Ey hayırsız evlât! Nihayet sen Âdemoğlusun, ne vakte dek alçaklığı şeref sayarsın.
آخر آدم زادهای ای ناخلف ** چند پنداری تو پستی را شرف
Niceye dek “ben âlemi zapt edeyim, bu cihanı kendi varlığımla doldurayım” dersin?
چند گویی من بگیرم عالمی ** این جهان را پر کنم از خود همی
Dünyayı baştanbaşa kar kaplasa güneşin harareti, bir görünüşte onu eritir.
گر جهان پر برف گردد سربهسر ** تاب خور بگدازدش با یک نظر
O vezirin vebalini de, daha onun gibi yüz binlercesinin vebalini de Tanrı bir kıvılcımla yok eder.
وزر او و صد وزیر و صد هزار ** نیست گرداند خدا از یک شرار
O, aslı olmayan hayalleri, tamamıyla hikmet yapar; o, zehirli suyu şerbet haline getirir.545
عین آن تخییل را حکمت کند ** عین آن زهر آب را شربت کند
O zan ve şüphe doğuran sözleri, hakikat ve yakîn haline getirir. Kin ve adavet sebeplerinden dostluk ve muhabbet belirtir.
آن گمان انگیز را سازد یقین ** مهرها رویاند از اسباب کین
İbrahim’i ateş içinde besler; korkuyu, ruhun emniyeti ve selâmeti yapar.
پرورد در آتش ابراهیم را ** ایمنی روح سازد بیم را
Onun sebep yakıcılığına hayranım. Onun hayallerinde Sofestâî gibiyim!
از سبب سوزیش من سوداییام ** در خیالاتش چو سوفسطاییام
Hıristiyanları azdırmak hususunda vezirin başka bir hile kurması
مکر دیگر انگیختن وزیر در اضلال قوم
O vezir kendince başka bir hile kurdu. Vaiz ve nasihati bırakıp halvete girdi.
مکر دیگر آن وزیر از خود ببست ** وعظ را بگذاشت و در خلوت نشست
Müritleri yakıp yandırdı. Tam kırk, elli gün halvette kaldı.550
در مریدان در فکند از شوق سوز ** بود در خلوت چهل پنجاه روز
Halk onun iştiyakından, hal ve tavrı ile sözünden, sohbetinden uzak düştükleri için deli oldular.
خلق دیوانه شدند از شوق او ** از فراق حال و قال و ذوق او
Onlar yalvarıp sızlanıyorlardı, vezir ise halvette riyazetten iki büklüm olmuştu.
لابه و زاری همیکردند و او ** از ریاضت گشته در خلوت دو تو
Hepsi birden ”Biz sensiz kötü bir hale düştük, karışıklık içindeyiz. Değneğini yeden birisi olmadıkça körün ahvali ne olur?
گفته ایشان نیست ما را بیتو نور ** بیعصا کش چون بود احوال کور
İnayet et. Allah için olsun, bundan ziyade bizi kendinden ayırma!
از سر اکرام و از بهر خدا ** بیش از این ما را مدار از خود جدا
Bizler çocuk gibiyiz, sen bize dadısın; sen bizim üzerimize o gölgeyi döşe” demişlerdi.555
ما چو طفلانیم و ما را دایه تو ** بر سر ما گستران آن سایه تو
Vezir dedi ki: “Ruhum dostlardan uzak değildir. Fakat dışarı çıkmaya izin yok.”
گفت جانم از محبان دور نیست ** لیک بیرون آمدن دستور نیست
Emirler rica ve şefaate, müritler dil uzatmaya başladılar:
آن امیران در شفاعت آمدند ** و آن مریدان در شناعت آمدند
“Ey kerem sahibi! Bu ne kötü talih ki sensiz gönülden de yetim kalmışızdır, dinden de.
کاین چه بد بختی است ما را ای کریم ** از دل و دین مانده ما بیتو یتیم
Sen bahaneler ediyorsun, biz ise dertle yürek yangınlığından soğuk soğuk ah edip duruyoruz.
تو بهانه میکنی و ما ز درد ** میزنیم از سوز دل دمهای سرد
Biz senin sohbetine alışmışız. Biz senin hikmet sütünle beslenmişiz.560
ما به گفتار خوشت خو کردهایم ** ما ز شیر حکمت تو خوردهایم
Allah aşkına bize bu cefayı yapma; lütfet, bugünü yarına bırakma!
الله الله این جفا با ما مکن ** خیر کن امروز را فردا مکن
Gönlün razı olur mu, âşıkların, akıbet istifadesiz kalsınlar?
میدهد دل مر ترا کاین بیدلان ** بیتو گردند آخر از بیحاصلان
Hepsi de karadaki balık gibi çırpınıyorlar. Suyu aç, ırmağın bendini yık!
جمله در خشکی چو ماهی میتپند ** آب را بگشا ز جو بر دار بند
Ey zamanede nazîri olmayan zat! Allah aşkına halkın imdadına yetiş!”
ای که چون تو در زمانه نیست کس ** الله الله خلق را فریاد رس
Vezirin müritleri defetmesi
دفع گفتن وزیر مریدان را
Vezir dedi ki: “Dikkat ediniz, ey dedikodu düşkünleri! Dilden çıkan ve kulakla duyulan zahiri vaizleri arayanlar!565
گفت هان ای سخرگان گفتوگو ** وعظ و گفتار زبان و گوش جو
Bu aşağılık duygu kulağına pamuk tıkayın, ten gözünden duygu başını çözün!
پنبه اندر گوش حس دون کنید ** بند حس از چشم خود بیرون کنید
O gizli kulağın pamuğu, baş kulağıdır, bu kulak sağır olmadıkça o can kulağı sağırdır.
پنبهی آن گوش سر گوش سر است ** تا نگردد این کر آن باطن کر است
Hissiz, kulaksız, fikirsiz olur ki “İrciî - Tanrına geri dön” hitabını işitesiniz.
بیحس و بیگوش و بیفکرت شوید ** تا خطاب ارجعی را بشنوید
Sen uyanıklık dedikodusunda oldukça uyku sohbetinden nasıl olur da bir koku alabilirsin!
تا به گفتوگوی بیداری دری ** تو ز گفت خواب بویی کی بری
Bizim sözümüz işimiz, hariçte yürümektedir. Bâtınî yürümek ise gökler üzerinde olur.570
سیر بیرونی است قول و فعل ما ** سیر باطن هست بالای سما
Cisim, kuruluğu (bu âlemi) gördü, çünkü kuruluktan (bu âlemden) doğdu; can İsa’sı, ayağını denize attı.
حس خشکی دید کز خشکی بزاد ** عیسی جان پای بر دریا نهاد
Kuru cismin yürümesi, kuruya düştü, ama canın yürümesine gelince: Ayağını denizin ta ortasına bastı.
سیر جسم خشک بر خشکی فتاد ** سیر جان پا در دل دریا نهاد
Ömür kuruluk yolunda; gâh dağ, gâh deniz, gâh ova aşarak geçip gittikten sonra...
چون که عمر اندر ره خشکی گذشت ** گاه کوه و گاه صحرا گاه دشت
Abıhayatı, nerede bulacaksın; deniz dalgalarını nerede yaracaksın?
آب حیوان از کجا خواهی تو یافت ** موج دریا را کجا خواهی شکافت
Kara dalgası, bizim kuruntularımız, anlayışımız ve fikrimizdir. Deniz dalgası ise kendinden geçiş, sarhoşluk ve yokluktur.575
موج خاکی وهم و فهم و فکر ماست ** موج آبی محو و سکر است و فناست
Sen bu sarhoşlukta oldukça o sarhoşluktan uzaksın. Bundan sarhoş oldukça o kadehten nefret eder durursun.
تا در این سکری از آن سکری تو دور ** تا از این مستی از آن جامی تو دور
Zahir dedikodusu toz gibidir. Kulak gibi bir müddet dinlemeyi âdet edin!”
گفتوگوی ظاهر آمد چون غبار ** مدتی خاموش خو کن هوش دار
Müritlerin, halveti terk et diye tekrar ısrarla yalvarışları
مکرر کردن مریدان که خلوت را بشکن
Hepsi dediler ki: “Ey bahane arayan hakîm bu cefayı bize reva görme!
جمله گفتند ای حکیم رخنه جو ** این فریب و این جفا با ما مگو
Hayvana takati derecesinde yük yüklet. Zayıflara iktidarları nispetinde iş havale et!
چار پا را قدر طاقت بار نه ** بر ضعیفان قدر قوت کار نه
Her kuşun yiyeceği lokma, kendine göredir. Nasıl olur da her kuş bir inciri (bütün olarak) yutabilir?580
دانهی هر مرغ اندازهی وی است ** طعمهی هر مرغ انجیری کی است
Çocuğa süt yerine ekmek verirsen zavallı yavruyu o ekmek yüzünden öldü bil!
طفل را گر نان دهی بر جای شیر ** طفل مسکین را از آن نان مرده گیر
Ondan sonra dişleri çıkınca kendi kendine onun içi ekmek ister.
چون که دندانها بر آرد بعد از آن ** هم بخود گردد دلش جویای نان
Henüz kanadı çıkmayan kuş uçmaya kalkışırsa her yırtıcı kedinin lokması olur.
مرغ پر نارسته چون پران شود ** لقمهی هر گربهی دران شود
Ama kanatlanınca o kendisinden teklifsizce, iyi ve kötü ıslık olmaksızın uçar.
چون بر آرد پر بپرد او به خود ** بیتکلف بیصفیر نیک و بد
Senin sözün Şeytan’ı susturur, senin lütuf ve keremin, bizim kulağımıza akıl ve fehim verir.585
دیو را نطق تو خامش میکند ** گوش ما را گفت تو هش میکند
Söyleyen, sen olunca kulağımız, tamam akıldan ibarettir. Mademki deniz sensin, kurumuz da denizdir!
گوش ما هوش است چون گویا تویی ** خشک ما بحر است چون دریا تویی
Ey (sekizinci gökteki) Simak burcundan (denizin dibindeki) balığa kadar her şey, kendisinden nurlanmış olan! Seninle olunca yer, bize gökten daha iyidir.
با تو ما را خاک بهتر از فلک ** ای سماک از تو منور تا سمک
Sensiz, biz göğün tâ üstünde bile karanlık içindeyiz. Ey ay! Gayrı bu felek, nedir ki seninle mukayese edilebilsin?
بیتو ما را بر فلک تاریکی است ** با تو ای ماه این فلک باری کی است
Göklerin sûreta yüksekliği var. Mana yüzünden yükseklik, temiz ruhundur.
صورت رفعت بود افلاک را ** معنی رفعت روان پاک را
Sûreta yükseklik, cisimlerindir, fakat mana huzurunda cisimler, isimlerden ibarettir.590
صورت رفعت برای جسمهاست ** جسمها در پیش معنی اسمهاست