- Birinci padişahtan doğan kötü âdete bu padişah da ayak uydurdu.
- سنت بد کز شه اول بزاد ** این شه دیگر قدم بر وی نهاد
- Kim fena bir âdet koyarsa ona her an lânet gider durur.
- هر که او بنهاد ناخوش سنتی ** سوی او نفرین رود هر ساعتی
- İyiler gittiler, güzel usul ve âdetleri kaldı; kötü adamlardan da zulümler ve lânetler!
- نیکوان رفتند و سنتها بماند ** وز لئیمان ظلم و لعنتها بماند
- Kıyamete kadar o kötülerin cinsinden kim vücuda gelse yüzü o kötülüğedir. 745
- تا قیامت هر که جنس آن بدان ** در وجود آید بود رویش بدان
- Bu tatlı suyla tuzlu su; damar damardır. Halk arasında sûr üfürülünceye dek birbirine karışmadan böylece gider durur.
- رگ رگ است این آب شیرین و آب شور ** در خلایق میرود تا نفخ صور
- İyilere tatlı su miras kaldı. O ne mirasıdır? “Evras'nel kitab” mirası…
- نیکوان را هست میراث از خوشآب ** آن چه میراث است أورثنا الکتاب
- Dikkat edersen görür anlarsın ki taliplerin dileği Peygamberlik cevherinin şûleleridir, o şûleleri dilerler.
- شد نیاز طالبان ار بنگری ** شعلهها از گوهر پیغمبری
- Şûleler, mücevherlere tâbi olarak parıldar ve dönerler. Şûle, nereden çıkıyorsa, madeni neredeyse oraya gider.
- شعلهها با گوهران گردان بود ** شعله آن جانب رود هم کان بود
- Güneş, bir burçtan bir burca gidip durduğundan pencereye vuran ziyası da evin etrafında döner dolaşır. 750
- نور روزن گرد خانه میدود ** ز آنکه خور برجی به برجی میرود
- Kimin bir yıldızla alâka ve merbuyeti varsa o; kendi yıldızıyla döner, dolaşır, o yıldızın tesiri altındadır.
- هر که را با اختری پیوستگی است ** مر و را با اختر خود هم تگی است
- Talihli Zühre ise şevki, çalıp çağırmayı, aşkı diler, onlara adamakıllı meyli vardır.
- طالعش گر زهره باشد در طرب ** میل کلی دارد و عشق و طلب
- Kan dökücü huylu Mirrih’e mensup ise cenk, bühtan ve düşmanlık arar.
- ور بود مریخی خونریز خو ** جنگ و بهتان و خصومت جوید او
- Yıldızların ardında yıldızlar vardır ki onlarda ihtirak ve nahis olmaz.
- اخترانند از ورای اختران ** که احتراق و نحس نبود اندر آن
- Onlar, bu meşhur yedi kat gökten başka diğer göklerde seyir ve hareket ederler. 755
- سایران در آسمانهای دگر ** غیر این هفت آسمان معتبر
- Birbirlerine bitişik ve birbirlerinden ayrı olmayan bu yıldızlar, Tanrı nurlarının ışığında dururlar.
- راسخان در تاب انوار خدا ** نی بهم پیوسته نی از هم جدا
- Her kimin talihi o yıldızlardan olursa o kimsenin zatı, kâfirleri taşlayıp yakar.
- هر که باشد طالع او ز آن نجوم ** نفس او کفار سوزد در رجوم
- Onun hışmı, bazen galip gelen, bazen mağlûp olan ve tesiri böylece değişerek yürüyen Mirrih’in hışmına benzemez.
- خشم مریخی نباشد خشم او ** منقلب رو غالب و مغلوب خو
- Galip nur, noksandan ve karanlıktan emindir. Tanrı nurunun iki parmağı arasındadır.
- نور غالب ایمن از نقص و غسق ** در میان اصبعین نور حق
- O nuru, canlara Hak saçtı. Devletliler, onunla eteklerini doldurmuşlardır. 760
- حق فشاند آن نور را بر جانها ** مقبلان برداشته دامانها
- O nur saçısını bulan yüzünü Tanrı’nın gayrısından çevirmiştir.
- و آن نثار نور را وایافته ** روی از غیر خدا بر تافته
- Kimin aşk eteği yoksa o nur saçısından nasipsiz kalmıştır.
- هر که را دامان عشقی نابده ** ز آن نثار نور بیبهره شده
- Cüzülerin yüzü, külle doğrudur. Bülbüllerin aşkı güledir.
- جزوها را رویها سوی کل است ** بلبلان را عشق با روی گل است
- Öküzün rengini dışından, insanın rengini, sarı, kırmızı… her neyse içinden ara!
- گاو را رنگ از برون و مرد را ** از درون جو رنگ سرخ و زرد را
- İyi renkler, temizlik küpünden hâsıl olur. Çirkinlerin rengiyse, kirli kara sudan meydana gelir. 765
- رنگهای نیک از خم صفاست ** رنگ زشتان از سیاهآبهی جفاست
- O lâtif rengin adı “Sıbgatullah-Tanrı boyası” dır. Bu kirli rengin kokusu ise… Tanrı lânetidir.
- صبغة الله نام آن رنگ لطیف ** لعنة الله بوی این رنگ کثیف
- Denizden olan, yine denize gider; nerden gelmişse, yine oraya varır.
- آن چه از دریا به دریا میرود ** از همانجا کامد آن جا میرود
- Dağ başından, hızlı hızlı akan seller; bizim tenimizden de aşka karışık olarak akıp giden can, aslına gidip kavuşur!
- از سر که سیلهای تیز رو ** وز تن ما جان عشق آمیز رو
- Yahudi padişahının ateş yaktırması, ateşin yanına, kim puta secde ederse ateşten kurtuldu diye bir put diktirmesi
- آتش کردن پادشاه جهود و بت نهادن پهلوی آتش که هر که این بت را سجود کند از آتش برست
- O köpek Yahudi, bak, ne tedbirde bulundu? Ateşin yanına bir put dikti.
- آن جهود سگ ببین چه رای کرد ** پهلوی آتش بتی بر پای کرد
- “Kim bu puta taparsa kurtulur. Secde etmeyen, ateşin tam ortasına oturur” dedi. 770
- کان که این بت را سجود آرد برست ** ور نیارد در دل آتش نشست
- O, bu nefis putunun cezasını vermeyince nefis putundan, başka bir put doğdu.
- چون سزای این بت نفس او نداد ** از بت نفسش بتی دیگر بزاد
- Putların anası nefsinizin putudur. Çünkü o put yılan, bu put ejderhadır.
- مادر بتها بت نفس شماست ** ز آن که آن بت مار و این بت اژدهاست
- Nefis; demir ve taştan yapılan çakmaktır, put kıvılcımdır. O kıvılcım su ile söner.
- آهن و سنگ است نفس و بت شرار ** آن شرار از آب میگیرد قرار
- Fakat taş ve demir (çakmak), su ile söner mi? Âdemoğlu’nda, bu ikisi oldukça ne vakit ve nasıl emin olur?
- سنگ و آهن ز آب کی ساکنشود ** آدمی با این دو کی ایمن شود
- Put, bir testide gizli kara sudur. Nefsi, muhakkak olarak o kara suya pınar bil. 775
- بت سیاهآبهست در کوزه نهان ** نفس مر آب سیه را چشمه دان
- O, yontulmuş put, kara sel gibidir. Put yapan nefis, anayolda bir pınardır.
- آن بت منحوت چون سیل سیاه ** نفس بتگر چشمهای بر آب راه
- Bir taş parçası yüz testiyi kırar ama pınar suyu durmadan kaynar.
- صد سبو را بشکند یک پاره سنگ ** و آب چشمه میزهاند بیدرنگ
- Put kırmak kolay, gayet kolaydır. Fakat nefsi kolay görmek cahilliktir.
- بت شکستن سهل باشد نیک سهل ** سهل دیدن نفس را جهل است جهل
- Ey oğul, nefsin misal ve suretini istersen yedi kapılı cehennemin kıssasını oku!
- صورت نفس ار بجویی ای پسر ** قصهی دوزخ بخوان با هفت در
- Nefsin her anda hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun, Firavun’a uyanlarla boğulmuş! 780
- هر نفس مکری و در هر مکر ز آن ** غرقه صد فرعون با فرعونیان
- Mûsâ’nın Tanrısına ve Mûsâ’ya kaç; Firavun’luk ederek iman suyunu dökme!
- در خدای موسی و موسی گریز ** آب ایمان را ز فرعونی مریز
- Ahad ve Ahmed’e yapış, ey kardeş, ten Ebucehl’inden kurtul!
- دست را اندر احد و احمد بزن ** ای برادر واره از بو جهل تن
- O Yahudi padişahının, küçük bir çocukla bir kadını getirip, o çocuğu ateşe atması, çocuğun dile gelerek halkı ateşe atılmağa teşvik eylemesi
- به سخن آمدن طفل در میان آتش و تحریض کردن خلق را در افتادن به آتش
- O Yahudi, bir kadını çocuğuyla putun önüne getirdi, ateş yalımlanmıştı.
- یک زنی با طفل آورد آن جهود ** پیش آن بت و آتش اندر شعله بود
- Çocuğu, anasından alıp ateşe attı. Kadın korkup gönlünü imandan ayırdı.
- طفل از او بستد در آتش در فکند ** زن بترسید و دل از ایمان بکند
- Kadın, put önünde secde etmek isteyince çocuk ateş içinde “Ben ölmedim” diye haykırdı. 785
- خواست تا او سجده آرد پیش بت ** بانگ زد آن طفل إنی لم أمت
- “Ana, gel. Gerçi zahirde ateş içinde isem de ben burada iyiyim, hoşum.
- اندر آ ای مادر اینجا من خوشم ** گر چه در صورت میان آتشم
- Bu ateş; perde olarak zahirde bir gözbağıdır. Fakat hakikatte mana yakasından baş çıkarmış, zuhur etmiş bir rahmettir.
- چشم بند است آتش از بهر حجاب ** رحمت است این سر بر آورده ز جیب
- Ana, gel de Tanrı’nın burhanını gör ki bu suretle Hak haslarının zevk ve işaretini de göresin.
- اندر آ مادر ببین برهان حق ** تا ببینی عشرت خاصان حق
- Ana, hakikatte ateş olan, fakat zahiren suya benzeyen bir âlemden çık, bu ateşe gir de ateşe benzeyen suyu gör!
- اندر آ و آب بین آتش مثال ** از جهانی کاتش است آبش مثال
- Ateşe gir de ateş içinde gül ve yasemin bulan İbrahim’in sırlarını gör. 790
- اندر آ اسرار ابراهیم بین ** کاو در آتش یافت سرو و یاسمین
- Senden doğarken ölümü görüyordum, senden ayrılmaktan pek korkuyordum.
- مرگ میدیدم گه زادن ز تو ** سخت خوفم بود افتادن ز تو