English    Türkçe    فارسی   

2
1478-1527

  • Gaybı adamakıllı bilen Allah’ın has kulları can âleminde kalp casuslarıdır.
  • Hayal gibi gönle girerler. Gizli şey ve hal, onların önünde apaçıktır.
  • Serçenin vücudunda ne kuvvet, ne kudret vardır ki sırrı, doğanın aklından gizli kalsın? 1480
  • Allah sırlarına vakıf olan kişinin önünde mahlûkatın sırrı nedir ki?
  • Göklere çıkan adama yeryüzünde yürümek güç gelir mi?
  • Be zalim, Davut’un elinde demir mum haline gelir, erirdi, artık onun avucunda mum ne oluyor?
  • Lokman, kul şeklinde bir efendiydi. Kulluğu, yalnız zahiri bir görünüşten ibaretti.
  • Meselâ, efendi tanımadık bir yere giderse kuluna elbisesini giydirir. 1485
  • Kendisi de o kölenin libaslarını giyer, köleyi kendisine efendi yapar.
  • Kullar gibi onun ardından yürür. Bu suretle kendisini kimseye tanıtmaz.
  • Ey kul, sen başköşeye otur. Ben, eski bir kul gibi ayakkabılarını götüreyim.
  • Sen sertlik et, bana söv, hiçbir suretle ağırlama.
  • Şimdi hizmetin, bence bana hizmet etmeyi bırakmadan ibarettir. Ben, bu suretle gurbet diyarında bile tohumu ekeceğim” der. 1490
  • Efendiler, kendilerini kul sanılsınlar diye kulluğu kabul etmişlerdir.
  • Onların gözleri toktur, efendiliğe doymuşlardır, kendilerine lâzım olan işi yapa gelmişlerdir.
  • Hâlbuki bu heva ve heves kulları, onların aksine kendilerini akıl ve can efendisi gösterirler.
  • Efendi kulluk edebilir. Fakat kuldan kulluktan başka bir şey zuhur edemez ki.
  • Şunu bil ki o âlemden bu âleme böyle tersine akseden nice şeyler vardır. 1495
  • Lokman’ın efendisi bu gizli hali biliyordu, ondan bir nişane görmüştü.
  • Sırrı bildiği için o yol gösterici, iş başarmak için eşeğini güzelce sürmekteydi.
  • Lokman’ı daha önceden azat ederdi ama hoşnutluğunu diliyordu.
  • Çünkü Lokman’ın muradı buydu. O aslan, o yiğit, istiyordu ki kimse sırrına ermesin.
  • Sırrını kötülerden gizlemen, şaşılacak bir şey değil; şaşılacak şey kendinden de saklaman, kendinden de gizlemendir. 1500
  • Fakat sen, işini gözünden bile gizle de işine kötü göz değmesin.
  • Kendini ücret tuzağına teslim et de sonra kendinden, kendiliğin olmaksızın bir şey çal.
  • Yaralıya, vücudundan temreni çıkarabilmek için afyon verir, uyuturlar.
  • Ölüm vaktinde de adama elem ve ıstıraplar verirler. O halde meşgulken canını alıverirler.
  • Şu halde anlıyorsun ya, gönlünü herhangi bir düşünceye verdin mi, gizlice senden bir şey alacaklardır. 1505
  • Her ne düşünür, her ne elde edersen hırsız, emin olduğun yerden gelip çatmaktadır.
  • Binaenaleyh bari en iyi işe koyul da hırsız, senden hiç olmazsa en bayağı, en aşağı bir şeyi alıp götürebilsin.
  • Tacirin yükü suya düşerse ondan daha iyi bir kumaşa el atar.
  • Senin de mademki suya bir şeyin düşecek, mahvolacak. En aşağı şeyi terk et de daha iyisini bul.
  • İmtihan edenlerce, Lokman’ın fazilet veferasetinin meydana çıkması
  • Lokman’ın efendisi, kendisine yemek getirdiler mi, Lokman’a adam gönderip çağırtır, 1510
  • Önce o yemeğe Lokman el sunar, efendisi de ondan sonra yerdi.
  • Bu suretle onun artığını afiyetle yer, bundan zevk alır, onun yemediğini ise dökerdi.
  • Hatta yese bile gönülsüz, iştahsız yerdi. İşte asıl sonsuz dirlik, birlik budur.
  • Bir gün Lokman’ın efendisine hediye olarak bir karpuz getirdiler. Hizmetçiye “ Git, oğlum Lokman’ı çağır” dedi.
  • Lokman gelince, efendisi, karpuzu kesip ona bir dilim verdi. Lokman, o dilimi bal gibi, şeker gibi yedi. 1515
  • Hem de öyle lezzetle yedi ki Lokman’ın efendisi, ikinci dilimi de kesip sundu. Böyle, böyle karpuzu tekmil yedi;
  • Yalnız bir dilim kaldı. Efendisi “ Bunu da ben yiyeyim; bir göreyim, bakayım, nasıl şey, herhalde tatlı bir karpuz” dedi.
  • Çünkü Lokman, öyle lezzetle, öyle zevkle, öyle iştahlı, iştahlı yiyordu ki görenlerin de iştahı geliyordu.
  • Efendisi, o dilimi yer yemez karpuzun acılığından ağzını bir ateştir sardı, dili uçukladı, boğazı yandı.
  • Bir eyyam acılığından âdeta kendisini kaybetti. Sonra “A benim canım, efendim, 1520
  • Böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı, tatlı yedin, böyle bir kahrı nasıl oldu da lütuf saydın?
  • Bu ne sabır? Neden böyle sabrettin? Sanki canına kastın var?
  • Niye bir şey söylemedin, niye biraz sabret şimdi yiyemem demedin?” dedi.
  • Lokman dedi ki: “ Senin nimetler bağışlayan elinden o kadar rızıklandım ki utancımdan âdeta iki kat olmuşumdur.
  • Elinle sunduğun bir şeye; ey marifet sahibi; bu acıdır demeğe utandım. 1525
  • Çünkü vücudumun bütün cüzileri senin nimetlerinden meydana geldi. Ben senin tanene, tuzağına gark olmuştum;
  • Bu kadarcık bir acıya dayanamaz, feryat edersem vücudumun bütün cüzileri Hak ile yeksan olsun!