English    Türkçe    فارسی   

1
641-690

  • Peygamberler, "İlliyyin" cinsinden olduklarından can ve gönül İlliyyinine doğru gitmişlerdir.
  • انبیا چون جنس علیین بدند ** سوی علیین جان و دل شدند
  • Bu sözün sonu yoktur, fakat biz yine dönüp o hikâyeyi tamamlayalım:
  • این سخن پایان ندارد لیک ما ** باز گوییم آن تمامی قصه را
  • Vezirin, halveti terk etmede müritleri ümitsiz bırakması
  • نومید کردن وزیر مریدان را از رفض خلوت
  • Vezir içerden seslendi: “Ey müritler, benden size şu malûm olsun.
  • آن وزیر از اندرون آواز داد ** کای مریدان از من این معلوم باد
  • Ki İsa bana “Hep yakınlarından, arkadaşlarından ayrıl, tek ol,
  • که مرا عیسی چنین پیغام کرد ** کز همه یاران و خویشان باش فرد
  • Yüzünü duvara çevirip yalnızca otur, kendi varlığından da halveti ihtiyar et” diye vahyetti. 645
  • روی در دیوار کن تنها نشین ** وز وجود خویش هم خلوت گزین‌‌
  • Bundan sonra konuşmaya izin yok, bundan sonra dedikodu ile işim yok.
  • بعد از این دستوری گفتار نیست ** بعد از این با گفت و گویم کار نیست‌‌
  • Dostlar, elveda! Ben öldüm, yükümü dördüncü göğe ilettim.
  • الوداع ای دوستان من مرده‌‌ام ** رخت بر چارم فلک بر برده‌‌ام‌‌
  • Bu suretle de ateşe mensup feleğin altında zahmet ve meşakkatler içinde yanmayalım.
  • تا به زیر چرخ ناری چون حطب ** من نسوزم در عنا و در عطب‌‌
  • Bundan sonra dördüncü kat gök üstünde, İsa’nın yanında oturacağım.”
  • پهلوی عیسی نشینم بعد از این ** بر فراز آسمان چارمین‌‌
  • Vezirin her emiri ayrı ayrı veliaht yapması
  • ولی عهد ساختن وزیر هر یک امیر را جدا جدا
  • Neden sonra o emirleri yalnız ve birer birer çağırıp her birine bir söz söyledi. 650
  • و آن گهانی آن امیران را بخواند ** یک به یک تنها به هر یک حرف راند
  • Her birine “İsa dininde Tanrı vekili ve benim halifem sensin,
  • گفت هر یک را به دین عیسوی ** نایب حق و خلیفه‌‌ی من توی‌‌
  • Öbür emirler senin tâbilerindir. İsa, umumunu senin taraftarın ve yardımcın etti.
  • و آن امیران دگر اتباع تو ** کرد عیسی جمله را اشیاع تو
  • Hangi emir, baş çeker, tâbi olmazsa onu tut; ya öldür yahut esir et, hapse at.
  • هر امیری کو کشید گردن بگیر ** یا بکش یا خود همی‌‌دارش اسیر
  • Ama ben sağ iken bunu kimseye söyleme, ben ölmedikçe, reisliğe talip olma.
  • لیک تا من زنده‌‌ام این وامگو ** تا نمیرم این ریاست را مجو
  • Ben ölmedikçe bunu hiç meydana çıkarma. Saltanat ve galebe dâvasına kalkışma. 655
  • تا نمیرم من تو این پیدا مکن ** دعوی شاهی و استیلا مکن‌‌
  • İşte şu tomar ve onda Mesih’in hükümleri... Bunu ümmete fasih bir tarzda oku!” dedi.
  • اینک این طومار و احکام مسیح ** یک به یک بر خوان تو بر امت فصیح‌‌
  • O, her emire ayrı olarak şunu söyledi: “Tanrı dininde senden başka naip yoktur!”
  • هر امیری را چنین گفت او جدا ** نیست نایب جز تو در دین خدا
  • Her birini ayrı ayrı ağırladı. Ona ne söyledi ise buna da onu söyledi.
  • هر یکی را کرد او یک یک عزیز ** هر چه آن را گفت این را گفت نیز
  • Her birine bir tomar verdi, her tomar öbürünün zıddını ifade ediyordu.
  • هر یکی را او یکی طومار داد ** هر یکی ضد دگر بود المراد
  • O tomarların metni “Ya” harfinden “Elif” harfine kadar olan harflerin şekilleri gibi birbirine aykırıdır. 660
  • جملگی طومارها بد مختلف ** چون حروف آن جمله از یا تا الف‌‌
  • Bu tomarın hükmü, öbürünün zıddıydı, bu zıt diyeti bundan önce bildirdik.
  • حکم این طومار ضد حکم آن ** پیش از این کردیم این ضد را بیان‌‌
  • Vezirin halvette kendini öldürmesi
  • کشتن وزیر خویشتن را در خلوت
  • Ondan sonra daha kırk gün kapısını kapadı. Kendisini öldürüp varlığından kurtuldu.
  • بعد از آن چل روز دیگر در ببست ** خویش کشت و از وجود خود برست‌‌
  • Halk onun ölümünü haber alınca kabrinin üstü kıyamet yerine döndü.
  • چون که خلق از مرگ او آگاه شد ** بر سر گورش قیامت‌‌گاه شد
  • Bir hayli halk onun yası ile saçlarını yolarak, elbiselerini yırtarak mezarı üstüne yığıldı.
  • خلق چندان جمع شد بر گور او ** موکنان جامه دران در شور او
  • Arap’tan, Türk’ten, Rum’dan, Kürt’ten oraya toplananların sayısını da ancak Tanrı bilir. 665
  • کان عدد را هم خدا داند شمرد ** از عرب وز ترک و از رومی و کرد
  • Mezarın toprağını başlarına serptiler. Onun derdini yerinde ve dertlerine derman gördüler.
  • خاک او کردند بر سرهای خویش ** درد او دیدند درمان جای خویش‌‌
  • Bir ay ahali, mezarı üstünde gözlerinden kanlı yaşlara yol verdiler. Onun ayrılığı derdinden padişahlar da, büyükler de, küçükler de ah u figan ediyorlardı.
  • آن خلایق بر سر گورش مهی ** کرده خون را از دو چشم خود رهی‌‌
  • İsa Aleyhisselâm ümmetinin emirlere "İçinizde veliaht kimdir?" diye sorması
  • طلب کردن امت عیسی علیه السلام از امرا که ولی عهد از شما کدام است
  • Bir ay sonra halk dedi ki: “Ey ulular! Siz beylerden o vezirin makamına oturacak kimdir.
  • بعد ماهی خلق گفتند ای مهان ** از امیران کیست بر جایش نشان‌‌
  • Ki biz o zatı, vezirin yerine imam ve mukteda tanıyalım. Elimizi de, eteğimizi de onun eline teslim edelim.
  • تا به جای او شناسیمش امام ** دست و دامن را بدست او دهیم‌‌
  • Mademki güneş battı ve bizim gönlümüzü dağladı, onun yerine çırağı yakmaktan başka çaremiz yok. 670
  • چون که شد خورشید و ما را کرد داغ ** چاره نبود بر مقامش از چراغ‌‌
  • Sevgili, göz önünden kayboldu mu, onun visalinden mahrum kaldık mı, yerine birisinin vekil olması, birisinin bize yadigâr kalması gerekir.
  • چون که شد از پیش دیده وصل یار ** نایبی باید از او مان یادگار
  • Gül mevsimi geçip gülşen harap olunca gül kokusunu nereden alalım? Gül suyundan!
  • چون که گل بگذشت و گلشن شد خراب ** بوی گل را از که یابیم از گلاب‌‌
  • Ulu Tanrı açıkça meydan da olmadığından, bu peygamberler Hakk'ın vekilleridir.
  • چون خدا اندر نیاید در عیان ** نایب حق‌‌اند این پیغمبران‌‌
  • Hayır, yanlış söyledim. Vekil ile vekil edeni iki sanırsan (bu) hatadır, iyi bir şey değil.
  • نه غلط گفتم که نایب با منوب ** گر دو پنداری قبیح آید نه خوب‌‌
  • Sen surete taptıkça ikidir. Suretten kurtulana göre ise birdir. 675
  • نه دو باشد تا تویی صورت پرست ** پیش او یک گشت کز صورت برست‌‌
  • Surete bakarsan gözün ikidir. Sen onun nuruna bak ki o birdir.
  • چون به صورت بنگری چشم تو دست ** تو به نورش درنگر کز چشم رست‌‌
  • Bir adam, gözün nuruna bakarsa iki gözün nuru, birbirinden ayırt edilemez.
  • نور هر دو چشم نتوان فرق کرد ** چون که در نورش نظر انداخت مرد
  • Bir yerde on tane çırağ bulundurulursa görünüşte her biri, öbüründen ayrıdır.
  • ده چراغ ار حاضر آید در مکان ** هر یکی باشد به صورت غیر آن‌‌
  • Nuruna yüz çevirirsen şüphesiz ki birinin nurunu öbürlerinden ayırt etmeye imkân yoktur.
  • فرق نتوان کرد نور هر یکی ** چون به نورش روی آری بی‌‌شکی‌‌
  • Yüz tane elma, yüz tane de ayva saysan her biri ayrı ayrıdır. Onları sıkarsan yüz kalmaz, hepsi bir olur. 680
  • گر تو صد سیب و صد آبی بشمری ** صد نماند یک شود چون بفشری‌‌
  • Manalarda taksim ve sayı yoktur, ayırma, birleştirme olamaz.
  • در معانی قسمت و اعداد نیست ** در معانی تجزیه و افراد نیست‌‌
  • Dostun, dostlarla birliği hoştur. Mana ayağını tut (ona meylet), suret serkeştir.
  • اتحاد یار با یاران خوش است ** پای معنی گیر صورت سرکش است‌‌
  • Serkeş sureti, eziyetle eritip mahveyle ki onun altında define gibi olan vahdeti göresin.
  • صورت سرکش گدازان کن به رنج ** تا ببینی زیر او وحدت چو گنج‌‌
  • Eğer sen eritmezsen onun (Tanrı’nın) inayetleri, esasen onu eritir. Ey gönlüm, kulu olan Tanrı!
  • ور تو نگذاری عنایتهای او ** خود گدازد ای دلم مولای او
  • O, hem gönüllere kendini gösterir, hem dervişin hırkasını diker. 685
  • او نماید هم به دلها خویش را ** او بدوزد خرقه‌‌ی درویش را
  • Hepimiz yayılmıştık ve bir cevherdik. Orada başsız ve ayaksızdık;
  • منبسط بودیم و یک جوهر همه ** بی‌‌سر و بی‌‌پا بدیم آن سر همه‌‌
  • Güneş gibi bir cevherdik, düğümsüz ve saftık, su gibi.
  • یک گهر بودیم همچون آفتاب ** بی‌‌گره بودیم و صافی همچو آب‌‌
  • O güzel ve lâtif nur surete gelince kale burçlarının gölgesi gibi sayı meydana çıktı.
  • چون به صورت آمد آن نور سره ** شد عدد چون سایه‌‌های کنگره‌‌
  • Mancınıkla burçları yıkın ki bu bölüğün arasından ayrılık kalksın.
  • کنگره ویران کنید از منجنیق ** تا رود فرق از میان این فریق‌‌
  • Mutlaka ben bunu açar, anlatırdım, fakat bir fikir bile sürçmesin, (bundan) korkarım. 690
  • شرح این را گفتمی من از مری ** لیک ترسم تا نلغزد خاطری‌‌