- Sensiz, biz göğün tâ üstünde bile karanlık içindeyiz. Ey ay! Gayrı bu felek, nedir ki seninle mukayese edilebilsin?
- بیتو ما را بر فلک تاریکی است ** با تو ای ماه این فلک باری کی است
- Göklerin sûreta yüksekliği var. Mana yüzünden yükseklik, temiz ruhundur.
- صورت رفعت بود افلاک را ** معنی رفعت روان پاک را
- Sûreta yükseklik, cisimlerindir, fakat mana huzurunda cisimler, isimlerden ibarettir. 590
- صورت رفعت برای جسمهاست ** جسمها در پیش معنی اسمهاست
- Vezirin “Halveti terk etmem" diye cevap vermesi
- جواب گفتن وزیر که خلوت را نمیشکنم
- Vezir dedi ki: “Delillerinizi kısa kesiniz; nasihatimi, can ve gönülden dinleyiniz.
- گفت حجتهای خود کوته کنید ** پند را در جان و در دل ره کنید
- Emin isem, emin adam ittiham edilmez göğe yer desem bile!
- گر امینم متهم نبود امین ** گر بگویم آسمان را من زمین
- Eğer ben mahzı kemâl isem kemâli inkâr nedir? Değilsem bu zahmet, bu eziyet ne oluyor?
- گر کمالم با کمال انکار چیست ** ور نیم این زحمت و آزار چیست
- Ben bu halvetten çıkmayacağım çünkü kalp ahvali ile meşgulüm.”
- من نخواهم شد از این خلوت برون ** ز آن که مشغولم به احوال درون
- Müritlerin vezire yalvarması
- اعتراض مریدان در خلوت وزیر
- Hepsi birden dediler ki: “Ey vezir, inkâr etmiyoruz, bizim sözümüz ağyarın sözü gibi değildir. 595
- جمله گفتند ای وزیر انکار نیست ** گفت ما چون گفتن اغیار نیست
- Ayrılığından gözyaşlarımız akmakta, canımızın tâ içinden ahu vahlar coşmakta!”
- اشک دیدهست از فراق تو دوان ** آه آه است از میان جان روان
- Çocuk dadı ile kavga etmez. Gerçi ne kötüyü bilir ne iyiyi... Fakat boyuna ağlar durur!
- طفل با دایه نه استیزد و لیک ** گرید او گر چه نه بد داند نه نیک
- Biz çenk gibiyiz sen mızrak vurmaktasın; inleme bizden değil, sen inliyorsun!
- ما چون چنگیم و تو زخمه میزنی ** زاری از ما نی تو زاری میکنی
- Biz ney gibiyiz, bizdeki nağme senden. Biz dağ gibiyiz, bizdeki seda senden.
- ما چو ناییم و نوا در ما ز تست ** ما چو کوهیم و صدا در ما ز تست
- Kazanıp kaybetmede satranç oyunu gibiyiz; ey huyları güzel! Bizim kazanıp kaybetmemiz sendendir. 600
- ما چو شطرنجیم اندر برد و مات ** برد و مات ما ز تست ای خوش صفات
- Ey bizim canımıza can olan! Biz kim oluyoruz ki seninle ortada olalım, görünelim!
- ما که باشیم ای تو ما را جان جان ** تا که ما باشیم با تو در میان
- Biz yokuz. Varlıklarımız, fâni suretle gösteren Vücud-u Mutlak olan sensin.
- ما عدمهاییم و هستیهای ما ** تو وجود مطلقی فانی نما
- Biz umumiyetle aslanlarız ama bayrak üstüne resmedilmiş aslanlar! Onların zaman zaman hareketleri, hamleleri rüzgârdandır.
- ما همه شیران ولی شیر علم ** حملهشان از باد باشد دمبهدم
- Aslanların saldırışı meydânda; lâkin rüzgâr gizlidir. O gizli olan, aslâ eksik olmasın. (T.M. 602)
- حمله شان پیدا و ناپیداست باد ** آن که ناپیداست هرگز کم مباد
- Hareketimiz de, varlığımız da senin vergindir. Varlığımız umumiyetle senin icadındır. 605
- باد ما و بود ما از داد تست ** هستی ما جمله از ایجاد تست
- Yoksa varlık lezzetini gösterdin. Yok olanı kendine âşık eylemiştin!
- لذت هستی نمودی نیست را ** عاشق خود کرده بودی نیست را
- O in’am ve ihsanın lezzetini... Mezeyi, şarabı ve kadehi esirgeme!
- لذت انعام خود را وامگیر ** نقل و باده و جام خود را وامگیر
- Esirgersen kim arayıp tarıyabilir? Nakış nakkaşla nasıl mücadele eder?
- ور بگیری کیت جستجو کند ** نقش با نقاش چون نیرو کند
- Bize, bizim ef’alimize bakma; kendi ikramına, kendi cömertliğine bak!
- منگر اندر ما، مکن در ما نظر ** اندر اکرام و سخای خود نگر
- Biz yoktuk, mücadelemiz de yoktu. Senin lütfun bizim söylenmemiş sırlarımızı da işitiyordu. 610
- ما نبودیم و تقاضامان نبود ** لطف تو ناگفتهی ما میشنود
- Nakış, nakkaşın ve kaleminin huzurunda ama karnındaki çocuk gibi âciz ve eli bağlıdır.
- نقش باشد پیش نقاش و قلم ** عاجز و بسته چو کودک در شکم
- Kudret huzurunda bütün âlem mahlûkları, iğne önünde gergef gibi âcizdir.
- پیش قدرت خلق جمله بارگه ** عاجزان چون پیش سوزن کارگه
- Kudret gergefe bazen şeytan resmi, bazen insan resmi işler; gâh neşe, gâh keder nakşeder.
- گاه نقشش دیو و گه آدم کند ** گاه نقشش شادی و گه غم کند
- Gergefin eli yok ki onu def’ için kımıldatsın; dili yok ki fayda, zarar hususunda ses çıkarsın.
- دست نه تا دست جنباند به دفع ** نطق نه تا دم زند در ضر و نفع
- Sen beytin tefsirini Kur’an’dan oku Tanrı “Attığın zaman sen atmadın” dedi. 615
- تو ز قرآن باز خوان تفسیر بیت ** گفت ایزد ما رميت إذ رمیت
- Biz bir ok atarsak, atış, bizden değildir. Biz yayız, o yayla ok atan Tanrı’dır.
- گر بپرانیم تیر آن نه ز ماست ** ما کمان و تیر اندازش خداست
- Bu “cebir” değil, cebbarlığın manasıdır. Cebbarlığı anış da, ancak Tanrı’ya tazarru ve niyaz içindir.
- این نه جبر این معنی جباری است ** ذکر جباری برای زاری است
- Bizim figanımız muztar ve kudretsiz olduğumuzun delilidir. Yaptığımızdan utanmamız da elimizde ihtiyar olduğuna delildir.
- زاری ما شد دلیل اضطرار ** خجلت ما شد دلیل اختیار
- Yapıp yapmamada ihtiyarımız varsa utanma ne? Bu açıklanma, bu utanış, bu teeddüp ne?
- گر نبودی اختیار این شرم چیست ** وین دریغ و خجلت و آزرم چیست
- Hocaların şakirtleri terbiye etmesi niçin; fikir, neden tedbirlerden tedbirlere dönüyor? 620
- زجر استادان و شاگردان چراست ** خاطر از تدبیرها گردان چراست
- Eğer sen: “O, cebirden gafildir. Hakk’a mensup olan ay, bulutta yüzünü gizliyor” dersen,
- ور تو گویی غافل است از جبر او ** ماه حق پنهان کند در ابر رو
- Buna hoş bir cevap var; dinlersen küfürden geçer, dini tasdik eder, bana tâbi olursun:
- هست این را خوش جواب ار بشنوی ** بگذری از کفر و در دین بگروی
- Hasret ve figan, hastalık zamanındadır. Hastalık zamanı tamamı ile uyanıklık zamanıdır.
- حسرت و زاری گه بیماری است ** وقت بیماری همه بیداری است
- Hasta olduğun zaman günahından istiğfar eder durursun.
- آن زمان که میشوی بیمار تو ** میکنی از جرم استغفار تو
- Sana günahın çirkinliği görünür; iyileşince yola geleyim diye niyet edersin. 625
- مینماید بر تو زشتی گنه ** میکنی نیت که باز آیم به ره
- Bundan sonra kulluktan başka bir iş ihtiyar etmeyeyim diye ahdeylersin.
- عهد و پیمان میکنی که بعد از این ** جز که طاعت نبودم کار گزین
- Şu halde bu yakinen anlaşıldı ki hastalık sana akıllılık, bahşediyor.
- پس یقین گشت این که بیماری ترا ** میببخشد هوش و بیداری ترا
- Ey asıl arayan kimse! Şu aslı bil ki kimde dert varsa o, koku almış, dermana ermiştir.
- پس بدان این اصل را ای اصل جو ** هر که را درد است او برده ست بو
- Kim daha ziyade uyanıksa o daha ziyade dertlidir. Kim işi daha iyi anlamışsa onun benzi daha sarıdır.
- هر که او بیدارتر پر دردتر ** هر که او آگاهتر رخ زردتر
- Hakk’ın cebrinden agâh isen feryadın nerede? Cebbarlık zincirini görüşün hani? 630
- گر ز جبرش آگهی زاریت کو ** بینش زنجیر جباریت کو
- Zincire bağlanan nasıl olur da neşelenir? Hapiste esir olan nasıl hürlük eder?
- بسته در زنجیر چون شادی کند ** کی اسیر حبس آزادی کند
- Eğer ayağını bağladıklarını, başına padişah çavuşlarının dikildiğini görüyorsan.
- ور تو میبینی که پایت بستهاند ** بر تو سرهنگان شه بنشستهاند
- Gayrı sen de âcizlere çavuşluk etme. Çünkü bu vazife âcizlerin huyu ve tabiatı değildir.
- پس تو سرهنگی مکن با عاجزان ** ز آن که نبود طبع و خوی عاجز آن
- Mademki görmüyorsun; Tanrı’nın cebrinden bahsetme! Görüyorsan hangi gördüğünün nişanesi?
- چون تو جبر او نمیبینی مگو ** ور همیبینی نشان دید کو
- Hangi bir işe meylin varsa o işte kendi kudretini apaçık görür durursun; 635
- در هر آن کاری که میل استت بدان ** قدرت خود را همیبینی عیان
- Hangi işe meylin ve isteğin yoksa... Bu, Tanrı’dandır diye kendini Cebrî yaparsın!
- و اندر آن کاری که میلت نیست ** و خواست خویش را جبری کنی کاین از خداست
- Peygamberler, dünya işinde Cebrîdirler, kâfirler de ahiret işinde.
- انبیا در کار دنیا جبریاند ** کافران در کار عقبی جبریاند