English    Türkçe    فارسی   

2
1225-1274

  • Gün geçip gitmiş, akşam çağı gelip çatmış, leş gibi beden topallamakta, yolsa uzun. İş görülecek yer yıkık iş işten geçmiş.. 1225
  • Kötü huyların kökleri kuvvetlenmiş, onu kökünden söküp çıkarma kuvveti de azalmış!
  • Valinin, yola diken ekene “Yola diktiğin dikenleri sök” diye emir vermesi
  • Bu iş, o tatlı sözlü, fakat kötü huylu adamın yol üstüne diken dikmesine benzer.
  • Yoldan geçenler ona darılmaya başladılar, bu dikenleri sök diye bir hayli söylediler, fakat fayda etmedi.
  • Her an o dikenler çoğalmakta, halkın ayağı dikenler yüzünden kanamaktaydı.
  • Halkın elbisesi dikenlerden yırtılmakta, yoksulların ayakları paramparça olmaktaydı. 1230
  • Vali, ona “Mutlaka bunları sök” dedikçe. “ Evet, bir gün sökerim” diyordu.
  • Bir müddet “Yarın, yarın” diye vade verip durdu. Bu müddet için de diktiği dikenler kökleşti, kuvvetlendi.
  • Vali, bir gün “ Ey vadin de durmayan, beri gel, emrettiğimiz işi sürüncemede bırakma” dedi.
  • Adam dedi ki: Babacığım, bir hayli gün var, bugün olmazsa yarın! ”Vali “ Hayır, acele davran, işi savsaklama.
  • Sen bu işi yarın görürüm diyorsun ama şunu bil ki gün geçtikçe, 1235
  • O dikenler daha ziyade yeşeriyor, dikeni sökecek de ihtiyarlayıp âciz bir hale geliyor.
  • Diken kuvvetlenmekte, büyümekte, diken sökecekse ihtiyarlamakta, kuvvetten düşmekte.
  • Diken her gün, her an yeşerip tazelenmekte. Diken her gün perişan bir hale gelmekte, kuruyup kalmakta!
  • O daha ziyade gençleşiyor, sen daha fazla ihtiyarlıyorsun. Çabuk ol, zamanını geçirme” dedi.
  • Her kötü huyunu bir diken bil; dikenler kaç keredir senin ayağını zedelemekte. 1240
  • Nice defalardır kötü huydan perişan bir hale düştün. Fakat duygun yok ki. Pek duygusuzlaştın.
  • Çirkin huyundan başkalarını, zarara soktuğundan başkalarına mazarrat verdiğinden,
  • Gafilsen hiç olmazsa kendi yaraladığını bilirsin ya. Sen hem kendine azapsın, hem başkalarına!
  • Ya baltayı al, ercesine vur, Ali gibi bu Hayber kapısını kopar.
  • Yahut bu dikeni gülfidanına ulaştır, sevgilinin nurunu nâra kavuştur? 1245
  • Da onun nuru senin ateşini söndürsün; vuslatı, dikenini gül bahçesi haline getirsin.
  • Sen cehenneme benziyorsun, o ise mümindir. Mümine ateşi söndürmek imkânı var .
  • Mustafa, cehennemin sözünü naklederek buyurdu ki: “ Cehennem, korkusundan mümine yalvararak,
  • “Padişahım, çabuk geç, Nurun, ateşimi söndürecek” der.
  • Şu halde ateşi helâk eden, müminin nurudur. Çünkü bir şeyi zıddından başka bir şeyle gidermek imkânsızdır. 1250
  • Adalet gününde ateş, nurun zıddıdır, zira ateş kahırdan meydana gelmedir, nur, ihsan ve fazıldan.
  • Ateşin şerrini defetmek istiyorsan ateşin gönlüne rahmet suyunu saç!
  • O rahmet suyunun kaynağı mümindir. Âbıhayat, ihsan sahibinin pak ruhudur.
  • Nefsin ondan kaçmakta. Çünkü sen ateştensin, o su, ırmak suyu.
  • Ateş, sudan söndüğündendir ki sudan kaçmaktadır. 1255
  • Senin duygun, fikrin hep ateşten. Şeyhin duygusu ve fikri ise o güzel nur.
  • Onun nur suyu ateşe damladı mı ateşten cız, cız sesi çıkmaya başlar.
  • O cızladıkça sen ona “ Öl, bit” de ki, bu nefis cehennemin sönsün.
  • Sönsün ki senin gül bahçeni yakmasın; senin adalet ve ihsanını söndürmesin.
  • O söndükten sonra ne dikersen biter… Lâleler, ak güller, marsamalar çıkar. 1260
  • Yine doğru yoldan alabildiğine gidiyoruz. Hocam, dön geri, yolumuz nerede?
  • Şunu anlatıyorduk: Hasetçi adam, senin eşeğin topal, konak yeri de adamakıllı uzak.
  • Yıl geçti, ekin vakti değil. Yüz karalığından, kötü işten başka da mahsul yok.
  • Ten ağacına kurt düştü. Onu söküp ateşe atmak lâzım.
  • Yolcu, kendine gel, kendine… Vakit geçti, ömür güneşi kuyuya doğruldu. 1265
  • Bu iki günceğizinde olsun, kuvvetin varken kocalığını Hak yoluna sarf et.
  • Elinde kalan şu kadarcık tohumu olsun ek de bu iki anlık müddetten uzun bir ömür bitsin.
  • Bu aydın çırağ sönmeden kendine gel de hemen fitilini düzelt, yağını tazele.
  • Yarın yaparım deme. Nice yarınlar geçti. Ekin zamanı tamamıyla geçmesin ,agâh ol!
  • Nasihatimi dinle: Ten, kuvvetli bir bağdır. Yeniyi istiyorsan, eskiden soyun! 1270
  • Dudağını yum, altın dolu avucunu aç. Ten nekesliğini bırak, cömertliği ele al.
  • Cömertlik, şehvetleri, lezzetleri terk etmedir. Şehvet yüzünden düşen kalkmamıştır.
  • Bu cömertlik, cennet selvisinin bir dalıdır. Yazıklar olsun böyle bir dalı elinden bırakana.
  • Bu heva ve hevesi bırakma, sapasağlam bir iptir. Bu dal, canı göğe çeker.