English    Türkçe    فارسی   

2
1243-1292

  • Gafilsen hiç olmazsa kendi yaraladığını bilirsin ya. Sen hem kendine azapsın, hem başkalarına!
  • Ya baltayı al, ercesine vur, Ali gibi bu Hayber kapısını kopar.
  • Yahut bu dikeni gülfidanına ulaştır, sevgilinin nurunu nâra kavuştur? 1245
  • Da onun nuru senin ateşini söndürsün; vuslatı, dikenini gül bahçesi haline getirsin.
  • Sen cehenneme benziyorsun, o ise mümindir. Mümine ateşi söndürmek imkânı var .
  • Mustafa, cehennemin sözünü naklederek buyurdu ki: “ Cehennem, korkusundan mümine yalvararak,
  • “Padişahım, çabuk geç, Nurun, ateşimi söndürecek” der.
  • Şu halde ateşi helâk eden, müminin nurudur. Çünkü bir şeyi zıddından başka bir şeyle gidermek imkânsızdır. 1250
  • Adalet gününde ateş, nurun zıddıdır, zira ateş kahırdan meydana gelmedir, nur, ihsan ve fazıldan.
  • Ateşin şerrini defetmek istiyorsan ateşin gönlüne rahmet suyunu saç!
  • O rahmet suyunun kaynağı mümindir. Âbıhayat, ihsan sahibinin pak ruhudur.
  • Nefsin ondan kaçmakta. Çünkü sen ateştensin, o su, ırmak suyu.
  • Ateş, sudan söndüğündendir ki sudan kaçmaktadır. 1255
  • Senin duygun, fikrin hep ateşten. Şeyhin duygusu ve fikri ise o güzel nur.
  • Onun nur suyu ateşe damladı mı ateşten cız, cız sesi çıkmaya başlar.
  • O cızladıkça sen ona “ Öl, bit” de ki, bu nefis cehennemin sönsün.
  • Sönsün ki senin gül bahçeni yakmasın; senin adalet ve ihsanını söndürmesin.
  • O söndükten sonra ne dikersen biter… Lâleler, ak güller, marsamalar çıkar. 1260
  • Yine doğru yoldan alabildiğine gidiyoruz. Hocam, dön geri, yolumuz nerede?
  • Şunu anlatıyorduk: Hasetçi adam, senin eşeğin topal, konak yeri de adamakıllı uzak.
  • Yıl geçti, ekin vakti değil. Yüz karalığından, kötü işten başka da mahsul yok.
  • Ten ağacına kurt düştü. Onu söküp ateşe atmak lâzım.
  • Yolcu, kendine gel, kendine… Vakit geçti, ömür güneşi kuyuya doğruldu. 1265
  • Bu iki günceğizinde olsun, kuvvetin varken kocalığını Hak yoluna sarf et.
  • Elinde kalan şu kadarcık tohumu olsun ek de bu iki anlık müddetten uzun bir ömür bitsin.
  • Bu aydın çırağ sönmeden kendine gel de hemen fitilini düzelt, yağını tazele.
  • Yarın yaparım deme. Nice yarınlar geçti. Ekin zamanı tamamıyla geçmesin ,agâh ol!
  • Nasihatimi dinle: Ten, kuvvetli bir bağdır. Yeniyi istiyorsan, eskiden soyun! 1270
  • Dudağını yum, altın dolu avucunu aç. Ten nekesliğini bırak, cömertliği ele al.
  • Cömertlik, şehvetleri, lezzetleri terk etmedir. Şehvet yüzünden düşen kalkmamıştır.
  • Bu cömertlik, cennet selvisinin bir dalıdır. Yazıklar olsun böyle bir dalı elinden bırakana.
  • Bu heva ve hevesi bırakma, sapasağlam bir iptir. Bu dal, canı göğe çeker.
  • Ey güzel yollu, cömertlik dalı seni yukarı çeke, çeke aslına eriştirdi mi, 1275
  • Güzellik Yusuf’un, bu âlem kuyu gibidir. Bu ip de Allah emrine sabretmedir.
  • Ey Yusuf, ip sarktı, iki elinle yapış. İpten gafil olma, vakit geçiyor.
  • Allah’a hamdolsun ki bu ipi sarkıttılar, fazıl ve rahmeti birbirine kattılar.
  • Bu ipe yapış da yeni bir can âlemi apaşikar, fakat görünmez bir âlem göresin.
  • Hakikatte yok olan şu cihan var gibi görünmekte, hakikatte var olan cihan da adamakıllı gizlenmede. 1280
  • Rüzgâr esti mi toz toprak görünür, uçup savrulur, rüzgâr görünmez. Toz toprak kendisini gösterir, rüzgâra perde olur.
  • Zahiren iş işleyen, hakikatte işsizdir, deriden ibarettir. Gizli olan içtir; asıl odur.
  • Toprak, rüzgârın elinde bir alete benzer. Asıl toprağı yüce ve tabiatı yüksek bil.
  • Toprağa mensup gözün bakışı da toprağa düşer. Rüzgârı gören göz başka bir çeşittir.
  • Atı at bilir; at, atın eşitidir. Binicinin ahvalini de binici bilir. 1285
  • Duygu gözü attır, binici Hak nuru. Binici olmadıkça at, zaten işe yaramaz ki.
  • Şu halde ata terbiye ver, kötü huyunu terk ettir. Yoksa padişah onu kabul etmez.
  • Atın gözüne yol gösteren, padişahın gözüdür. Padişahın gözü olmadıkça at, bir şey göremez.
  • Atların gözleri, ottan, otlaktan başka bir yerde değildir. Onları buralardan başka nereye çağırsan “ gelmem, niye geleyim” derler.
  • Allah nuru, duygu nuruna binmiştir de ondan sonra can, Allah’a rağbet etmiştir. 1290
  • Binici olmayan at yol gitmeyi ne bilir? Doğru ve ana caddeyi bilmek için padişah lâzım.
  • Nuru, binici olan duyguya doğrul. O onur, duyguya ne güzel bir sahiptir.