English    Türkçe    فارسی   

2
1793-1842

  • Neyzen, ney üfler. Fakat bu nefes ve bu nefesten çıkan ses, neyin midir, neyzenin mi.. Bu ses, neyin harcı mı, neyzenin harcı mı?” dedi.
  • Kendine gel, kendine! Allah’ı övsen de bu övüşünü, çobanın lâyık olmayan övüşü gibi bil, öyle tanı.
  • Senin övüşün, çobanın övüşüne nispetle daha iyidir. Ama Allah’a nispetle onun da değeri yok, onun da sonu gelmez. 1795
  • Ne vakte dek ben Allah’a hamlederim deyip duracaksın? Perde kaldırılınca oldu sanılan nice şeylerin olmamış bulunduğu meydana çıkar.
  • Allah’ı anışımın makul olması Allah rahmetindendir. Âdeta istihaze olan kadının namaz kılması gibi bir ruhsattan ibarettir.
  • Onun namazına nasıl kan bulaşmışsa senin Allah’ı anışına da benzetiş ve zannediş bulaşmış!
  • Kan pistir ama bir parçacık su ile temizlenir. Fakat içte öyle pislikler vardır ki,
  • Allah’ın lütuf suyundan gayrı bir şeyle arınmaz, ibadet eden kişinin gönlünden eksilmez. 1800
  • Keşke secdende kıbleden yüzünü çevirmiş olaydın da tek “ Sübhane rabbiyel A’lâ”nın manasına ereydin!
  • “Allah’ım secdem de varlığın gibi sana lâyık değil. Sen, kötülüğe iyilikle mukabele et” diyeydin.
  • Bu yeryüzünde Hakk’ın hikmetinden eser vardır. Ondan dolayı pislikleri giderir, çiçekleri bitirir.
  • Bizim pisliklerimizi örter, karşılığın da ondan koncalar biter.
  • Kâfir vergide, cömertlikte topraktan daha aşağı, daha verimsiz olduğunu görüp, 1805
  • Varlığından çiçek ve meyve bitmediğini, hatta bütün temizlikleri bozup pislemekten başka bir şey yapmadığını anlar da
  • “ Ben aykırı anlamış, yanılmışım, yazık, keşke toprak olsaydım;
  • Keşke topraktan sefer etmeseydim, keşke bir avuç toprak gibi ben de bir tane düşürüp yetiştirseydim..
  • Topraktan sefere düştüm ama beni yol imtihan etti, bu yolculuktan ne armağan getirdim ki?” der.
  • Kâfir yolculuğundan bir fayda görmez, ondan dolayı da bütün meyli toprağadır. 1810
  • Adamın yüzünü geriye çevirmesi, hırstan tamahtandır. Yüzünü yola çevirmesi; doğruluktan niyazdan.
  • Büyümeye meyli olan her ot, büyüyüp durur, yaşar günden güne gelişir!
  • Fakat başını yere eğdi mi de günden güne küçülür, kurur, noksan bulur, mahvolur!
  • Ruhunun meyli, yüceliklere ise yücelir durursun, varacağın yer de orasıdır.
  • Aksine olarak başını yere eğdin mi battın gitti, Hak “ Ben batanları sevmem” demiştir. 1815
  • Musa Aleyhisselâm’ın Ulu Allah’tan zalimlerin galip gelmelerindeki sırrı sorması
  • Musa, “Ey kerem sahibi, ey her işi yapan, ey bir an zikri, uzun bir ömre bedel olan Allah!
  • Bu balçık âleminde eğri büğrü bir iz gördüm. Gönül melekler gibi itiraz etti.
  • “Bir nakış yapıp ona fesat tohumunu ekmekteki maksat nedir?
  • Zulüm ve fesat ateşini alevlendirip mescidi de, secde edenleri de yakmakta ne hikmet var?
  • Bir yalvarış için kan ve irin kaynağını coşturmak neden?” dedim. 1820
  • Ben bunların aynı hikmet olduğunu biliyorum. Fakat maksadım, bu hikmetin büsbütün açığa çıkması ve benim açıkça görmem.
  • O yakîn bana “Sus” dediği halde görme hırsı “ hayır, coş!” demekte.
  • Sen, Meleklere sırrını gösterdin. Böyle bir lezzet, kahır ve minhete değer!
  • Âdemin nurunu Meleklere açıkça arz ettin, müşküllerini halleyledin.
  • Ölümün sırrını hasredilmen söyler, yaprağın hikmetini meyveler anlatır! 1825
  • Kanın, meninin sırrı da insanın duygusudur; her artmanın sonu da nihayet eksilme!
  • Yazan kişi önce yazı yazacağı tahtayı yıkar, temizler; sonra ona harfleri yazar.
  • Allah da önce gönlü kan eder, hor hakir gözyaşıyla yıkar, sonra o gönle sırları kaydeder.
  • Yıkamakla, o levhi bir defter yapmak istediklerini bilmek, anlamak gerek.
  • Bir evin temelini atacakları vakit oradaki eski ve evvelki yapıyı yıkarlar. 1830
  • Sonunda arı duru su çıkarmak için önce yerden toprak çıkarırlar.
  • Çocuklar, hacamattan ağlarlar. Çünkü işin hikmetini bilmezler ki.
  • Hâlbuki adam, hacamatçıya para verir, kan içen hançere iltifatlarda bulunur.
  • Hamal ağır yükün altına koşar, yükü, başkalarından kapar.
  • Yük için hamalların savaşlarına bak. Din işinde çalışma da böyledir. 1835
  • Rahatın aslı zahmet olduğu gibi acılıklar da nimetin önüdür.
  • Cennet, hoşumuza gitmeyen şeylerle kaplanmış, cehennem de zevkimize giden şeylerle dolmuştur.
  • Ateşin aslı yaş ağaç olduğu gibi ateşe yanan da Kevser’e ulaşmıştır.
  • Zindan da mihnetlere düşen adam, bir lokmanın, bir zevkin yüzünden düşmüştür.
  • Bir köşkte devlete erişen de bir savaş, bir mihnet karşılığı olarak o devleti bulmuştur. 1840
  • Kimi altına, gümüşe sahip olmuş, zenginlikte naziri olmayan bir dereceye erişmiş görürsen, bil ki o, kazanma zahmetine sabretmiştir.
  • Gözü açık olan bunları sebepsiz, Allah hikmeti olarak görür. Fakat mademki sen duygu âlemindesin, sebeplere kulak as!