şeyden olur, acı için nehye zaten hacet yok ki.
  • Bir şeyin içi de acı olur dışı da acı olursa onun acılığı kötülüğü esasen nehiydir.
  • Bana da ölüm tatlıdır. “Onlar ölmemişlerdir, Rablerinin huzurunda diridirler” âyeti benim içindir.
  • Ey inandığım, itimat ettiğim kişiler! Beni kınayın ve öldürün. Şüphe yok, benim ebedî hayatım öldürülmemdedir.
  • Ey yiğit! Hayatım, mutlaka ölümdedir. Ne zamana kadar yurdumdan ayrı kalacağım? 3935
  • Bu âlemde durmaklığım, ayrılık olmasaydı (öldüğümüz zaman) “Biz, şüphe yok, Tanrı’ya dönenleriz” denmezdi.
  • Dönen kişi; ayrıldığı şehre tekrar gelen kişidir; zamanın ayırışından kurtulup birliğe erişendir.
  • Seyisin "Emir-ül Müminîn, beni öldür ve bu kazadan kurtar” diye ayaklarına kapanması
  • Seyis tekrar gelerek “Ya Ali, beni tez öldür ki o kötü vakti, o fena zamanı görmeyeyim.
  • Sana helâl ediyorum, kanımı dök ki gözüm o kıyameti görmesin” dedi.
  • Dedim ki: Eğer her zerre bir kanlı, bir katil olsa da elinde hançer olarak senin kastına yürüse. 3940
  • Yine senin bir tek kılını kesemez. Çünkü kader kalemi böyle yazmıştır; sen beni öldüreceksin.
  • Fakat tasalanma, senin şefaatçin benim. Ben ruhun eri ve sultanıyım, ten kulu değil!
  • Yanımda bu tenin kıymeti yok; ten kaydına düşmeyen bir er oğlu erim.
  • Hançer ve kılıç, benim çiçeğim; ölüm meclisim... bağım, bahçemdir.”
  • Tenini bu derece öldürüp ayaklar altına alan kişi, nasıl olur da beylik ve halifelik hırsına düşer? 3945
  • O, ancak emirlere yol göstermek, emirliği belletmek için zâhiren makam işleriyle ve hükümle uğraşır;
  • Emirlik makamına yeni bir can vermek, hilâfet fidanını meyvelendirmek için bu işle meşgul olur.
  • Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellem’in, Mekke’yi ve diğer yerleri fethetmek istemesi, dünya mülkünü sevdiğinden değildi; Tanrı emriyleydi. Çünkü “ Dünya cifedir” buyurmuştu.