English    Türkçe    فارسی   

1
431-480

  • Yolda bundan daha güç geçit yoktur. Ne kutludur o kişi ki yoldaşı, haset değildir.
  • Bu beden, haset evi olagelmiştir. Soy sop hasetten bulaşık bir hale düşer.
  • Ten haset evidir ama Tanrı, o teni tertemiz etmiş, arıtmıştır.
  • “Evimi temizleyin” “ayeti” beden temizliğini bildirir. Bedenin tılsımı toprağa mensupsa da hakikatte nur definesidir.
  • Sen (hakikatte) teni olmayana hile ve haset edersen o hasetten gönül kararır. 435
  • Tanrı erlerinin ayakları altına toprak ol! ,bizim gibi sen de hasedin başına toprak at!
  • Vezirin haset etmesi
  • O vezirciğin yaratılışı hasettendi, onun için abes yere kulağını, burnunu yele verdi!
  • O ümitle ki haset iğnesinden akan zehirle mahzunları tâ canlarından zehirliye.
  • Hasetten burnunu koparan kişi, kendisini kulaksız ve burunsuz bırakır.
  • Burun, odur ki bir koku alsın ve kokuda, koku alanı bir yüzün bulunduğu tarafa götürsün. 440
  • Kim koku almazsa burunsuzdur, koku da ancak din kokusudur.
  • Bir koku alıp onun şükrünü eda etmeyen kimse, küfranı nimet etmiş ve kendi burnunu mahveylemiştir.
  • Hem şükret, hem şükredenlere kul ol. Onların huzurunda ölerek ebedî hayat kazan!
  • Vezir gibi sermayeyi, yol vuruculuktan edinme. Tanrı kullarını namazdan menetme.
  • O kâfir vezir, din nasihatçisi olarak hile ile badem helvasına sarımsak karıştırmıştı! 445
  • Vezirin hilesini aklı eren Hıristiyanların anlaması
  • Zevk sahibi olanlar onun sözünde acılık karışmış bir tat sezdiler.
  • O, garezle karışık lâtif sözler söylemekte, gül sulu şeker şerbetinin içine zehir dökmekteydi.
  • Sözünün dış yüzü, yolda çevik ol, diyordu. Ardından da cana, gevşek ol demekteydi.
  • Gümüşün dışı ak ve berraksa da el ve elbise ondan katran gibi bir hale hale gelir.
  • Ateş, kıvılcımlarıyla kızıl çehreli görünürse de onun yaptığı işin sonundaki karanlığa bak! 450
  • Yıldırım, bakışta saf bir nurdan ibaret görünür; (fakat) göz nurunu çalmak (gözü kamaştırmak) onun hassasıdır.
  • Vezirin sözleri, uyanık ve zevk sahibi olanlardan başkaları için bir boyun halkasıydı (onun sözlerini kabul etmişler, ona uymuşlardı).
  • Vezir, padişahtan altı ay ayrı kaldı, bu müddet zarfında İsa’ya uyanlara penah oldu.
  • Halk, umumiyetle dinini de, gönlünü de ona ısmarladı. Onun emir ve hükmü önünde herkes, can feda ediyordu.
  • Padişahın vezire gizlice haber göndermesi
  • Padişahla onun arasında haber gidip geliyordu. Padişah, ona gizlice vahitlerde bulunuyordu. 455
  • Padişah “Ey devletli vezirim, vakit geldi, kalbini gamdan tez kurtar” diye mektup yazdı.
  • Vezir de “Padişahım; işte şimdicik İsa dinine fitneler salma işindeyim” diye cevap verdi.
  • Hıristiyanların on iki kısmı
  • Hükümetleri zamanında, İsa kavminin on iki emiri vardır.
  • Her fırka bir emire tâbiydi; kendi beyine tamah yüzünden kul olmuştu.
  • Bu on iki emirler kavimleri, o kötü vezire bağlanmışlardı. 460
  • Hepsi, onun sözüne itimat ediyordu, hepsi onun mesleğine uymuştu.
  • O, öl, der demez her emir hemen o anda ölürdü.
  • Vezirin İncil ahkâmını karıştırması
  • Vezir, her emirin adına birer tomar düzdü. Her tomarın yazısı, başka bir olaydı.
  • Her birinin hükmü başka bir çeşittir. Bu baştan aşağıya kadar ona aykırıdır.
  • Birinde riyazet ve açlık yolunu tövbenin rüknü, Tanrı’ya dönüşün şartı yapmış. 465
  • Birinde “Riyazet faydasızdır, bu yolda cömertlikten başka kurtuluş yoktur” demişti.
  • Birinde demişti ki: “Senin açlık çekişin, mal verişin mabuduna şirk koşmadır.
  • Gam ve rahat zamanında Tanrı’ya dayanmak ve tamamıyla teslim olmaktan gayri hepsi hiledir, tuzaktır.”
  • Öbüründe demişti ki: “Vacip olan hizmettir, yoksa tevekkül düşüncesi suçtan ibarettir.”
  • Birinde; “Dindeki emir ve nehiyler, yapmak için değil, aczimizi bildirmek içindir. 470
  • Ta ki onlardan âciz olduğumuzu görelim de Tanrı kudretini bilelim, anlayalım” demişti.
  • Öbüründe, “Kendi aczini görme, uyan, kendine gel; o aczi görüş, küfranı nimettir.
  • Kendi kudretini gör ki bu kudret ondandır. Kudretini, onun nimeti bil ki, kudret odur” demişti.
  • Birinde demişti ki: “Bu ikisinden de geç, nazarına her ne sığarsa put olur!”
  • Öbüründe; “Bu mumu söndürme ki bu görüş, meclise mum mesabesindedir. 475
  • Eğer nazardan ve hayalden geçersen gece yarısı visâl mumunu söndürmüş olursun” demişti.
  • Birinde demişti ki: “Söndür, hiç korkma ki yüz binlerce karşılığını göresin.
  • Çünkü nazar mumunu söndürmekle can mumu artar, kuvvet bulur. Sabrının yüzünden Leylâ’n Mecnun olur!
  • Kim, zahitliği yüzünden dünyayı terk ederse dünya onun önüne çok, daha çok gelir!”
  • Başka birinde; “Hak sana ne verdiyse onu icat ederken tatlılaşmış. 480