English    Türkçe    فارسی   

2
1055-1104

  • Allah’ın takdirini, kendi tedbirinden üstün gören kişi, nasıl olur da kendi tedbirleriyle gönlünü avutabilir? 1055
  • Aklına, tedbirine güvense tuzak içinde olduğu halde tuzak kurar, fakat canına andolsun, ne bu kurtulur, ne o!
  • Yüzlerce çayır, çimen bitse de, dökülse de sonun da yine Allah’ın ektiği çıkar!
  • Ekilmiş ekinin üstüne ekin ekerler ama bu ikincisi fânidir, ilki doğrudur, ilki yerindedir.
  • İlk ekin kemal bulur, seçilip toplanır. İkinci tohumsa bozulur, çürüyüp gider.
  • Sevgilinin huzurunda tedbirini terk et; filvaki tedbiri de onun tedbirinden, onun kaderinden doğmadır ya! 1060
  • Hakk’ın yücelttiği iş, işe yarar. Nihayet biten, ilk ekilendir.
  • Mademki sevgiliye esirsin, ey âşık ektiğini onun için ek!
  • Hırsız nefsin etrafında dolaşma, onun işine bulaşma. Bir iş, Hakk’ın işi değil mi? Hiçtir hiç!
  • Kıyamet günü gelmeden, gece hırsızı, mal sahibinin yanında rüsvay olmadan bu işten vazgeç.
  • Hilelerle, tedbirlerle çalınmış olan malın vebali adalet günü çalan adamın boynunda kalır. 1065
  • Yüz binlerce akıl, bir araya gelip onun tuzağına aykırı bir tuzak kurmak isterler, kurarlar da.
  • Kurdukları tuzağı pek kuvvetli pek yerinde ve kâfi bulurlar ama bir çöp parçası rüzgâra nasıl dayanabilir?
  • Eğer sen “Şu halde varlığın ne faydası var?” dersen senin bu sualinde fayda var mı inatçı adam?
  • Sualinde fayda yoksa bu abes ve faydasız suali niye dinleyeyim?
  • Eğer birçok faydaları varsa neden bu cihan faydasız olsun öyle ise? 1070
  • Cihan, bir cihetten faydasız, başka bir cihetten faydalarla dopdoludur.
  • Sana faydalı olan şey, bana faydasızsa. Mademki sence faydalı, onun yapmaktan geri durma.
  • Yusuf’un güzelliği kardeşlerince abesti, lüzumsuzdu.. Fakat bütün bir âleme faydalıydı.
  • Davut’un sesi kadar güzeldi ama güzel sesten anlamayanlar dinlemek istemezlerdi.
  • Nil nehrinin suyu, Abıhayattan daha hoştu, daha feyizliydi. Fakat nasipsiz ve münkir olanlara kandı. 1075
  • Şehitlik, mümin için hayattır, münafık için ölüm ve çürüme!
  • Âlemde bir sürü halkın mahrum olmadığı bir nimet var mı? Söyle.
  • Şekerden öküze, eşeğe ne fayda var? Her canın başka bir gıdası vardır.
  • Fakat o gıda, gıdalanan kişiye arızî ise ona nasihat etmek de onu doğru yola getirmek demektir.
  • Birisi hastalık dolayısıyla toprak yemeyi sevse toprağı, kendisine gıda sanır ama, 1080
  • Asıl gıdasını unutmuş, hastalık yüzünden alıştığı gıdaya yüz tutmuştur.
  • Şerbeti bırakmıştır da zehir yemektedir. Hastalık yüzünden alıştığı gıda kendisine tatlı gelmiştir.
  • İnsanın asli gıdası Allah nurudur; ona hayvan gıdası lâyık değil!
  • Fakat gönül, hastalık yüzünden bu gıdaya düşmüştür; gece gündüz bu suyu içmekte, bu toprağı yemektedir.
  • Bu gıdayı yiyen kişinin yüzü sapsarıdır. Ayağı tutmaz kalbi helacana uğrar. Nerede yol, yol olan göklerin gıdası nerede bu? 1085
  • O, gıda devletin has kullarına mahsustur. O, boğazsız aletsiz yenir.
  • Güneşin gıdası, Arş nurundandır, hasetçinin, Şeytan’ın gıdası ferş dumanından!
  • Allah, şehitler için “ Onlar rızıklanırlar” buyurdu. O, gıda için ne ağız vardır, ne tabak!
  • Gönül, her dosttan bir gıda ile gıdalanır, her bilgiden bir lezzet alır.
  • Her insanın sureti, bir kâseye benzer. Göz de suretinin manasına ait bir duygu âletidir. 1090
  • Herkesin yüzünden bir şey yemekte, her buluştuğundan bir şey almaktasın.
  • Yıldız, yıldızla kırân etti mi mutlaka her ikisine uygun bir şey doğar.
  • Erkekle kadının buluşmasından çocuk doğduğu gibi, taşla demirin birleşmesinden de kıvılcım meydana gelir.
  • Toprağın, yağmurla kırânı, meyveleri, yeşillikleri, çiçekleri bitirir.
  • İnsan, yeşilliğe baksa gönlü hoşlanır, gamı gider, neşelenir. 1095
  • Canımız neşelenirse bizden iyilikler, ihsanlar doğar.
  • Güzelce, dilediğimiz gibi gezdik, eğlendik mi karnımız acıkır, iştahımız artar.
  • Rengin kızarması karanlıktandır. Kan da hoş ve gül renkli güneştendir.
  • Renklerin en güzeli kırmızı renktir. O renk de güneştendir, güneşten meydana gelir.
  • Zuhale karîn olan her yer çoraklaşır, oraya ekin ekilemez. 1100
  • Bir şeyin bir şeyle birleşmesi, kuvvetin halindeki fiili meydana çıkarır; Şeytan’ın münafıkla birleşmesi gibi.
  • Bu manalara, dokuzuncu kat gökten yüce derecesiz dereceler, mekânsız yücelikler vardır.
  • Halkın makamı, derecesi ariyettir. Fakat Emir Âlemi olan Melekût diyarının makam ve derecesi aslidir.
  • Hâlbuki halk, makam ve derece için aşağılıklara katlanır, bayağı hallere düşer, yücelik ümidiyle horluktan lezzet alır, hoşlanır!