English    Türkçe    فارسی   

2
1371-1420

  • Ten deniziyle gönül denizi birbirine bitişiktir, fakat aralarında bir berzah var, birbirlerine karışmazlar.
  • بحر تن بر بحر دل بر هم زنان ** در میانشان برزخ لا یبغیان‏
  • İster doğru ol, ister eğri. O gönül havuzuna doğru gel, geri kalma.
  • گر تو باشی راست ور باشی تو کژ ** پیشتر می‏غژ بدو واپس مغژ
  • Padişahların huzurunda can tehlikesi var ama himmetleri yüce kişiler can korkusu yüzünden padişahtan çekinmezler.
  • پیش شاهان گر خطر باشد به جان ** لیک نشکیبد از او با همتان‏
  • Padişah, şekerden daha tatlı olunca canın tatlılığına gitmesi de daha hoş, daha doğru.
  • شاه چون شیرین‏تر از شکر بود ** جان به شیرینی رود خوشتر بود
  • Ey beni kınayan, sen sağ esen ol. Ey selâmet arayan, sen beni bırak! 1375
  • ای ملامت گر سلامت مر ترا ** ای سلامت جو تویی واهی العری‏
  • Benim canım ocaktır, ateşten hoşlanır, ocağa ateş yurdu olmak yeter.
  • جان من کوره ست با آتش خوش است ** کوره را این بس که خانه‏ی آتش است‏
  • Bana ocak gibi aşka yanmak düştü. Bundan kör olansa zaten ocak değildir.
  • همچو کوره عشق را سوزیدنی است ** هر که او زین کور باشد کوره نیست‏
  • Azıksızlık azığı sana azık olursa baki olan canı buldun, ölümden kurtuldun demektir.
  • برگ بی‏برگی ترا چون برگ شد ** جان باقی یافتی و مرگ شد
  • Gamdan neşe artmaya başladı mı can bahçen güllerle, süsenlerle dolar.
  • چون ترا غم شادی افزودن گرفت ** روضه‏ی جانت گل و سوسن گرفت‏
  • Başkasının korktuğu şeyler, sana emniyet verir. Su kuşu, denizden kuvvet bulur, ev kuşuysa perişan olur. 1380
  • آن چه خوف دیگران آن امن تست ** بط قوی از بحر و مرغ خانه سست‏
  • Ey tabip, ben; yine divane oldum. Sevgili, ben yine kara sevdalara uğradım.
  • باز دیوانه شدم من ای طبیب ** باز سودایی شدم من ای حبیب‏
  • Zincirinin halkalarından her halkanın başka, başka fenleri var. Her halka, başka bir delilik vermede.
  • حلقه‏های سلسله‏ی تو ذو فنون ** هر یکی حلقه دهد دیگر جنون‏
  • Her halkanın eseri, başka, başka fenler. Onun için her an başka deliliklerim var.
  • داد هر حلقه فنونی دیگر است ** پس مرا هر دم جنونی دیگر است‏
  • Darbı meseldir, delilikler; fen, fen, çeşit çeşittir. Hele böyle ulu bir beyin zincirine bağlanmış kişide olursa!
  • پس فنون باشد جنون این شد مثل ** خاصه در زنجیر این میر اجل‏
  • Bağımı, öyle bir divanelik kopardı ki bütün divaneler bana nasihat verirler! 1385
  • آن چنان دیوانگی بگسست بند ** که همه دیوانگان پندم دهند
  • Zünnun’un hatırını sormak üzere dostlarının tımarhaneye gelmeleri
  • آمدن دوستان به بیمارستان جهت پرسش ذو النون مصری
  • Bu çeşit delilik, Zünnun’u, Mısri’nin de başına geldi. Onda yeni, yeni coşkunluklar, cezbeler meydana gelmekteydi.
  • این چنین ذو النون مصری را فتاد ** کاندر او شور و جنونی نو بزاد
  • Coşkunluğu âdeta göğün üstüne erişecek bir dereceyi buluyor, ciğerler acısı bir hale geliyordu.
  • شور چندان شد که تا فوق فلک ** می‏رسید از وی جگرها را نمک‏
  • Kendine gel ey çorak toprak, kendi coşkunluğunu bu işe sahip olan temiz kişilerin coşkunluğu ile bir tutma!
  • هین منه تو شور خود ای شوره خاک ** پهلوی شور خداوندان پاک‏
  • Halk onun deliliğine tahammül edemez bir hale geldi. Ateşi, âdeta halkın sakalını tutuşturmaktaydı.
  • خلق را تاب جنون او نبود ** آتش او ریشهاشان می‏ربود
  • Avamın sakalına ateş düşünce onu körlüklerinden, inatlarından tutup bağladılar. 1390
  • چون که در ریش عوام آتش فتاد ** بند کردندش به زندانی نهاد
  • Halk, bu yolda umumiyetle dara düşse de yine yuları geri çekmeye imkân yoktur.
  • نیست امکان واکشیدن این لگام ** گر چه زین ره تنگ می‏آیند عام‏
  • Bu padişahların hepsi, halktan can korkusuna düştüler. Çünkü bu güruh kördür, padişahların da nişanı yok!
  • دیده این شاهان ز عامه خوف جان ** کاین گره کورند و شاهان بی‏نشان‏
  • Hüküm külhaniler eline geçince nihayet Zünnun zindana düştü.
  • چون که حکم اندر کف رندان بود ** لاجرم ذو النون در زندان بود
  • Bir tek ulu padişah, tek başına atına binmiş, gitmekte. Ardına düşen, ona uyan yok. Böyle bir eşi bulunmaz inci, çocukların eline düşmüş. Kadrini bilen anlayan yok.
  • یک سواره می‏رود شاه عظیم ** در کف طفلان چنین در یتیم‏
  • İnci de nedir ki? Bir katrada gizlenmiş bir deniz.. bir zerreye sığmış güneş! 1395
  • در چه دریا نهان در قطره‏ای ** آفتابی مخفی اندر ذره‏ای‏
  • Öyle bir güneş ki kendisini zerre gösterdi de yavaş, yavaş yüzünü açtı.
  • آفتابی خویش را ذره نمود ** و اندک اندک روی خود را بر گشود
  • Bütün zerreler, onda yok oldu. Âlem, onun yüzünden sarhoş oldu, onun yüzünden kendisine geldi.
  • جمله‏ی ذرات در وی محو شد ** عالم از وی مست گشت و صحو شد
  • Fakat kalem, bir gaddarın elinde oldu mu şüphe yok, Mansur, dâra çekilir.
  • چون قلم در دست غداری بود ** بی‏گمان منصور بر داری بود
  • Bu hüküm, bu hükümet, kötü kişilerin elinde oldukça elbette peygamberleri öldürmek lâzım.
  • چون سفیهان راست این کار و کیا ** لازم آمد یقتلون الأنبیاء
  • Yol azıtmış kavim, aptallıklarından peygamberlere “ Biz, sizi şom bilmekteyiz. Bize sizin yüzünüzden kötülük geliyor” dedi. 1400
  • انبیا را گفته قومی راه گم ** از سفه إنا تطیرنا بکم‏
  • Hıristiyanların cehaletine bak ki asılan bir Allahtan medet ummaktadır.
  • جهل ترسا بین امان انگیخته ** ز آن خداوندی که گشت آویخته‏
  • Çünkü onlarca İsa’yı Yahudiler asmıştır. Peki, iş böyleyse ona kim imdat etsin?
  • چون به قول اوست مصلوب جهود ** پس مر او را امن کی تاند نمود
  • O padişahın yüreği, onların yüzünden kan olunca “ Sen, onların içinde oldukça Allah onlara azap göndermez” hükmü nasıl olur da sürüp gider?
  • چون دل آن شاه ز ایشان خون بود ** عصمت و أنت فیهم چون بود
  • Hain kalpazandan, halis altınla kuyumcu, daha fazla korkar.
  • زر خالص را و زرگر را خطر ** باشد از قلاب خاین بیشتر
  • Yusuflar, çirkin kişilerin hasedinden korkup gizlenirler. Güzeller, düşman korkusundan ateş içinde yaşarlar. 1405
  • یوسفان از رشک زشتان مخفیند ** کز عدو خوبان در آتش می‏زیند
  • Yusuflar, kardeşlerinin hilesi yüzünden kuyuya düşmüşlerdir. Çünkü o kardeşler, hasetlerinden Yusuf’u kurtlara verip dururlar.
  • یوسفان از مکر اخوان در چه‏اند ** کز حسد یوسف به گرگان می‏دهند
  • Hasetten Mısır Yusuf’unun başına neler geldi? Bu haset, pusuya yatmış büyük bir kurttur.
  • از حسد بر یوسف مصری چه رفت ** این حسد اندر کمین گرگی است زفت‏
  • Hulâsa halîm Yakup, Yusuf’a bir şey yapmasın diye bu kurttan daima korkar.
  • لاجرم زین گرگ یعقوب حلیم ** داشت بر یوسف همیشه خوف و بیم‏
  • Zahiri kurt, Yusuf’un etrafında dönüp dolaşmadı. Fakat bu haset, işlediği işle kurtları da geçti!
  • گرگ ظاهر گرد یوسف خود نگشت ** این حسد در فعل از گرگان گذشت‏
  • Bu haset kurdu, Yusuf’u yaraladı da “ Biz onu elbiselerimizin başında bırakmış, gitmiştik, kurt kapmış” diye tatlı sözlerle özür serdetti. 1410
  • رحم کرد این گرگ و ز عذر لبق ** آمده که إنا ذهبنا نستبق‏
  • Bu hile, yüz binlerce kurtta bile yok Hele dur, bak, bu kurt sonunda nasıl rüsvay olur!
  • صد هزاران گرگ را این مکر نیست ** عاقبت رسوا شود این گرگ بیست‏
  • Ondan dolayı herkesin yaptığı kötülüğün zararını göreceği gün hasetçiler, muhakkak kurt şeklinde haşredileceklerdir.
  • ز انکه حشر حاسدان روز گزند ** بی‏گمان بر صورت گرگان کنند
  • Hırsla dolu aşağılık ve haram yiyici kişi, o sayı günü domuz şeklinde,
  • حشر پر حرص خس مردار خوار ** صورت خوکی بود روز شمار
  • Zina edenler, avret yerleri kokarak, şarap içenler, ağızları kokarak dirilirler.
  • زانیان را گند اندام نهان ** خمر خواران را بود گند دهان‏
  • Gönüllerin duyduğu o gizli koku, mahşerde açığa çıkar, duyulur. 1415
  • گند مخفی کان به دلها می‏رسید ** گشت اندر حشر محسوس و پدید
  • İnsanın varlığı bir ormana benzer. O deme agâhsan çekin bu varlıktan çekin!
  • بیشه‏ای آمد وجود آدمی ** بر حذر شو زین وجود ار ز آن دمی‏
  • Vücudumuzda binlerce kurt, binlerce domuz. Temiz, pis, güzel, çirkin binlerce sıfat var.
  • در وجود ما هزاران گرگ و خوک ** صالح و ناصالح و خوب و خشوک‏
  • Herhangi huy galipse hüküm, onundur. Maden de altın bakırdan fazlaysa o maden altın sayılır.
  • حکم آن خور است کان غالبتر است ** چون که زر بیش از مس آید آن زر است‏
  • Vücudunda hangi huy galipse o huyun suretine göre haşredilmen gerekir.
  • سیرتی کان بر وجودت غالب است ** هم بر آن تصویر حشرت واجب است‏
  • İnsan da bir an olur, kurtluk zuhur eder, bir an olur, ay gibi Yusuf yüzlü bir güzel haline gelir. 1420
  • ساعتی گرگی در آید در بشر ** ساعتی یوسف رخی همچون قمر