- Herhangi huy galipse hüküm, onundur. Maden de altın bakırdan fazlaysa o maden altın sayılır.
- حکم آن خور است کان غالبتر است ** چون که زر بیش از مس آید آن زر است
- Vücudunda hangi huy galipse o huyun suretine göre haşredilmen gerekir.
- سیرتی کان بر وجودت غالب است ** هم بر آن تصویر حشرت واجب است
- İnsan da bir an olur, kurtluk zuhur eder, bir an olur, ay gibi Yusuf yüzlü bir güzel haline gelir. 1420
- ساعتی گرگی در آید در بشر ** ساعتی یوسف رخی همچون قمر
- İyiliklerle kinler gizli bir yolda gönüllerden gönüllere gidip durmaktadır.
- میرود از سینهها در سینهها ** از ره پنهان صلاح و کینهها
- Hatta insandan, öküzle eşek bile bilgi sahibi olur, akıllanır, hüner elde eder.
- بلکه خود از آدمی در گاو و خر ** میرود دانایی و علم و هنر
- Serkeş at, rahvan bir hale gelir, alışır. Ayı oynar, keçi de selâm verir.
- اسب سکسک میشود رهوار و رام ** خرس بازی میکند بر هم سلام
- Köpeğe insanın huyu geçer, nihayet çoban olur, av, avlar yahut sürüyü korur.
- رفت اندر سگ ز آدمیان هوس ** تا شبان شد یا شکاری یا حرس
- Eshabı Kehf’in köpeğine onlardan öyle bir huy sirayet etti ki sonunda Allah’ı aramaya koyuldu. 1425
- در سگ اصحاب خوبی ز ان وفود ** رفت تا جویای الله گشته بود
- Kalpte her an bir çeşit şey baş gösterir. İnsan bazen şeytanlaşır, bazen melekleşir. Bazen tuzak kesilir, bazen yırtıcı hayvan!
- هر زمان در سینه نوعی سر کند ** گاه دیو و گه ملک گه دام و دد
- Aslanların bildiği o acayip ormandan, gönüller tuzağına gizli bir yolu bulunan o meşelikten,
- ز آن عجب بیشه که شیر آگه است ** تا به دام سینهها پنهان ره است
- İçten içe hırsızlık et, can mercanını çal! Ey köpekten aşağı, ariflerin gönüllerinden o mercanı elde et.
- دزدیی کن از درون مرجان جان ** ای کم از سگ از درون عارفان
- Mademki hırsızlık ediyorsun, bari lâtif inciyi çal! Mademki hamallık ediyorsun, bari yüce bir yük yüklen!
- چون که دزدی باری آن در لطیف ** چون که حامل میشوی باری شریف
- Müritlerin, Zünnun’un deli olmayıp mahsustan öyle göründüğünü anlamaları
- فهم کردن مریدان که ذو النون دیوانه نشده است قاصد کرده است
- Dostlar Zünnun’un bu işinde düşünceye daldılar, zindana gittiler, bu hal hususunda konuşup fikirlerini söylemeye başladılar: 1430
- دوستان در قصهی ذو النون شدند ** سوی زندان و در آن رایی زدند
- Dediler ki: “Bunu herhalde kasten yapıyor. Bunda bir hikmet var. O bu dinle bir kıbledir, bir delildir.
- کاین مگر قاصد کند یا حکمتی است ** او در این دین قبلهای و آیتی است
- Ona delilik hükmetsin, o çaldırsın. İmkân mı var? Böyle bir şey onun deniz gibi hudutsuz aklından ne kadar uzak!
- دور دور از عقل چون دریای او ** تا جنون باشد سفه فرمای او
- Haşa delilik bulutu, onun ayını örtsün. Böyle bir şey onun ulu makamının kemalinden değildir.
- حاش لله از کمال جاه او ** کابر بیماری بپوشد ماه او
- O halkın şerrinden bir bucağa sindi. Akıllılardan utandı da divane oldu.
- او ز شر عامه اندر خانه شد ** او ز ننگ عاقلان دیوانه شد
- Tane tapan sersem akıldan usanmış da bu yüzden mahsus kendisini deli göstermiştir.” 1435
- او ز عار عقل کند تن پرست ** قاصدا رفته ست و دیوانه شده ست
- Maden de der ki: “Yiğit, beni bağla. Öküz kuyruğundan yapılma kamçı ile başıma, sırtıma vur. Fakat deşeleme!
- که ببندیدم قوی و ز ساز گاو ** بر سر و پشتم بزن وین را مکاو
- Kamçı yarasından hayat bulayım. Musa’nın öküzü yüzünden dirilen maktul gibi dirileyim.
- تا ز زخم لخت یابم من حیات ** چون قتیل از گاو موسی ای ثقات
- Öküz kuyruğundan yapılma kamçının açtığı yaradan iyileşeyim, Musa’nın mucizesiyle dirilen o öldürülmüş adam gibi canlanayım.
- تا ز زخم لخت گاوی خوش شوم ** همچو کشتهی گاو موسی گش شوم
- O öldürülmüş adam öküz kuyruğu kamçısının açtığı yaradan dirildi. Bakır gibi kimya yüzünden altın oldu.
- زنده شد کشته ز زخم دم گاو ** همچو مس از کیمیا شد زر ساو
- Sıçrayıp kalktı, sırları söyledi, kanını dökenleri gösterdi. 1440
- کشته بر جست و بگفت اسرار را ** وا نمود آن زمرهی خونخوار را
- Beni bunlar öldürdü, bu fitnenin tohumunu bunlar ekti diye açıkça söz söyledi.
- گفت روشن کاین جماعت کشتهاند ** کاین زمان در خصمیام آشفتهاند
- Bu ağır beden de öldürüldü mü sırları bilen ruh varlığı dirilir.
- چون که کشته گردد این جسم گران ** زنده گردد هستی اسرار دان
- O adamın canı cenneti de görür, cehennemi de. Bütün sırları da tanır, bilir.
- جان او بیند بهشت و نار را ** باز داند جملهی اسرار را
- Kanlı şeytanları, hile ve hud’a tuzağını ve şeytanlıkları gösterir.
- وا نماید خونیان دیو را ** وا نماید دام خدعه و ریو را
- Kuyruğunun açacağı yara yüzünden can kurtulsun diye öküz kesmek, yol şartlarındandır. 1445
- گاو کشتن هست از شرط طریق ** تا شود از زخم دمش جان مفیق
- Sen de tez öküz nefsi tepele de gizli ruh dirilsin, akıllansın.
- گاو نفس خویش را زوتر بکش ** تا شود روح خفی زنده و بهش
- BASLIK YOK
- رجوع به حکایت ذو النون
- Onlar, ahvali anlamak üzere Zünnun’un yanına yaklaşınca Zünnun onlara bağırdı: “Hey, kimlersiniz? Sakının!”
- چون رسیدند آن نفر نزدیک او ** بانگ بر زد هی کیانید اتقوا
- Onlar, edepli, edepli “ Biz dostlardanız. Buraya canla başla hal hatır sormak için geldik.
- با ادب گفتند ما از دوستان ** بهر پرسش آمدیم اینجا به جان
- Nasılsın ey hünerli, marifetli akıl denizi? Akıllı olduğun halde niye kendini deli gösteriyorsun, bu ne bühtan?
- چونی ای دریای عقل ذو فنون ** این چه بهتان است بر عقلت جنون
- Güneşe külhanın dumanı erişir mi? Anka, kargaya zebun olur mu? 1450
- دود گلخن کی رسد در آفتاب ** چون شود عنقا شکسته از غراب
- Bizden çekinme, şunu anlat. Biz seni sevenleriz. Bize bu işi etme.
- وامگیر از ما بیان کن این سخن ** ما محبانیم با ما این مکن
- Sevenleri, kendinden uzaklaştırmak yaraşmaz. Onlardan işi gizlemek onları hileyle aldatmak doğru değildir.
- مر محبان را نشاید دور کرد ** یا به رو پوش و دغل مغرور کرد
- Padişahım, sırrı açığa vur. Ey ay yüzlü, yüzünü bulutla gizleme.
- راز را اندر میان آور شها ** رو مکن در ابر پنهانی مها
- Biz seni seviyoruz, sana sadığız, âşığız. İki âlemde de gönlümüzü sana verdik” dediler.
- ما محب و صادق و دل خستهایم ** در دو عالم دل به تو در بستهایم
- Zünnun, sövüp saymaya başladı, delicesine saçma sapan sözler söyledi. 1455
- فحش آغازید و دشنام از گزاف ** گفت او دیوانگانه زی و قاف
- Sıçrayıp onlara taş topaç yağdırmaya, sopa sallayıp fırlatmaya koyuldu. Hepsi yaralanıp ezilmek korkusundan kaçtılar.
- بر جهید و سنگ پران کرد و چوب ** جملگی بگریختند از بیم کوب
- Zünnun, kahkahayla gülüp başını salladı. Dedi ki: “ Şu dostların heva ve hevesine bak.
- قهقهه خندید و جنبانید سر ** گفت باد ریش این یاران نگر
- Dostlara bak! Hani dost olanların nişanesi? Dostlara zahmet can gibi sevimlidir.
- دوستان بین، کو نشان دوستان ** دوستان را رنج باشد همچو جان
- Dosta, dostun zahmeti ağır gelir mi? Zahmet içtir, ruhtur. Dostluksa onun derisine benzer.
- کی کران گیرد ز رنج دوست دوست ** رنج مغز و دوستی آن را چو پوست
- Dostluk nişanesi belâdan, afetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? 1460
- نه نشان دوستی شد سر خوشی ** در بلا و آفت و محنت کشی
- Dost altın gibidir. Belâ da ateşe benzer. Halis altın, ateş içinde saf bir hale gelir”
- دوست همچون زر بلا چون آتش است ** زر خالص در دل آتش خوش است
- Efendisinin Lokman’ı sınaması
- امتحان کردن خواجهی لقمان زیرکی لقمان را
- Tertemiz bir kul olan Lokman, gece gündüz kullukta çevik ve gayretli değil miydi?
- نه که لقمان را که بندهی پاک بود ** روز و شب در بندگی چالاک بود
- Efendisi, onu ileri tutar, oğullarından üstün görürdü.
- خواجهاش میداشتی در کار پیش ** بهترش دیدی ز فرزندان خویش
- Çünkü lokman, filvaki kuloğluydu ama efendiydi, heva ve hevesten hürdü.
- ز انکه لقمان گر چه بنده زاد بود ** خواجه بود و از هوا آزاد بود
- Bir padişah, konuşma esnasında bir şeyhe dedi ki: “ Benden bir şey dile” 1465
- گفت شاهی شیخ را اندر سخن ** چیزی از بخشش ز من درخواست کن
- Şeyh “ Padişahım, bana böyle söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel!
- گفت ای شه شرم ناید مر ترا ** که چنین گویی مرا زین برتر آ
- Benim iki kulum var. Onlar hor hakir kişilerdir ama ikisi de sana hükmederler, ikisi de emrederler” dedi.
- من دو بنده دارم و ایشان حقیر ** و آن دو بر تو حاکمانند و امیر