English    Türkçe    فارسی   

1
599-648

  • Biz ney gibiyiz, bizdeki nağme senden. Biz dağ gibiyiz, bizdeki seda senden.
  • ما چو ناییم و نوا در ما ز تست ** ما چو کوهیم و صدا در ما ز تست‌‌
  • Kazanıp kaybetmede satranç oyunu gibiyiz; ey huyları güzel! Bizim kazanıp kaybetmemiz sendendir. 600
  • ما چو شطرنجیم اندر برد و مات ** برد و مات ما ز تست ای خوش صفات‌‌
  • Ey bizim canımıza can olan! Biz kim oluyoruz ki seninle ortada olalım, görünelim!
  • ما که باشیم ای تو ما را جان جان ** تا که ما باشیم با تو در میان‌‌
  • Biz yokuz. Varlıklarımız, fâni suretle gösteren Vücud-u Mutlak olan sensin.
  • ما عدمهاییم و هستیهای ما ** تو وجود مطلقی فانی نما
  • Biz umumiyetle aslanlarız ama bayrak üstüne resmedilmiş aslanlar! Onların zaman zaman hareketleri, hamleleri rüzgârdandır.
  • ما همه شیران ولی شیر علم ** حمله‌‌شان از باد باشد دم‌‌به‌‌دم‌‌
  • Aslanların saldırışı meydânda; lâkin rüzgâr gizlidir. O gizli olan, aslâ eksik olmasın. (T.M. 602)
  • حمله شان پیدا و ناپیداست باد ** آن که ناپیداست هرگز کم مباد
  • Hareketimiz de, varlığımız da senin vergindir. Varlığımız umumiyetle senin icadındır. 605
  • باد ما و بود ما از داد تست ** هستی ما جمله از ایجاد تست‌‌
  • Yoksa varlık lezzetini gösterdin. Yok olanı kendine âşık eylemiştin!
  • لذت هستی نمودی نیست را ** عاشق خود کرده بودی نیست را
  • O in’am ve ihsanın lezzetini... Mezeyi, şarabı ve kadehi esirgeme!
  • لذت انعام خود را وامگیر ** نقل و باده و جام خود را وامگیر
  • Esirgersen kim arayıp tarıyabilir? Nakış nakkaşla nasıl mücadele eder?
  • ور بگیری کیت جستجو کند ** نقش با نقاش چون نیرو کند
  • Bize, bizim ef’alimize bakma; kendi ikramına, kendi cömertliğine bak!
  • منگر اندر ما، مکن در ما نظر ** اندر اکرام و سخای خود نگر
  • Biz yoktuk, mücadelemiz de yoktu. Senin lütfun bizim söylenmemiş sırlarımızı da işitiyordu. 610
  • ما نبودیم و تقاضامان نبود ** لطف تو ناگفته‌‌ی ما می‌‌شنود
  • Nakış, nakkaşın ve kaleminin huzurunda ama karnındaki çocuk gibi âciz ve eli bağlıdır.
  • نقش باشد پیش نقاش و قلم ** عاجز و بسته چو کودک در شکم‌‌
  • Kudret huzurunda bütün âlem mahlûkları, iğne önünde gergef gibi âcizdir.
  • پیش قدرت خلق جمله بارگه ** عاجزان چون پیش سوزن کارگه‌‌
  • Kudret gergefe bazen şeytan resmi, bazen insan resmi işler; gâh neşe, gâh keder nakşeder.
  • گاه نقشش دیو و گه آدم کند ** گاه نقشش شادی و گه غم کند
  • Gergefin eli yok ki onu def’ için kımıldatsın; dili yok ki fayda, zarar hususunda ses çıkarsın.
  • دست نه تا دست جنباند به دفع ** نطق نه تا دم زند در ضر و نفع‌‌
  • Sen beytin tefsirini Kur’an’dan oku Tanrı “Attığın zaman sen atmadın” dedi. 615
  • تو ز قرآن باز خوان تفسیر بیت ** گفت ایزد ما رميت إذ رمیت‌‌
  • Biz bir ok atarsak, atış, bizden değildir. Biz yayız, o yayla ok atan Tanrı’dır.
  • گر بپرانیم تیر آن نه ز ماست ** ما کمان و تیر اندازش خداست‌‌
  • Bu “cebir” değil, cebbarlığın manasıdır. Cebbarlığı anış da, ancak Tanrı’ya tazarru ve niyaz içindir.
  • این نه جبر این معنی جباری است ** ذکر جباری برای زاری است‌‌
  • Bizim figanımız muztar ve kudretsiz olduğumuzun delilidir. Yaptığımızdan utanmamız da elimizde ihtiyar olduğuna delildir.
  • زاری ما شد دلیل اضطرار ** خجلت ما شد دلیل اختیار
  • Yapıp yapmamada ihtiyarımız varsa utanma ne? Bu açıklanma, bu utanış, bu teeddüp ne?
  • گر نبودی اختیار این شرم چیست ** وین دریغ و خجلت و آزرم چیست‌‌
  • Hocaların şakirtleri terbiye etmesi niçin; fikir, neden tedbirlerden tedbirlere dönüyor? 620
  • زجر استادان و شاگردان چراست ** خاطر از تدبیرها گردان چراست‌‌
  • Eğer sen: “O, cebirden gafildir. Hakk’a mensup olan ay, bulutta yüzünü gizliyor” dersen,
  • ور تو گویی غافل است از جبر او ** ماه حق پنهان کند در ابر رو
  • Buna hoş bir cevap var; dinlersen küfürden geçer, dini tasdik eder, bana tâbi olursun:
  • هست این را خوش جواب ار بشنوی ** بگذری از کفر و در دین بگروی‌‌
  • Hasret ve figan, hastalık zamanındadır. Hastalık zamanı tamamı ile uyanıklık zamanıdır.
  • حسرت و زاری گه بیماری است ** وقت بیماری همه بیداری است‌‌
  • Hasta olduğun zaman günahından istiğfar eder durursun.
  • آن زمان که می‌‌شوی بیمار تو ** می‌‌کنی از جرم استغفار تو
  • Sana günahın çirkinliği görünür; iyileşince yola geleyim diye niyet edersin. 625
  • می‌‌نماید بر تو زشتی گنه ** می‌‌کنی نیت که باز آیم به ره‌‌
  • Bundan sonra kulluktan başka bir iş ihtiyar etmeyeyim diye ahdeylersin.
  • عهد و پیمان می‌‌کنی که بعد از این ** جز که طاعت نبودم کار گزین‌‌
  • Şu halde bu yakinen anlaşıldı ki hastalık sana akıllılık, bahşediyor.
  • پس یقین گشت این که بیماری ترا ** می‌‌ببخشد هوش و بیداری ترا
  • Ey asıl arayan kimse! Şu aslı bil ki kimde dert varsa o, koku almış, dermana ermiştir.
  • پس بدان این اصل را ای اصل جو ** هر که را درد است او برده ست بو
  • Kim daha ziyade uyanıksa o daha ziyade dertlidir. Kim işi daha iyi anlamışsa onun benzi daha sarıdır.
  • هر که او بیدارتر پر دردتر ** هر که او آگاه‌‌تر رخ زردتر
  • Hakk’ın cebrinden agâh isen feryadın nerede? Cebbarlık zincirini görüşün hani? 630
  • گر ز جبرش آگهی زاریت کو ** بینش زنجیر جباریت کو
  • Zincire bağlanan nasıl olur da neşelenir? Hapiste esir olan nasıl hürlük eder?
  • بسته در زنجیر چون شادی کند ** کی اسیر حبس آزادی کند
  • Eğer ayağını bağladıklarını, başına padişah çavuşlarının dikildiğini görüyorsan.
  • ور تو می‌‌بینی که پایت بسته‌‌اند ** بر تو سرهنگان شه بنشسته‌‌اند
  • Gayrı sen de âcizlere çavuşluk etme. Çünkü bu vazife âcizlerin huyu ve tabiatı değildir.
  • پس تو سرهنگی مکن با عاجزان ** ز آن که نبود طبع و خوی عاجز آن‌‌
  • Mademki görmüyorsun; Tanrı’nın cebrinden bahsetme! Görüyorsan hangi gördüğünün nişanesi?
  • چون تو جبر او نمی‌‌بینی مگو ** ور همی‌‌بینی نشان دید کو
  • Hangi bir işe meylin varsa o işte kendi kudretini apaçık görür durursun; 635
  • در هر آن کاری که میل استت بدان ** قدرت خود را همی‌‌بینی عیان‌‌
  • Hangi işe meylin ve isteğin yoksa... Bu, Tanrı’dandır diye kendini Cebrî yaparsın!
  • و اندر آن کاری که میلت نیست ** و خواست خویش را جبری کنی کاین از خداست‌‌
  • Peygamberler, dünya işinde Cebrîdirler, kâfirler de ahiret işinde.
  • انبیا در کار دنیا جبری‌‌اند ** کافران در کار عقبی جبری‌‌اند
  • Peygamberlerin, ahiret işinde ihtiyarları vardır, cahillerin de dünya işinde.
  • انبیا را کار عقبی اختیار ** جاهلان را کار دنیا اختیار
  • Zira her kuş, kendi cinsinin bulunduğu yere gider, bedeni, geride uçmaktadır, canı daha tez, daha ileri gitmekte!
  • ز آن که هر مرغی به سوی جنس خویش ** می‌‌پرد او در پس و جان پیش پیش‌‌
  • Kâfirler “Siccin” cinsinden olduklarından dünya zindanına rahat rahat gelmişlerdir. 640
  • کافران چون جنس سجین آمدند ** سجن دنیا را خوش آیین آمدند
  • Peygamberler, "İlliyyin" cinsinden olduklarından can ve gönül İlliyyinine doğru gitmişlerdir.
  • انبیا چون جنس علیین بدند ** سوی علیین جان و دل شدند
  • Bu sözün sonu yoktur, fakat biz yine dönüp o hikâyeyi tamamlayalım:
  • این سخن پایان ندارد لیک ما ** باز گوییم آن تمامی قصه را
  • Vezirin, halveti terk etmede müritleri ümitsiz bırakması
  • نومید کردن وزیر مریدان را از رفض خلوت
  • Vezir içerden seslendi: “Ey müritler, benden size şu malûm olsun.
  • آن وزیر از اندرون آواز داد ** کای مریدان از من این معلوم باد
  • Ki İsa bana “Hep yakınlarından, arkadaşlarından ayrıl, tek ol,
  • که مرا عیسی چنین پیغام کرد ** کز همه یاران و خویشان باش فرد
  • Yüzünü duvara çevirip yalnızca otur, kendi varlığından da halveti ihtiyar et” diye vahyetti. 645
  • روی در دیوار کن تنها نشین ** وز وجود خویش هم خلوت گزین‌‌
  • Bundan sonra konuşmaya izin yok, bundan sonra dedikodu ile işim yok.
  • بعد از این دستوری گفتار نیست ** بعد از این با گفت و گویم کار نیست‌‌
  • Dostlar, elveda! Ben öldüm, yükümü dördüncü göğe ilettim.
  • الوداع ای دوستان من مرده‌‌ام ** رخت بر چارم فلک بر برده‌‌ام‌‌
  • Bu suretle de ateşe mensup feleğin altında zahmet ve meşakkatler içinde yanmayalım.
  • تا به زیر چرخ ناری چون حطب ** من نسوزم در عنا و در عطب‌‌