English    Türkçe    فارسی   

2
1518-1567

  • Çünkü Lokman, öyle lezzetle, öyle zevkle, öyle iştahlı, iştahlı yiyordu ki görenlerin de iştahı geliyordu.
  • Efendisi, o dilimi yer yemez karpuzun acılığından ağzını bir ateştir sardı, dili uçukladı, boğazı yandı.
  • Bir eyyam acılığından âdeta kendisini kaybetti. Sonra “A benim canım, efendim, 1520
  • Böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı, tatlı yedin, böyle bir kahrı nasıl oldu da lütuf saydın?
  • Bu ne sabır? Neden böyle sabrettin? Sanki canına kastın var?
  • Niye bir şey söylemedin, niye biraz sabret şimdi yiyemem demedin?” dedi.
  • Lokman dedi ki: “ Senin nimetler bağışlayan elinden o kadar rızıklandım ki utancımdan âdeta iki kat olmuşumdur.
  • Elinle sunduğun bir şeye; ey marifet sahibi; bu acıdır demeğe utandım. 1525
  • Çünkü vücudumun bütün cüzileri senin nimetlerinden meydana geldi. Ben senin tanene, tuzağına gark olmuştum;
  • Bu kadarcık bir acıya dayanamaz, feryat edersem vücudumun bütün cüzileri Hak ile yeksan olsun!
  • Şekerler bağışlayan elinin lezzeti bu karpuzdaki acılığı hiç bırakır mı?
  • Sevgiden acılıklar tatlılaşır, sevgiden bakırlar altın kesilir.
  • Sevgiden tortulu, bulanık sular, arı duru bir hale gelir, sevgiden dertler şifa bulur. 1530
  • Sevgiden ölü dirilir, sevgiden padişahlar kul olur.
  • Bu sevgi de bilgi neticesidir. Saçma sapan şeylere kapılan kişi nasıl olur da böyle bir tahta oturur ki?
  • Noksan bilgi nerden aşkı doğuracak? Noksan bilgi de bir aşk doğurur ama o aşk, cansız şeylerdir.
  • Noksan bilgi sahibi, cansız bir şey de dilediği şeyin rengini görünce âdeta bir ıslıktan sevgilinin sesini duymuş gibi olur.
  • Noksan bilgi, fark ve temyize malik değildir. Nihayet şimşeği güneş sanır. 1535
  • Bu yüzden peygamber, noksanı olan kişiye melun dedi. Fakat bu noksan, tevil de akıl noksanıdır.
  • Teninde noksan bulunan acınır, acınan kişiye lânet etmek böyle bir adamı yaralamaksa hiç de yaraşır bir şey değil.
  • Kötü hastalık, lânet edilmesi icap eden, uzaklığa lâyık olan illet, akıl noksanıdır.
  • Zira noksan akılları tamamlamak, yani akıllanmak mümkündür, fakat bedendeki noksanı tamamlamaya imkân yok.
  • Allah’tan uzak düşen her kötü kişinin kâfirliği, Firavunluğu, umumiyetle akıl noksanından ileri gelmiştir. 1540
  • Beden noksanı için Kuran’ da “ Köre teklif yok” diye bir genişlik var.
  • Şimşek çabucak sönüp gider, pek vefasızdır. Sen aydın ve parlak olmayan geçici şeyi baki olandan ayırt edemiyorsun.
  • Şimşek güler o kişiye. Kime biliyor musun? Onun nuruna gönül bağlayana.
  • Felek nurlarının sonu yoktur. O nurlar, şarkta ve garpta bulunmayan Allah nuruna benzer mi hiç?
  • Şimşek, bil ki göz nurunu alır, baki nur da, bil ki gözlere yardımcıdır. 1545
  • Denizköpüğü üstüne at sürmekle şimşek ziyasıyla mektup okumak,
  • Hırs yüzünden akıbeti görmemek, kendi gönlüne, kendi aklına gülmektir.
  • Aklın hassası, işin sonunu görmektir. Akıbeti görmeyen akıl, nefistir.
  • Nefse mağlûp olan akıl, nefis haline gelmiştir. Müşteri, Zuhal tesiri altında kalırsa Zuhalleşir.
  • Sen bu yomsuzluk içinde gözünü döndür de sana bu nuhuseti verene bak! 1550
  • Bu cezirle meddi gören kişi, yomsuzluktan kurtulur, saadete erer.
  • Allah, bir halden bir hale döndürme esnasında her şeyi zıddıyla meydana çıkararak seni halden hale döndürür durur.
  • Bu suretle de Eshabı Şimalden olmaktan korkar durur, erler gibi de Eshabı Yemin’in lezzetini umarsın.
  • Bir yandan korkuya, bir yandan ümide düştün mü iki kanadın olur. Bir kanatlı kuş kat’iyen uçamaz, âcizdir.
  • Ya beni bırak, hiç söylemeyeyim yahut da izin ver tamamıyla söyleyeyim. 1555
  • Yoksa ne bunu istiyor, ne onu istiyorsan yine ferman senin. Kim ne bilir ki maksadın ne, muradın nerede?
  • Can, İbrahim canı olmalı ki nuruyla ateş içinde cennetler, köşkler görsün.
  • Derece, derece aya, güneşe kadar yücelsin; halka gibi kapıya kalmasın.
  • Halil gibi yedinci kat gökten de geçsin. Çünkü ben batanları, geçenleri sevmem.
  • Bu ten âlemi, şehvetten kurtulan kişiden başkasını yanılta gelmiştir, yanılta gider. 1560
  • Padişah adamlarının o has köleye haset edişlerine dair olan hikâyenin sonu
  • Padişah beylerinin hikâyesi, o ebedî sultan kölelerinin has köleye hasetleri,
  • Söz, sözü aça, aça hayli geri kaldı. Yine o hikâyeye başlamak, onu tamamlamak gerek.
  • İkbâl sahibi ve bahtlı melek bahçıvan, nasıl olur da ağacı ağaçtan fark etmez?
  • Acı ve kötü ağaçla, bire yedi yüz meyve veren meyveli ağacı.
  • Nasıl olur da bir görür, ikisini de yetiştirmek için zahmet çeker, hele gözü her şeyin sonunu görüp dururken buna imkân mı var? 1565
  • O iki ağaç, filvaki şimdi görünüşte bir görünüyor ama ağaçlardan maksat ne? Meyve vermek değil mi?
  • Allah nuruyla gören, sondan önden agâh olan şeyh;