- Çünkü gençlik çağı, yemyeşil, terütaze bir bahçe gibi esirgemeksizin meyveleri yetiştirir.
- و آن جوانی همچو باغ سبز و تر ** میرساند بیدریغی بار و بر
- Genç adamın kuvvet ve şehvet çeşmeleri akıp durur. Bedenin zeminini onlarla yeşertir.
- چشمههای قوت و شهوت روان ** سبز میگردد زمین تن بدان
- Gençlik; mamur, tavanı adamakıllı yüksek, dört duvarı sapasağlam bir eve benzer.
- خانهی معمور و سقفش بس بلند ** معتدل ارکان و بیتخلیط و بند
- Ne mutlu o kişiye ki ihtiyarlık günleri gelip çatmadan, boynunu liften yapılmış iple bağlamadan… 1220
- پیش از آن که ایام پیری در رسد ** گردنت بندد به حبل من مسد
- Toprak çoraklaşıp akmadan, kaymadan işini başarmıştır. Çünkü çorak yerden güzel nebatat asla yetişmez.
- خاک شوره گردد و ریزان و سست ** هرگز از شوره نبات خوش نرست
- İhtiyarın gücü, kuvveti kesilir, şehvet suyu akmaz olur. Kendisinden de faydalanmaz, başkalarına da faydası dokunmaz.
- آب زور و آب شهوت منقطع ** او ز خویش و دیگران نامنتفع
- Kaşları eyer kuskunu gibi aşağı düşer, gözü yaşarır, görmez olur.
- ابروان چون پالدم زیر آمده ** چشم را نم آمده تاری شده
- Yüzü buruşur, kertenkele sırtına döner. Söz söyleyemez, tat alamaz olur, dişleri bir şey kesmez bir hale gelir.
- از تشنج رو چو پشت سوسمار ** رفته نطق و طعم و دندانها ز کار
- Gün geçip gitmiş, akşam çağı gelip çatmış, leş gibi beden topallamakta, yolsa uzun. İş görülecek yer yıkık iş işten geçmiş.. 1225
- روز بیگه لاشه لنگ و ره دراز ** کارگه ویران عمل رفته ز ساز
- Kötü huyların kökleri kuvvetlenmiş, onu kökünden söküp çıkarma kuvveti de azalmış!
- بیخهای خوی بد محکم شده ** قوت بر کندن آن کم شده
- Valinin, yola diken ekene “Yola diktiğin dikenleri sök” diye emir vermesi
- فرمودن والی آن مرد را که این خار بن را که نشاندهای بر سر راه بر کن
- Bu iş, o tatlı sözlü, fakat kötü huylu adamın yol üstüne diken dikmesine benzer.
- همچو آن شخص درشت خوش سخن ** در میان ره نشاند او خار بن
- Yoldan geçenler ona darılmaya başladılar, bu dikenleri sök diye bir hayli söylediler, fakat fayda etmedi.
- ره گذریانش ملامتگر شدند ** بس بگفتندش بکن این را نکند
- Her an o dikenler çoğalmakta, halkın ayağı dikenler yüzünden kanamaktaydı.
- هر دمی آن خار بن افزون شدی ** پای خلق از زخم آن پر خون شدی
- Halkın elbisesi dikenlerden yırtılmakta, yoksulların ayakları paramparça olmaktaydı. 1230
- جامههای خلق بدریدی ز خار ** پای درویشان بخستی زار زار
- Vali, ona “Mutlaka bunları sök” dedikçe. “ Evet, bir gün sökerim” diyordu.
- چون به جد حاکم بدو گفت این بکن ** گفت آری بر کنم روزیش من
- Bir müddet “Yarın, yarın” diye vade verip durdu. Bu müddet için de diktiği dikenler kökleşti, kuvvetlendi.
- مدتی فردا و فردا وعده داد ** شد درخت خار او محکم نهاد
- Vali, bir gün “ Ey vadin de durmayan, beri gel, emrettiğimiz işi sürüncemede bırakma” dedi.
- گفت روزی حاکمش ای وعده کژ** پیش آ در کار ما وا پس مغژ
- Adam dedi ki: Babacığım, bir hayli gün var, bugün olmazsa yarın! ”Vali “ Hayır, acele davran, işi savsaklama.
- گفت الایام یا عم بیننا ** گفت عجل لا تماطل دیننا
- Sen bu işi yarın görürüm diyorsun ama şunu bil ki gün geçtikçe, 1235
- تو که میگویی که فردا این بدان ** که به هر روزی که میآید زمان
- O dikenler daha ziyade yeşeriyor, dikeni sökecek de ihtiyarlayıp âciz bir hale geliyor.
- آن درخت بد جوانتر میشود ** وین کننده پیر و مضطر میشود
- Diken kuvvetlenmekte, büyümekte, diken sökecekse ihtiyarlamakta, kuvvetten düşmekte.
- خار بن در قوت و برخاستن ** خار کن در پیری و در کاستن
- Diken her gün, her an yeşerip tazelenmekte. Diken her gün perişan bir hale gelmekte, kuruyup kalmakta!
- خار بن هر روز و هر دم سبز و تر ** خار کن هر روز زار و خشکتر
- O daha ziyade gençleşiyor, sen daha fazla ihtiyarlıyorsun. Çabuk ol, zamanını geçirme” dedi.
- او جوانتر میشود تو پیرتر ** زود باش و روزگار خود مبر
- Her kötü huyunu bir diken bil; dikenler kaç keredir senin ayağını zedelemekte. 1240
- خار بن دان هر یکی خوی بدت ** بارها در پای خار آخر زدت
- Nice defalardır kötü huydan perişan bir hale düştün. Fakat duygun yok ki. Pek duygusuzlaştın.
- بارها از خوی خود خسته شدی ** حس نداری سخت بیحس آمدی
- Çirkin huyundan başkalarını, zarara soktuğundan başkalarına mazarrat verdiğinden,
- گر ز خسته گشتن دیگر کسان ** که ز خلق زشت تو هست آن رسان
- Gafilsen hiç olmazsa kendi yaraladığını bilirsin ya. Sen hem kendine azapsın, hem başkalarına!
- غافلی باری ز زخم خود نهای ** تو عذاب خویش و هر بیگانهای
- Ya baltayı al, ercesine vur, Ali gibi bu Hayber kapısını kopar.
- یا تبر برگیر و مردانه بزن ** تو علیوار این در خیبر بکن
- Yahut bu dikeni gülfidanına ulaştır, sevgilinin nurunu nâra kavuştur? 1245
- یا به گلبن وصل کن این خار را ** وصل کن با نار نور یار را
- Da onun nuru senin ateşini söndürsün; vuslatı, dikenini gül bahçesi haline getirsin.
- تا که نور او کشد نار تو را ** وصل او گلشن کند خار تو را
- Sen cehenneme benziyorsun, o ise mümindir. Mümine ateşi söndürmek imkânı var .
- تو مثال دوزخی او مومن است ** کشتن آتش به مومن ممکن است
- Mustafa, cehennemin sözünü naklederek buyurdu ki: “ Cehennem, korkusundan mümine yalvararak,
- مصطفی فرمود از گفت جحیم ** کاو به مومن لابه گر گردد ز بیم
- “Padişahım, çabuk geç, Nurun, ateşimi söndürecek” der.
- گویدش بگذر ز من ای شاه زود ** هین که نورت سوز نارم را ربود
- Şu halde ateşi helâk eden, müminin nurudur. Çünkü bir şeyi zıddından başka bir şeyle gidermek imkânsızdır. 1250
- پس هلاک نار نور مومن است ** ز انکه بیضد دفع ضد لا یمکن است
- Adalet gününde ateş, nurun zıddıdır, zira ateş kahırdan meydana gelmedir, nur, ihsan ve fazıldan.
- نار ضد نور باشد روز عدل ** کان ز قهر انگیخته شد این ز فضل
- Ateşin şerrini defetmek istiyorsan ateşin gönlüne rahmet suyunu saç!
- گر همیخواهی تو دفع شر نار ** آب رحمت بر دل آتش گمار
- O rahmet suyunun kaynağı mümindir. Âbıhayat, ihsan sahibinin pak ruhudur.
- چشمهی آن آب رحمت مومن است ** آب حیوان روح پاک محسن است
- Nefsin ondan kaçmakta. Çünkü sen ateştensin, o su, ırmak suyu.
- بس گریزان است نفس تو از او ** ز انکه تو از آتشی او آب جو
- Ateş, sudan söndüğündendir ki sudan kaçmaktadır. 1255
- ز آب آتش ز آن گریزان میشود ** کاتشش از آب ویران میشود
- Senin duygun, fikrin hep ateşten. Şeyhin duygusu ve fikri ise o güzel nur.
- حس و فکر تو همه از آتش است ** حس شیخ و فکر او نور خوش است
- Onun nur suyu ateşe damladı mı ateşten cız, cız sesi çıkmaya başlar.
- آب نور او چو برآتش چکد ** چک چک از آتش بر آید بر جهد
- O cızladıkça sen ona “ Öl, bit” de ki, bu nefis cehennemin sönsün.
- چون کند چک چک تو گویش مرگ و درد ** تا شود این دوزخ نفس تو سرد
- Sönsün ki senin gül bahçeni yakmasın; senin adalet ve ihsanını söndürmesin.
- تا نسوزد او گلستان تو را ** تا نسوزد عدل و احسان تو را
- O söndükten sonra ne dikersen biter… Lâleler, ak güller, marsamalar çıkar. 1260
- بعد از آن چیزی که کاری بردهد ** لاله و نسرین و سیسنبردهد
- Yine doğru yoldan alabildiğine gidiyoruz. Hocam, dön geri, yolumuz nerede?
- باز پهنا میرویم از راه راست ** باز گرد ای خواجه راه ما کجاست
- Şunu anlatıyorduk: Hasetçi adam, senin eşeğin topal, konak yeri de adamakıllı uzak.
- اندر آن تقریر بودیم ای حسود ** که خرت لنگ است و منزل دور زود
- Yıl geçti, ekin vakti değil. Yüz karalığından, kötü işten başka da mahsul yok.
- سال بیگه گشت وقت کشت نی ** جز سیه رویی و فعل زشت نی
- Ten ağacına kurt düştü. Onu söküp ateşe atmak lâzım.
- کرم در بیخ درخت تن فتاد ** بایدش بر کند و در آتش نهاد
- Yolcu, kendine gel, kendine… Vakit geçti, ömür güneşi kuyuya doğruldu. 1265
- هین و هین ای راه رو بیگاه شد ** آفتاب عمر سوی چاه شد
- Bu iki günceğizinde olsun, kuvvetin varken kocalığını Hak yoluna sarf et.
- این دو روزک را که زورت هست زود ** پیر افشانی بکن از راه جود