Oruç ayının hilâlini görüp kutlulanmak, onu hayra yormak istiyorlardı. Birisi “ Ey Ömer, işte hilâl” dedi.
تا هلال روزه را گیرند فال ** آن یکی گفت ای عمر اینک هلال
Ömer gökyüzüne baktıysa da ayı göremedi. “ Bu ay senin hayalinden meydana geldi.
چون عمر بر آسمان مه را ندید ** گفت کاین مه از خیال تو دمید
Yoksa ben, gökleri senden daha iyi görürüm. Tertemiz hilâli nasıl olur da görmem? 115
ور نه من بیناترم افلاک را ** چون نمیبینم هلال پاک را
Elini ısla da kaşını sıvazla. Ondan sonra hilâle bak!” dedi.
گفت تر کن دست و بر ابرو بمال ** آن گهان تو بر نگر سوی هلال
Adam elini ıslayıp kaşını sıvazlayınca ayı göremedi. “ Padişahım, ay yok görünmez oldu” dedi.
چون که او تر کرد ابرو مه ندید ** گفت ای شه نیست مه شد ناپدید
Ömer dedi ki: “Evet, kaşının kılı seni şüphelendirdi; yaydan sana bir ok attı”.
گفت آری موی ابرو شد کمان ** سوی تو افکند تیری از گمان
Onun yolunu bir eğri kıl kesti, o yüzden ayı gördüm diye davaya kalkıştı.
چون یکی مو کج شد او را راه زد ** تا به دعوی لاف دید ماه زد
Bir eğri kıl gökyüzüne perde olursa bütün vücudun eğri olunca halin ne olur? 120
موی کج چون پردهی گردون بود ** چون همه اجزات کج شد چون بود
Her cüz’ünü doğrulara uyup doğrult. Ey doğru yola giden, o eşikten baş çekme!
راست کن اجزات را از راستان ** سر مکش ای راست رو ز آن آستان
Teraziyi, terazi doğrulttuğu gibi terazinin değerini azaltan da yine terazidir.
هم ترازو را ترازو راست کرد ** هم ترازو را ترازو کاست کرد
Doğru olmayanlarla tartılan eksikliğe düşer, aklı şaşar kalır.
هر که با ناراستان هم سنگ شد ** در کمی افتاد و عقلش دنگ شد
Yürü, kâfirlere karşı şiddetli ol; ağyarın dostluğuna toprak saç!
رو أشداء علی الکفار باش ** خاک بر دل داری اغیار پاش
Ağyarın başına kılıç kesil; kendine gel; tilkilik etme, aslan ol. 125
بر سر اغیار چون شمشیر باش ** هین مکن روباه بازی شیر باش
Ki dostlar gayretleri yüzünden senden kesilmesinler! Çünkü o dikenler, bu güle düşmandır.
تا ز غیرت از تو یاران نگسلند ** ز آنکه آن خاران عدوی این گلند
Ateşe üzerlik tohumu serper gibi kurtların başına ateş serp; çünkü o kurtlar, Yusuf’un düşmanlarıdır.
آتش اندر زن به گرگان چون سپند ** ز آن که آن گرگان عدوی یوسفند
Kendine gel, Şeytan sana “babasının canı” der bu suretle o lain seni aldatır.
جان بابا گویدت ابلیس هین ** تا به دم بفریبدت دیو لعین
Bu kara yüzlü, babana da bu şeytanlığı yaptı. Âdem’i de mat etti.
این چنین تلبیس با بابات کرد ** آدمی را این سیه رخ مات کرد
Bu kuzgun, satranç başın da çeviktir. Yarı uykulu gözle kuzgunu doğan görme! 130
بر سر شطرنج چست است این غراب ** تو مبین بازی به چشم نیم خواب
Çünkü o kadar çok oyunlar bilir ki boğazında bir çöp gibi kalakalır.
ز آن که فرزین بندها داند بسی ** که بگیرد در گلویت چون خسی
Onun çöpü boğazlarda durur. O çöp nedir? Mevki ve mal sevdası.
در گلو ماند خس او سالها ** چیست آن خس مهر جاه و مالها
Ey kararsız kişi, mal çöpten ibarettir. Ama boğazındaysa Abıhayatı içirmez.
مال خس باشد چو هست ای بیثبات ** در گلویت مانع آب حیات
Malını, düzenbaz bir düşman çalacak olsa bir yol keseni, başka bir yol kesen dolandırmış demektir.
گر برد مالت عدوی پر فنی ** ره زنی را برده باشد ره زنی
Bir yılancının başka bir yılancıdan yılan çalması
دزدیدن مارگیر ماری را از مارگیری دیگر
Bir hırsızcağız, bir yılan oynatıcısının yılanını çaldı. Aptallığından onu ganimet saymaktaydı. 135
دزدکی از مارگیری مار برد ** ز ابلهی آن را غنیمت میشمرد
Yılancı, yılanın zehirlemesinden kurtuldu. Yılan da hırsızını ağlatıp inleterek öldürdü.
وارهید آن مارگیر از زخم مار ** مار کشت آن دزد او را زار زار
Yılancı, o ölü adamı görüp tanıdı, “Onu benim yılanım öldürdü, canından etti.
مارگیرش دید پس بشناختش ** گفت از جان مار من پرداختش
Hırsızı bulayım da yılanımı ondan alayım diye dua edip duruyordum, gönlüm yılanımı bulmayı istiyordu.
در دعا میخواستی جانم از او ** کش بیابم مار بستانم از او
Allah’a şükürolsun ki o dua kabul edilmedi. Ben duamın kabul edilmeyişini ziyan sandım ama bana faydaymış” dedi.
شکر حق را کان دعا مردود شد ** من زیان پنداشتم آن سود شد
Nice dualar vardır ki ziyanın, helâk olmanın ta kendisidir. Pak Allah, onları kereminden kabul etmez. 140
بس دعاها کان زیان است و هلاک ** وز کرم مینشنود یزدان پاک
İsa Aleyhisselâm’ın yoldaşının İsa’dan kemikleri diriltmesini istemesi
التماس کردن همراه عیسی علیه السلام زنده کردن استخوانها را از او
İsa ile bir ahmak yoldaş oldu. Gözüne yol üstünde ölü kemikleri erişince,
گشت با عیسی یکی ابله رفیق ** استخوانها دید در حفرهی عمیق
Yoldaş, ölüleri diriltmek için okuduğun o yüce adı,
گفت ای همراه آن نام سنی ** که بدان تو مرده را زنده کنی
Bana da mutlaka öğret de bir iyilikte bulunayım, o adı okuyup kemiklere can vereyim” dedi.
مر مرا آموز تا احسان کنم ** استخوانها را بدان با جان کنم
İsa dedi ki: ”Sus! Bu senin işin değil. Senin nefeslerinin, senin sözünün harcı değil!
گفت خامش کن که آن کار تو نیست ** لایق انفاس و گفتار تو نیست
Nefesin yağmurlardan daha arı, duru olması, o nefes sahiplerinin meleklerden daha idrakli bulunması lâzımdır. 145
کان نفس خواهد ز باران پاکتر ** وز فرشته در روش دراکتر
Âdem, ömürlerce yandı, yakıldı da arındı; felekler hazinesine emin oldu.
عمرها بایست تا دم پاک شد ** تا امین مخزن افلاک شد
Sen de sağ eline bir sopa aldın ama senin elin nerede, Musa’nın eli nerede,”
خود گرفتی این عصا در دست راست ** دست را دستان موسی از کجاست
O ahmak, ”Benim sırlara kabiliyetim yoksa o adı bu kemiklere sen oku!” dedi.
گفت اگر من نیستم اسرار خوان ** هم تو بر خوان نام را بر استخوان
İsa dedi ki: “Yarabbi, bunlar ne sırlardır? Bu ahmağın bu mücadeleye girişmesi nedendir?
گفت عیسی یا رب این اسرار چیست ** میل این ابله در این بیگار چیست
Bu hasta, nasıl oluyor da kendi derdiyle uğraşmıyor? Bu murdar herif neye kendi canının derdine düşmüyor? 150
چون غم خود نیست این بیمار را ** چون غم جان نیست این مردار را
Kendi ölüsünü bıraktı da yabancı ölüyü diriltmeye kalkıştı!”
مردهی خود را رها کرده ست او ** مردهی بیگانه را جوید رفو
Allah, ”Gerilemede gerilemeyi arar. Diken eken ancak yeşermiş taze diken elde edebilir.
گفت حق ادبارگر ادبار جوست ** خار روییده جزای کشت اوست
Dünyada diken eken kişi, sakın ektiğin dikeni gül bahçesinde arama!
آن که تخم خار کارد در جهان ** هان و هان او را مجو در گلستان
O, eline gül bile alsa diken olur. Bir dost varsa dost, yılan kesilir.
گر گلی گیرد به کف خاری شود ** ور سوی یاری رود ماری شود
O şaki kötülüklerden çekinen kişinin kimyası hilâfına zehir ve yılan kimyasıdır(her şeyi zehirler, her şey ona karşı yılan haline gelir). 155
کیمیای زهر و مار است آن شقی ** بر خلاف کیمیای متقی
Sofinin hizmetçiye hayvanı tımar ettirmesini söylemesi, hizmetçinin de “Lâhavle” demesi
اندرز کردن صوفی خادم را در تیمار داشت بهیمه و لاحول گفتن خادم
Bir sofi seyahate çıktı, döne dolaşa bir gece bir tekkeye konuk oldu.
صوفیی میگشت در دور افق ** تا شبی در خانقاهی شد قنق
Bir hayvanı, vardı ahıra bağladı. Kendisi dostlarla, sofanın başköşesine geçip oturdu.
یک بهیمه داشت در آخر ببست ** او به صدر صفه با یاران نشست
Arkadaşlarıyla murakabeye daldı. Murakabede sevgilinin huzuru, adamın önünde bir defter haline gelir (Allah’ın manevi huzuruna varılır, bütün hakikatler o huzurda okunur)
پس مراقب گشت با یاران خویش ** دفتری باشد حضور یار بیش
Sofinin defteri, harflerin yazılmasından meydana gelen karalama değildir. Ancak kar gibi bembeyaz ve temiz gönüldür.
دفتر صوفی سواد حرف نیست ** جز دل اسپید همچون برف نیست
Âlimin azığı ve sermayesi, kalemden meydana gelen eserlerdir. Sofinin azığı ve sermayesi nedir? Ayak izleri! 160
زاد دانشمند آثار قلم ** زاد صوفی چیست آثار قدم
Sofi; av peşine düşen, ceylanın ayak izlerini görüp onları izleyen avcıya benzer.
همچو صیادی سوی اشکار شد ** گام آهو دید بر آثار شد
Bir müddet ceylanın ayak izleri işe yarar. Ondan sonra ise esasen ahudaki misk kokusu, yolu gösterir.
چند گاهش گام آهو در خور است ** بعد از آن خود ناف آهو رهبر است