English    Türkçe    فارسی   

1
813-862

  • Pişman olup “Ey Muhammed, affet! Ey Peygamber, sen, Minledün ilminden lütuflara mahzarsın.
  • Ben bilgisizlikten seninle alay ettim. Alay edilmeğe lâyık ben oldum” dedi.
  • Tanrı, bir kimsenin perdesini yırtmak isterse onu, temiz kişileri ta’netmeye meylettirir. 815
  • Tanrı, bir kimsenin ayıbını örtmek isterse o kimse ayıplı kimselerin ayıbı hakkında ses çıkaramaz olur.
  • Tanrı, yardım etmek dilerse bize yalvarmak ve münacatta bulunmak meylini verir.
  • Onun için ağlayan göz ne mübarektir. Onun aşkıyla yanıp kavrulan yürek ne mukaddestir.
  • Her ağlamanın sonu gülmektir. Sonunu gören adam, mübarek bir kuldur.
  • Akarsu neredeyse orası yeşerir; nerede gözyaşı dökülürse oraya rahmet nazil olur. 820
  • İnleyen dolap gibi gözü yaşlı ol ki can meydanında yeşillikler bitsin.
  • Ağlamak istersen gözyaşı dökenlere acı… Merhamete nail olmak istersen zayıflara merhamet et!
  • O Yahudi padişahının ateşe itap eylemesi
  • Padişah ateşe yüz çevirip dedi ki: “Ey sert huylu! Tabiatındaki o cihanı yakıcılık nerede?
  • Niye yakmıyorsun? Ne oldu senin hassan? Yoksa bizim talihimizden niyetin mi değişti?
  • Sen ateşe tapana bile lütfetmezsin. Sana tapmayan nasıl kurtuldu? 825
  • Ateş! Sen hiç sabırlı değildin. Niye yakmıyorsun, sebep ne, kadir mi değilsin?
  • Bu, gözbağı mı, yoksa akıl bağı mı? Böyle yücelmiş alev nasıl yakmaz?
  • Seni birisi büyüledi mi, yoksa bu simya mı? Yahut tabiatının değişmesi bizim talihimizden mi?
  • Ateş dedi ki: “Ey Şaman! Ben yine o ateşim. Hele bir içeri gel de benim hararetimi gör!
  • Benim tabiatım da değişmedi, unsurum da. Ben Tanrı kılıcıyım, izinle keserim. 830
  • Türkmen’in köpekleri, çadır kapısında misafire yaltaklanmış,
  • Ama çadır yanına yabancı biri uğrayacak olursa köpeklerden aslancasına hamleler görür.
  • Kullukta, ben köpekten aşağı değilim; Tanrı da hayat ve kudrette bir Türk’ten aşağı kalmaz.
  • Tabiat ateşi eğer seni gamlandırırsa o yakış, din sultanının emriyledir.
  • Tabiat ateşi eğer sana sevinç verirse ona o sevinci din sultanı verir. 835
  • Gam görünce istiğfar et. Çünkü gam, Halik emriyle tesir eder.
  • Tanrı isterse bizzat gam, neşe… Bizzat ayak bağı, azatlık ve hürriyet olur.
  • Rüzgâr, toprak, su, ateş; kölelerdir. Benimle, seninle ölüdürler. Hak’la diridirler, ancak onun emrini tutarlar.
  • Ateş, Tanrı huzurunda daima emre hazırdır, âşık gibi gece gündüz daima kıvranıp durmaktadır.
  • Taşı, demire vurunca kıvılcım sıçrar. Fakat kıvılcım (senin çakmağı çakmanla değil), Tanrı fermanıyla dışarıya ayak basar. 840
  • Zulüm demiriyle taşını birbirine vurma. Çünkü bu ikisi, erkek ve kadın gibi çocuk meydana getirirler.
  • Taş ve demir, sebepten ibarettir ama, ey iyi adam, sen daha ileriye bak!
  • Çünkü bu sebebi o sebep olmaksızın zuhura getirmiştir. Zâhiri sebep, hakikî sebep olmaksızın kendi kendine nasıl meydana gelir?
  • Enbiyaya rehber olan o sebepler, bu sebeplerden daha yüksektir.
  • Bu sebebi müessir bir hale getiren o sebeptir. Bazen da olur ki semeresiz ve âtıl kılar, hükümsüz bırakır. 845
  • Bu sebebe akıllar mahremdir. O sebeplerin mahremi de enbiyadır.
  • Arapça olan bu sebep ne demektir? Cevab ver ki resendir, iptir. O ip, bir kuyuya fen ile sarkıtılmıştır (T.M. 844)
  • Çıkrığın dönmesi, ipin sarılıp koy verilmesine sebeptir. Fakat çıkrığı döndüreni görmemek hatadır.
  • Dünyada bu sebep iplerini, sakın ha, sakın ha… bu başı dönmüş felekten bilme,
  • Ki felek gibi bomboş ve sersem bir halde kalmayasın; akılsızlıktan çıra gibi yanmayasın! 850
  • Rüzgâr Hal’kın emriyle ateş olur; her ikisi de Tanrı şarabıyla sarhoş olmuşlardır.
  • Ey oğul! Eğer gözünü açarsan hilim suyunun da, hışım ateşinin de Hak’tan olduğunu görürsün.
  • Rüzgârın canı Hakk’a vâkıf olmasaydı, Âd kavmini(müminlerden) nasıl ayırt ederdi?
  • Hûd Aleyhisselâm zamanında Âd kavmini helâk eden rüzgârın hikâyesi
  • Hûd, müminlerin bulundukları yerin çevresine bir çizgi çizdi. Rüzgâr, o araya gelince hafif ve lâtif bir halde esiyordu.
  • Çizgiden dışarıda olanların hepsini, havada parça parça ediyordu. 855
  • Şeybân-ı Râî de sürünün etrafında böyle apaçık bir çizgi çekerdi.
  • Cuma günü, namaz vakti Cuma namazına gidince kurtlar sürüye saldırmasın, yağmalamasınlar diye böyle yapardı.
  • Hiçbir kurt, çizgiden içeri girmezdi. Hiçbir koyun da çizgi dışına çıkmazdı.
  • Tanrı erinin dairesi, kurdun hırs yeline de set ve mânia olmuştu, koyunun hırs yeline de.
  • Böylece ecel rüzgârı da ariflere gül bahçelerinden esip gelen rüzgâr gibi lâtif ve hoştur. 860
  • Ateş, İbrahim’e diş geçiremedi. Çünkü Tanrı seçilmişiydi, onu nasıl ısırabilir?
  • Din erbabı da şehvet ateşinden yanmaz; hâlbuki başkalarını tâ yerin dibine geçirmiştir.