Bana da mutlaka öğret de bir iyilikte bulunayım, o adı okuyup kemiklere can vereyim” dedi.
مر مرا آموز تا احسان کنم ** استخوانها را بدان با جان کنم
İsa dedi ki: ”Sus! Bu senin işin değil. Senin nefeslerinin, senin sözünün harcı değil!
گفت خامش کن که آن کار تو نیست ** لایق انفاس و گفتار تو نیست
Nefesin yağmurlardan daha arı, duru olması, o nefes sahiplerinin meleklerden daha idrakli bulunması lâzımdır. 145
کان نفس خواهد ز باران پاکتر ** وز فرشته در روش دراکتر
Âdem, ömürlerce yandı, yakıldı da arındı; felekler hazinesine emin oldu.
عمرها بایست تا دم پاک شد ** تا امین مخزن افلاک شد
Sen de sağ eline bir sopa aldın ama senin elin nerede, Musa’nın eli nerede,”
خود گرفتی این عصا در دست راست ** دست را دستان موسی از کجاست
O ahmak, ”Benim sırlara kabiliyetim yoksa o adı bu kemiklere sen oku!” dedi.
گفت اگر من نیستم اسرار خوان ** هم تو بر خوان نام را بر استخوان
İsa dedi ki: “Yarabbi, bunlar ne sırlardır? Bu ahmağın bu mücadeleye girişmesi nedendir?
گفت عیسی یا رب این اسرار چیست ** میل این ابله در این بیگار چیست
Bu hasta, nasıl oluyor da kendi derdiyle uğraşmıyor? Bu murdar herif neye kendi canının derdine düşmüyor? 150
چون غم خود نیست این بیمار را ** چون غم جان نیست این مردار را
Kendi ölüsünü bıraktı da yabancı ölüyü diriltmeye kalkıştı!”
مردهی خود را رها کرده ست او ** مردهی بیگانه را جوید رفو
Allah, ”Gerilemede gerilemeyi arar. Diken eken ancak yeşermiş taze diken elde edebilir.
گفت حق ادبارگر ادبار جوست ** خار روییده جزای کشت اوست
Dünyada diken eken kişi, sakın ektiğin dikeni gül bahçesinde arama!
آن که تخم خار کارد در جهان ** هان و هان او را مجو در گلستان
O, eline gül bile alsa diken olur. Bir dost varsa dost, yılan kesilir.
گر گلی گیرد به کف خاری شود ** ور سوی یاری رود ماری شود
O şaki kötülüklerden çekinen kişinin kimyası hilâfına zehir ve yılan kimyasıdır(her şeyi zehirler, her şey ona karşı yılan haline gelir). 155
کیمیای زهر و مار است آن شقی ** بر خلاف کیمیای متقی
Sofinin hizmetçiye hayvanı tımar ettirmesini söylemesi, hizmetçinin de “Lâhavle” demesi
اندرز کردن صوفی خادم را در تیمار داشت بهیمه و لاحول گفتن خادم
Bir sofi seyahate çıktı, döne dolaşa bir gece bir tekkeye konuk oldu.
صوفیی میگشت در دور افق ** تا شبی در خانقاهی شد قنق
Bir hayvanı, vardı ahıra bağladı. Kendisi dostlarla, sofanın başköşesine geçip oturdu.
یک بهیمه داشت در آخر ببست ** او به صدر صفه با یاران نشست
Arkadaşlarıyla murakabeye daldı. Murakabede sevgilinin huzuru, adamın önünde bir defter haline gelir (Allah’ın manevi huzuruna varılır, bütün hakikatler o huzurda okunur)
پس مراقب گشت با یاران خویش ** دفتری باشد حضور یار بیش
Sofinin defteri, harflerin yazılmasından meydana gelen karalama değildir. Ancak kar gibi bembeyaz ve temiz gönüldür.
دفتر صوفی سواد حرف نیست ** جز دل اسپید همچون برف نیست
Âlimin azığı ve sermayesi, kalemden meydana gelen eserlerdir. Sofinin azığı ve sermayesi nedir? Ayak izleri! 160
زاد دانشمند آثار قلم ** زاد صوفی چیست آثار قدم
Sofi; av peşine düşen, ceylanın ayak izlerini görüp onları izleyen avcıya benzer.
همچو صیادی سوی اشکار شد ** گام آهو دید بر آثار شد
Bir müddet ceylanın ayak izleri işe yarar. Ondan sonra ise esasen ahudaki misk kokusu, yolu gösterir.
چند گاهش گام آهو در خور است ** بعد از آن خود ناف آهو رهبر است
Bu izlere, bu izlemeye şükreder de yol alırsa nihayet o adım atma o yol alma yüzünden muradına ulaşır.
چون که شکر گام کرد و ره برید ** لاجرم ز آن گام در کامی رسید
Misk kokusunu duyup bir konak yol almak, iz izleyerek yüz konaklık yol almadan, yüz konaklık yolu dönüp dolaşmadan daha iyidir.
رفتن یک منزلی بر بوی ناف ** بهتر از صد منزل گام و طواف
Ay ışıkların doğusu olan gönül yok mu? O gönül, ariflere “kapıları açılmıştır” sırrıdır. 165
آن دلی کاو مطلع مهتابهاست ** بهر عارف فتحت ابوابهاست
Sana duvardır ama onlara kapı. Sana taştır ama azizlere inci!
با تو دیوار است و با ایشان در است ** با تو سنگ و با عزیزان گوهر است
Senin aynada açıkça gördüğünü pir, hem de daha önce bir kerpiç parçasında görür.
آن چه تو در آینه بینی عیان ** پیر اندر خشت بیند بیش از آن
Pir olanlar o kişilerdir ki bu âlem yokken onların canları, kerem denizinde vardı.
پیر ایشاناند کاین عالم نبود ** جان ایشان بود در دریای جود
Bu tene düşmeden önce nice ömürler geçirdiler, ekmeden önce meyveler devşirdiler!
پیش از این تن عمرها بگذاشتند ** پیشتر از کشت بر برداشتند
Nakıştan, suretten evvel canlandılar, deniz yarılmadan inciler deldiler! 170
پیشتر از نقش جان پذرفتهاند ** پیشتر از بحر درها سفتهاند
Allah, âlemi ve Âdemi yaratma hususunda meleklerle müşavere ederken onların canları, boğazlarına kadar kudret denizine dalmış bulunuyordu.
مشورت میرفت در ایجاد خلق ** جانشان در بحر قدرت تا به حلق
Melekler, buna mani olmak istedikleri zaman, gizlice meleklere ıslık çalıyorlar, onlarla alay ediyorlardı.
چون ملایک مانع آن میشدند ** بر ملایک خفیه خنبک میزدند
Bu nefsi Küll’ün ayağı bağlanmadan onlar her yaratılacak şeyin suretini biliyorlardı.
مطلع بر نقش هر که هست شد ** پیش از آن کاین نفس کل پا بست شد
Feleklerden önce Zuhal yıldızını, tanelerden önce Ekmeği görmüşler;
پیشتر ز افلاک کیوان دیدهاند ** پیشتر از دانهها نان دیدهاند
Akılsız, gönülsüz fikirlerle dolmuşlar; askersiz, savaşsız galip gelmişlerdi. 175
بیدماغ و دل پر از فکرت بدند ** بیسپاه و جنگ بر نصرت زدند
O apaçık anlayış, onlara nispetle düşünüştür. Yoksa haddi zatında, bu sırdan uzakta kalanlara göre görüşün ta kendisidir.
آن عیان نسبت به ایشان فکرت است ** ور نه خود نسبت به دوران رویت است
Düşünüş; geçmişe, geleceğe dairdir. Bu ikisinden de kurtulunca müşkül hal olur
فکرت از ماضی و مستقبل بود ** چون از این دو رست مشکل حل شود
“Ruh üzümden şarabı, yoktan varı görür”
روح از انگور می را دیده است ** روح از معدوم شی را دیده است
Onlar da keyfiyete düşecek olan her şeyi keyfiyetsiz görmüşler, madenden önce sağlamla kalpı fark etmişlerdir.
دیده چون بیکیف هر با کیف را ** دیده پیش از کان صحیح و زیف را
Üzüm yaratılmadan önce şaraplar içmişler, muhabbet sarhoşu olmuşlardır. 180
پیشتر از خلقت انگورها ** خورده میها و نموده شورها
Onlar, sıcak temmuz ayında kışı, güneşin ziyasında gölgeyi görür.
در تموز گرم میبینند دی ** در شعاع شمس میبینند فی
Üzümün gönlünde şarabı, tamam yoklukta bütün varlığı müşahede ederler.
در دل انگور می را دیدهاند ** در فنای محض شی را دیدهاند
Gök, onların işret meclislerinde ancak bir yudumcuk içer. Güneş, ancak onların cömertliğiyle bu sırmalı libası giyer.
آسمان در دور ایشان جرعه نوش ** آفتاب از جودشان زربفتپوش
Onlardan iki dostu bir arada gördün mü bil ki onlar hem birdir, hem altı yüz bin!
چون از ایشان مجتمع بینی دو یار ** هم یکی باشند و هم ششصد هزار
Onların sayıları dalgalar gibidir. Onlar rüzgâr, zahiren çoğaltır. 185
بر مثال موجها اعدادشان ** در عدد آورده باشد بادشان
Halkın can güneşi, halkın pencerelere benzeyen bedenlerinde taaddüt eder, çoğalır.
مفترق شد آفتاب جانها ** در درون روزن ابدان ما
Fakat güneşin kursuna bakarsan birdir. Bedenlerle mahcup olan kişi şüphededir.
چون نظر در قرص داری خود یکی است ** و آن که شد محجوب ابدان در شکی است
Çokluk, ruhu Hayvanidedir, Ruhu insani ise birdir.
تفرقه در روح حیوانی بود ** نفس واحد روح انسانی بود
Hak, onlara mademki nurundan saçtı, Hakk’ın nuru, artık ayrılmaz.
چون که حق رش علیهم نوره ** مفترق هرگز نگردد نور او
Yoldaş, bir müddet usanmayı bırak da o güzelin tek benini sana anlatayım. 190
یک زمان بگذار ای همره ملال ** تا بگویم وصف خالی ز آن جمال
Onun güzelliği anlatılmaz, iki âlem de nedir? Onun yüzündeki benim aksi!
در بیان ناید جمال حال او ** هر دو عالم چیست عکس خال او
Onun güzel benini anlatmaya başladım mı söz, tenimi yarmak, parçalamak istiyor.
چون که من از خال خوبش دم زنم ** نطق میخواهد که بشکافد تنم