English    Türkçe    فارسی   

2
1569-1618

  • O hasetçiler, kötü ağaçtır. Yarattıkları acı, bahtları kötüdür.
  • Hasetten coşarlar, ağızları köpürür durur, gizlice hileler kurarlar. 1570
  • Bu suretle has kölenin boynunu vurmak, dünyadan kazımak dilerler.
  • Canı, padişahın canı olan kişi, nasıl fâni olur? Birisinin gönlünü Allah korursa o adam nasıl yok olur?
  • Padişah o sıralara vâkıftı, fakat Ebubekr-i Rebabi gibi ses çıkarmıyordu.
  • Yaratılışları kötü, ahlâkları fena kişilerin gönüllerini görüyor, o testicilerle gizlice alay ediyordu.
  • Hileciler, hile düzüp koşuyorlar, padişahı çömleğe sokmak istiyorlardı. 1575
  • O kadar büyük bir padişah, a eşekler, nasıl bir çömleğe sığar?
  • Padişah için bir tuzak ördüler ama nihayet bu hileyi de ondan öğrendiler.
  • Ne kötü talebedir o talebe ki hocasıyla baş koşar, onunla kendisini bir görür.
  • Hem de hangi hocayla? Huzurunda gizli, aşikâr bir olan cihan hocasıyla.
  • Onun gözü, Allah nuruyla bakmakta, bilgisizlik perdelerini yırtıp yakmaktadır. 1580
  • O talebe, eski kilim gibi paramparça, delik deşik olmuş gönülleri bir perde yapıp o hâkimin önüne gerer.
  • Hâlbuki o perde bile yüzlerce ağzıyla ona gülüp durur. Her ağzı hocaya bir delik olmuştur. ( deliklerden talebenin gönlünü seyreder durur.)
  • Hoca, talebeye der ki; “ Ey köpekten de aşağı olan, bana hiç mi vefan yok?
  • Haydi, beni kuvvetli, müşküller halledici bir hoca farz etme, tut ki senin gibi bir talebeyim, senin gibi gönül gözüm kör.
  • Fakat canına, gönlüne yardımım da mı dokunmadı? Sana ben olmadıkça bir feyiz bile akmıyor. 1585
  • Şu halde görüyorsun ya, gönlüm, senin bahtının tezgâhı. Be doğru düzen olmayan, bu tezgahı niye kırarsın?
  • Çakmağı gizlice çakıyorum dersen kalpten, kalbe pencere yok mu ki?
  • Gönül, nihayet senin fikrini de pencereden görür, andığın şeye şahadet eder.
  • Tut ki kereminden yüzüne vurmuyor, yüzünü yerlere sürtmüyor, ne söylersen gülüp “ Evet, evet” diyor.
  • Fakat senin hilene, hud’ana gülmüyor. Kötü huyuna, yaptığın şeylere gülüyor. 1590
  • Hile edenin göreceği, bulacağı karşılık hileden ibarettir. Büyük testiyi vur kır, küçük testiyi al iç. İşte lâyığın bu!
  • Eğer o senden razı olur, bu yüzden gülerse sana yüz binlerce gül açılır.
  • Gönlü senden razı olursa bil ki o, Hamel burcunda bir güneş kesilir.
  • O yüzden hem gündüz güler hem bahar. Çiçeklerle yeşillikler birbirine karışır.
  • Yüz binlerce bülbülle kumru ötüşmeye başlar; sessiz cihanı sesle doldurur. 1595
  • Ruh yaprağını sararmış, kararmış bir halde görüyorsun da padişahın gazabından yine haberin yok.
  • Padişahın güneşi itap burcunda olunca yüzleri kebap gibi karartır.
  • O Utarit’in sayfaları, bizim canımızdır; o sayfalardaki beyazlık, karalık, bizim mizanımız.
  • Sonra ruhları; sevdadan, acizlikten kurtarsın diye tekrar kırmızı ve yeşil bir ferman yazar.
  • Hulâsa ilkbaharın yazıp çizdiği şeyler de kavsikuzah gibi kırmızı ve yeşil sayılır”. 1600
  • Hüthüdün küçücük vücudunu görünce,Belkıs’ın kalben Süleymen Âleyhisselâm’dangelen haberi ulu bulması
  • Belkıs’a yüzlerce rahmet olsun. Tanrı, ona yüzlerce erkeğin aklını vermişti.
  • Bir hüthüt kuşu, Süleyman’dan birkaç satırdan ibaret bir mektup getirdi.
  • Belkıs okudu. Elçinin getirdiği o şümullü nükteleri hor görmedi.
  • Gözü, hüthütü gördü, gönlü onun Anka olduğunu anladı. Duygusu onu bir köpekten ibaret gördü, gönlüyse bir derya.
  • Akıl, bu iki renkli tılsımlar yüzünden Muhammet’le, Ebucehil’lerin savaştığı gibi duygu ile savaşır durur. 1605
  • Kâfirler, Ahmet’i beşer gördüler. Çünkü onun ayı böldüğünü görmemişlerdi.
  • Hisse ait gözüne toprak serp. His gözü, akla da düşmandır, dine de.
  • Allah duygu gözüne kör dedi, putperest dedi, bizim zıddımız dedi.
  • Çünkü o, köpüğü gördü de denizi görmedi. Bu demi gördü de yarını görmedi.
  • Bu günün sahibi de odur, yarının sahibi de. Her ana sahip olan, önünde durup durur da o, hazineden bir pul bile görmez. 1610
  • Bir zere bile o güneşten haber verir ve güneş; o zerreye kul, köle kesilir.
  • Birlik denizinin elçisi olan katraya yedi deniz esir olur.
  • Bir avuç toprak bile onun yüzünden çevikleşirse felekler, o, bir avuç toprağın önüne baş koyar.
  • Âdemin toprağı Allahtan çevikleşince Allah melekleri o toprağın önünde secde ettiler.
  • Göğün yarılması nedendi? Toprakla olan münasebeti kaldıran, müşkülleri halleden bir gözden. 1615
  • Toprak, kesafeti yüzünden suyun dibine gider. Öyle olduğu halde toprağa bak ki çevikleşti, süratle Arşı bile geçti.
  • Bil ki o letafet sudan değildir, ancak Verici ve Eşsiz, Örneksiz Yaratıcının ihsanından,.
  • Dilerse havayı, ateşi aşağılatır, dilerse dikeni gülden üstün eder.