English    Türkçe    فارسی   

1
3948-3997

  • Peygamber, Mekke’yi fethe uğraştı diye nasıl olurda dünya sevgisiyle ittiham edilir?
  • O öyle bir kişiydi ki imtihan günü ( yani Miraç’ta) yedi göğün hazinesine karşı hem yüzünü yumdu, hem gönlünü kapadı.
  • Onu görmek için yedi kat gök uçtan uca hurilerle meleklerle dolmuştur. 3950
  • Hepsi kendilerini, onun için bezemişti, fakat onda sevgiliye aşktan, sevgiliye meyil ve muhabbetten başka bir heva ve heves nerede ki:
  • O, Tanrı ululuğuyla, Tanrı celâliyle öyle dolmuştur ki bu dereceye, bu makama Tanrı ehli bile yol bulamaz.
  • “Bizim makamımıza ne bir şeriat sahibi peygamber erişebilir, ne melek, hattâ ne de ruh” dedi. Artık düşünün anlayın!
  • “Göz Tanrı’dan başka bir yere şaşmadı, meyletmedi” sırrına mazharız, karga değiliz; âlemi renk renk boyayan Tanrı sarhoşuyuz; bağın bahçenin sarhoşu değil” buyurdu!
  • Göklerin, akılların hazineleri bile Peygamber’in gözüne bir çöp kadar ehemmiyetsiz görünürse. 3955
  • Artık Mekke, Şam ve Irak ne oluyor ki onlar için savaşsın, onlara iştiyak çeksin!
  • Ancak gönlü kötü olan, onun işlerini kendi bilgisizliğine, kendi hırsına göre mukayese eden kişi onun hakkında böyle bir şüpheye düşer.
  • Sarı camdan bakarsan güneşin nurunu sapsarı görürsün.
  • O gök ve sarı camı kır da eri ve tozu gör!
  • Atlı bir er, atını koştururken tozu dumana katar, etrafta bir tozdur kalkar. Sen, tozu Tanrı eri sanırsın. 3960
  • İblis de tozu gördü, “Bu toprağın fer’idir. Benim gibi ateş alınlı birisinden nasıl üstün olur?” dedi.
  • Sen azizleri insan gördükçe bil ki bu görüş İblis’in mirasıdır
  • Be inatçı, İblis’in oğlu olmasan o köpeğin mirası nasıl olur da sana düşer?
  • Ben köpek değilim, Tanrı aslanıyım. Tanrı aslanı suretten kurtulandır.
  • Dünya aslanı av ve rızk arar, Tanrı aslanı hürlük ve ölüm! 3965
  • Çünkü ölümde yüzlerce hayat görür de varlığını pervane gibi yakıp yandırır.
  • Ölüm isteği, doğru kişilerin boyunlarına bir halkadır. Çünkü bu istek, yahudîlere imtihan oldu.
  • Tanrı Kur’an’da “Yahudîler, doğrulara ölüm; fütuhat, sermaye ve ticarettir.
  • Sermaye ve ticaret isteği var ya; ölümü istemek ondan daha iyidir.
  • Ey yahudiler; halk içinde namusunuzu korumak istiyorsanız bu dileği, bu ölüm temennisini dile getirin” dedi. 3970
  • Muhammed, bu bayrağı kaldırınca bir tek yahudi bile bu istekte bulunmaya cüret edemedi.
  • Peygamber “Eğer bunu dillerine getirirlerse dünyada tek bir yahudi bile kalmaz” dedi.
  • Bunun üzerine yahudiler ; “Ey din ışığı, bizi rüsvay etme! Diyerek mal ve haraç verdiler.
  • Bu sözün sonu görünmez. Mademki gözün sevgiliyi gördü, ver elini bana!
  • Emîr-ül Müminîn Ali Kerremallâhu Vechehu’nun, arkadaşına “Sen benim yüzüme tükürünce nefsim kabardı, savaşımda ihlâs kalmadı. Seni öldürmeme mâni buydu” demesi
  • Emirül Müminin, o gence dedi ki: “Ey yiğit! Savaşırken, 3975
  • Sen benim yüzüme tükürünce nefsim kabardı, hiddet ettim, huyum harap berbat bir hale geldi.
  • Öyle bir hale geldim ki o anda savaşımın yarısı Tanrı içindi, yarısı nefsim için. Tanrı işinde ortaklık yaraşmaz.
  • Sen Tanrı nakışısın: Seni, o, kudret eliyle yarattı, bezedi. Onunsun, benim değil.
  • Tanrı’nın nakışını yine Tanrı eliyle kır; sevgilinin camına sevgilinin taşını at!”
  • Kâfir bu sözü işitti, gönlünde öyle bir nur zuhur etti ki zünnarını kesti. 3980
  • “Ben, cefa tohumunu ekmiştim, seni başka türlü sanıyordum.
  • Halbuki sen Tanrı huylu bir teraziymişsin, hattâ her terazinin oku senmişsin!
  • Meğer sen benim soyum sopummuşsun; meğer çırağımın, dinimin aydınlığı senmişsin!
  • Ben o görür göz arayan çırağın kulu, kölesiyim ki senin çırağın da ondan nurlanmış, aydınlanmıştır...
  • Ben, o nur denizinin kulu, kurbanıyım ki böyle bir inci izhar eder. 3985
  • Bana kelime-i şahadeti söyle, bende söyleyeyim ki seni zamanın en yücesi gördüm” dedi.
  • Onlar beraber akrabasından, kavminden elli kişiye yakın kimse de âşıkçasına dine yüz tuttular, müslüman oldular.
  • Ali, ilim kılıcıyla bu kadar boğazı, bu kadar halkı kılıçtan kurtardı.
  • Hilim kılıcı, demir kılıçtan daha keskin, hattâ yüzlerce ordudan daha galip, daha üstündür.
  • Yazıklar olsun ki iki lokmacık yendi de bu yüzden fikir çoşkunluğu dondu, yatıştı. 3990
  • Bir buğday tanesi, Âdem Peygamberin güneşinin tutulmasına... Arzın, güneş ile ay arasına girmesi, dolunayın kararmasına sebep oldu.
  • İşte sana gönlün letafeti! Bir avuç balçıktan (bir iki lokma ekmekten) ay darmadağın bir hale gelmekte!
  • Ekmek manevi olursa yenmesinde fayda var. Fakat bildiğimiz ekmeğin faydası yok, kalbi daraltıyor.
  • Manevi ekmek, yeşil diken gibi... deve yiyince yüz türlü fayda, yüzlerce lezzet bulmakta.
  • Fakat yeşilliği gitti de kurudu mu, onu çölde deve yiyince; 3995
  • Damağını avurdunu yırtar, paralar. Yazıklar olsun; öyle yetişmiş gül kılıç kesildi.
  • Ekmek de manevi oldukça o yeşil dikendi. Fakat şimdi zâhiri ekmek olduğundan kupkuru bir hale geldi, sertleşti.