English    Türkçe    فارسی   

2
1418-1467

  • Herhangi huy galipse hüküm, onundur. Maden de altın bakırdan fazlaysa o maden altın sayılır.
  • Vücudunda hangi huy galipse o huyun suretine göre haşredilmen gerekir.
  • İnsan da bir an olur, kurtluk zuhur eder, bir an olur, ay gibi Yusuf yüzlü bir güzel haline gelir. 1420
  • İyiliklerle kinler gizli bir yolda gönüllerden gönüllere gidip durmaktadır.
  • Hatta insandan, öküzle eşek bile bilgi sahibi olur, akıllanır, hüner elde eder.
  • Serkeş at, rahvan bir hale gelir, alışır. Ayı oynar, keçi de selâm verir.
  • Köpeğe insanın huyu geçer, nihayet çoban olur, av, avlar yahut sürüyü korur.
  • Eshabı Kehf’in köpeğine onlardan öyle bir huy sirayet etti ki sonunda Allah’ı aramaya koyuldu. 1425
  • Kalpte her an bir çeşit şey baş gösterir. İnsan bazen şeytanlaşır, bazen melekleşir. Bazen tuzak kesilir, bazen yırtıcı hayvan!
  • Aslanların bildiği o acayip ormandan, gönüller tuzağına gizli bir yolu bulunan o meşelikten,
  • İçten içe hırsızlık et, can mercanını çal! Ey köpekten aşağı, ariflerin gönüllerinden o mercanı elde et.
  • Mademki hırsızlık ediyorsun, bari lâtif inciyi çal! Mademki hamallık ediyorsun, bari yüce bir yük yüklen!
  • Müritlerin, Zünnun’un deli olmayıp mahsustan öyle göründüğünü anlamaları
  • Dostlar Zünnun’un bu işinde düşünceye daldılar, zindana gittiler, bu hal hususunda konuşup fikirlerini söylemeye başladılar: 1430
  • Dediler ki: “Bunu herhalde kasten yapıyor. Bunda bir hikmet var. O bu dinle bir kıbledir, bir delildir.
  • Ona delilik hükmetsin, o çaldırsın. İmkân mı var? Böyle bir şey onun deniz gibi hudutsuz aklından ne kadar uzak!
  • Haşa delilik bulutu, onun ayını örtsün. Böyle bir şey onun ulu makamının kemalinden değildir.
  • O halkın şerrinden bir bucağa sindi. Akıllılardan utandı da divane oldu.
  • Tane tapan sersem akıldan usanmış da bu yüzden mahsus kendisini deli göstermiştir.” 1435
  • Maden de der ki: “Yiğit, beni bağla. Öküz kuyruğundan yapılma kamçı ile başıma, sırtıma vur. Fakat deşeleme!
  • Kamçı yarasından hayat bulayım. Musa’nın öküzü yüzünden dirilen maktul gibi dirileyim.
  • Öküz kuyruğundan yapılma kamçının açtığı yaradan iyileşeyim, Musa’nın mucizesiyle dirilen o öldürülmüş adam gibi canlanayım.
  • O öldürülmüş adam öküz kuyruğu kamçısının açtığı yaradan dirildi. Bakır gibi kimya yüzünden altın oldu.
  • Sıçrayıp kalktı, sırları söyledi, kanını dökenleri gösterdi. 1440
  • Beni bunlar öldürdü, bu fitnenin tohumunu bunlar ekti diye açıkça söz söyledi.
  • Bu ağır beden de öldürüldü mü sırları bilen ruh varlığı dirilir.
  • O adamın canı cenneti de görür, cehennemi de. Bütün sırları da tanır, bilir.
  • Kanlı şeytanları, hile ve hud’a tuzağını ve şeytanlıkları gösterir.
  • Kuyruğunun açacağı yara yüzünden can kurtulsun diye öküz kesmek, yol şartlarındandır. 1445
  • Sen de tez öküz nefsi tepele de gizli ruh dirilsin, akıllansın.
  • BASLIK YOK
  • Onlar, ahvali anlamak üzere Zünnun’un yanına yaklaşınca Zünnun onlara bağırdı: “Hey, kimlersiniz? Sakının!”
  • Onlar, edepli, edepli “ Biz dostlardanız. Buraya canla başla hal hatır sormak için geldik.
  • Nasılsın ey hünerli, marifetli akıl denizi? Akıllı olduğun halde niye kendini deli gösteriyorsun, bu ne bühtan?
  • Güneşe külhanın dumanı erişir mi? Anka, kargaya zebun olur mu? 1450
  • Bizden çekinme, şunu anlat. Biz seni sevenleriz. Bize bu işi etme.
  • Sevenleri, kendinden uzaklaştırmak yaraşmaz. Onlardan işi gizlemek onları hileyle aldatmak doğru değildir.
  • Padişahım, sırrı açığa vur. Ey ay yüzlü, yüzünü bulutla gizleme.
  • Biz seni seviyoruz, sana sadığız, âşığız. İki âlemde de gönlümüzü sana verdik” dediler.
  • Zünnun, sövüp saymaya başladı, delicesine saçma sapan sözler söyledi. 1455
  • Sıçrayıp onlara taş topaç yağdırmaya, sopa sallayıp fırlatmaya koyuldu. Hepsi yaralanıp ezilmek korkusundan kaçtılar.
  • Zünnun, kahkahayla gülüp başını salladı. Dedi ki: “ Şu dostların heva ve hevesine bak.
  • Dostlara bak! Hani dost olanların nişanesi? Dostlara zahmet can gibi sevimlidir.
  • Dosta, dostun zahmeti ağır gelir mi? Zahmet içtir, ruhtur. Dostluksa onun derisine benzer.
  • Dostluk nişanesi belâdan, afetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? 1460
  • Dost altın gibidir. Belâ da ateşe benzer. Halis altın, ateş içinde saf bir hale gelir”
  • Efendisinin Lokman’ı sınaması
  • Tertemiz bir kul olan Lokman, gece gündüz kullukta çevik ve gayretli değil miydi?
  • Efendisi, onu ileri tutar, oğullarından üstün görürdü.
  • Çünkü lokman, filvaki kuloğluydu ama efendiydi, heva ve hevesten hürdü.
  • Bir padişah, konuşma esnasında bir şeyhe dedi ki: “ Benden bir şey dile” 1465
  • Şeyh “ Padişahım, bana böyle söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel!
  • Benim iki kulum var. Onlar hor hakir kişilerdir ama ikisi de sana hükmederler, ikisi de emrederler” dedi.