English    Türkçe    فارسی   

2
1292-1341

  • Nuru, binici olan duyguya doğrul. O onur, duyguya ne güzel bir sahiptir.
  • His nurunu bezeyen, Allah nurudur. Bu suretle “Nur üstüne nur” ayetinin manası zuhur eder.
  • His nuru adamı yere çeker, Hak nuru Kevser ırmağına götürür.
  • Çünkü duygularla idrak edilen âlem, çok aşağılık bir âlemdir. Allah nuru bir denizdir, duygu ise bir çiğ tanesi gibi. 1295
  • Fakat duyguya binmiş olan meydanda değildir, iyi eserlerinden, güzel sözlerinden başka bir şey görünmez.
  • Duyguya mensup olan nur bile, kesif ve cismani olmakla beraber gözlerin karasında gizlidir.
  • Öfkenden sen duygu nurunu bile görmüyorsun, dine mensup nuru nasıl görürsün?
  • Duygu nuru, bu kadar kesafetiyle beraber gizli olursa ap-arı olan bir ışık nasıl olur da gizli olmaz?
  • Bu cihan, gayp rüzgârının elinde bir saman çöpüne benzer, tamamıyla âcizdir. Gayp âleminin dileği, 1300
  • Onu gâh yüceltir, gâh alçaltır. Gâh doğrultur, gâh kırar.
  • Gâh sağa götürür, gâh sola… Gâh gül bahçesi haline kor, gâh diken haline.
  • El gizlidir, yazı yazan kalemi gör. At oynayıp seğirtmekte, binici meydanda değil.
  • Fırlayıp giden oka bak, yay gizli. Canlar meydanda da canların canı görünmüyor.
  • Oku kırma. O padişah okudur. Yaydan çıkan ok değildir, her şeyi bilenin şastından atılmıştır. 1305
  • Hak, “ Mâ remeyte iz remeyte” dedi. Allah’ın işi, bütün işlere örnektir, misaldir.
  • Kendi kızgınlığını kır, oku kırma. Senin kızgın gözün sana sütü kan gösterir.
  • O kanlara bulanmış, senin kanınla ıslanmış oku alıp öp de padişaha götür.
  • Meydanda olan âcizdir, bağlanmıştır, zebundur. Görünmeyense pek kuvvetli ve galip.
  • Biz avlardan ibaretiz, kimin böyle bir tuzağı var? Çevgânın önünde toplardan başka bir şey değiliz, çevgânı idare eden nerde? 1310
  • Yırtıyor, dikiyor, nerde bu terzi? Üflüyor, yakıyor, nerde bu ateşi yakan?
  • Bir an içinde sıddıkı kâfir eder, bir an içinde zındıkı zahit.
  • Onun içindir ki ihlâs sahibi, varlığından tamamıyla halâs olmadıkça tuzağa düşmek tehlikesindedir.
  • Çünkü yoldadır, yol kesicilerse sayısız. Ancak Allah amanında olan kurtulur.
  • Aynası tamamıyla arınmayan, henüz ihlâs sahibidir. Kuş tutmayan henüz avla meşguldür. 1315
  • Fakat ihlâs sahibini Allah ihlâs makamına ulaştırırsa ihlâs sahibi kurtulur, emniyet makamına varır.
  • Hiçbir ayna yoktur ki ayna olduktan sonra tekrar demir haline gelsin. Hiçbir ekmek yoktur ki tekrar harmandaki buğday şekline dönsün.
  • Hiçbir üzüm tekrar dönüp koruk olmaz. Hiçbir olmuş meyve tekrar turfanda haline gelmez.
  • Piş, ol da bozulmadan kurtul. Yürü, Burhan-ı Muhakkık gibi nur ol.
  • Kendinden kurtuldun mu tamamıyla Burhan olursun. Kul yok oldu mu sultan kesilirsin. 1320
  • Bunu apaçık görmek istersen Salâhaddin gösterdi, gözleri görür bir hale getirdi, açtı.
  • Allah nuruna sahip olan her göz, fakrı onun gözünden dersler verir.
  • Şeyh, Allah gibi aletsiz işler görür. Müritlere sözsüz dersler verir.
  • Gönül, onun elinde mum gibi yumuşaktır. Mührü, gönle gâh ayıp, gâh şeref damgasını basar.
  • Mumundaki mühür, bir yüzüğe alamettir, onu hatırlatır, ya asıl o yüzük de ki nakış kimin alametidir, kimi hatırlatmaktadır? 1325
  • O nakış, efkârının her halkası, öbürüne geçmiş, bu suretle birbirine zincirlenmiş olan o Zerger’in fikrini anlatır.
  • Gönül dağlarındaki bu ses kimin? Bu dağ, gâh sesle dopdolu, gâh bomboş ve sessiz.
  • Ev sahibi, nerde olursa olsun hâkim ve üstatdır, yaptığı iş yerli yerindedir. Bu gönül dağı, onun sesinden hâli kalmasın!
  • Dağ vardır, sesi iki misli aksettirir… Dağ vardır, yüz misli.
  • Dağ; o sesten, o sözden yüz binlerce halis ve sâf kaynaklar sızdırır. 1330
  • Fakat dağdan o lütuf kesildi mi sular, kaynaklarında kan kesilir.
  • O kadehi kutlu padişahlar padişahı yüzünden Tûr dağı lâl haline geldi.
  • Dağın cüzileri canlandı, akıllandı. Ey halk biz bir taştan da aşağı mıyız ki?
  • Ne candan bir çeşme coşmakta, ne beden yeşiller giymiş ruhanilere katılmakta…
  • Onda ne bir iştiyak sahibinin sesi var, ne sâkinin bir yudum şarabının neşesi! 1335
  • Nerde hamiyet ki böyle bir dağı; keserle, çapayla, neyle olursa kökünden yıksın.
  • Belki cüzilerine bir ay parıltısı vurur, belki ay ışığı, ona yol bulur!
  • Kıyamette dağlar yerlerinden sökülecek… Senin bir davranman da ne vakit böyle bir keremde bulunacak?
  • Bu kıyamet, o kıyametten nasıl olur da aşağı sayılır? O kıyamet yaradır, bu, merheme benzer.
  • Bu merhemi gören yaradan kurtulmuştur. Bu güzelliği gören kötü kişi bile ihsan sahibidir. 1340
  • Ne mutlu o çirkine ki güzele eş, arkadaş oldu; vah eşi kış olan gül yüzlüye!