English    Türkçe    فارسی   

2
1884-1933

  • “Beyim, ben sana ne yaptım, bana ne kastın var?
  • Eğer bana hakikaten bir kastın varsa vur kılıcı, birden kanını dök! 1885
  • Sana çattığım saat ne menhus saatmiş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene!
  • Dinsizler bile kimseye suçsuz, günahsız, az çok bir şey yapmadan böyle sitem etmezler, bu sitemi caiz saymazlar” diyordu.
  • Söz söylerken ağzından kan geliyordu “ Yarabbi cezasını sen ver!” diye bağırmakta,
  • Her an ona kötü söylemekte, lânet etmekteydi. Atlı ise “ bu ovada koş” diye onu dövüyordu.
  • Adam, topuz acısıyla atlının korkusundan yel gibi koşmağa başladı. Hem koşuyor, hem yüzüstü düşüyordu. 1890
  • Karnı toktu, uykulu ve gevşemiş bir haldeydi. Ayağında, yüzünde yüz binlerce yara vardı.
  • Atlı o adamı akşam çağına kadar çekiştirip durdu. Nihayet, adamın safrası kabardı, kusmağa başladı.
  • İyi, kötü yediklerini kustu. Bu kusma esnasında yılan da içinden dışarı çıktı.
  • O yılanı görünce kendisine iyilik eden atlıya secde etti.
  • O kapkara çirkin ve heybetli yılanı görünce bütün dertlerini unuttu. 1895
  • Dedi ki: “ Sen, bir rahmet Cebrailisin yahut da velinimet Allah’sın
  • Ne kutlu saatmiş ki beni gördün. Ölüydüm, bana yeni bir can bağışladın.
  • Sen, beni analar gibi aramaktayken, ben eşekler gibi senden kaçıyordum.
  • Eşek, sahibinden eşekliği yüzünden kaçar. Hâlbuki sahibi, iyiliğinden dolayı onun peşine düşer.
  • Onu, bir fayda elde etmek, bir ziyandan kurtulmak için aramaz. Kurt, yahut yırtıcı bir canavar paralamasın diye arar. 1900
  • Ne mutlu yüzünü görene yahut ansızın senin bulunduğun yere ulaşana!
  • Pak ruh bile seni övmüş. Hâlbuki ben, sana ne kadar kötü ve saçma şeyler söyledim.
  • Fakat efendim, padişahlar padişahı sultanım, onları ben söylemedim, bilgisizliğim söyledi.
  • Bir parçacık olsun bu hali bilseydim, böyle abes sözler söyleyebilir miydim?
  • Ey iyi huylu, eğer bana bu hali kinaye ile bile olsa çıtlatsaydın seni bir hayli överdim. 1905
  • Fakat sükût ederek kızgın göründüm. Hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya başladın.
  • Başım sersemleşti, aklım gitti. Hele benim bu başım. Zaten aklı da kıt!
  • Ey yüzü de güzel, işi de güzel adam, affet. Deliliğimden söylediğim sözleri bağışla!
  • Atlı “Eğer ben, bunu biraz çıtlatsaydım derhal yüreğin su kesilir, ödün patlardı.
  • Yılanı anlatsaydım, korkudan canın çıkıverirdi. 1910
  • Mustafa “Canınızdaki düşmanı size, olduğu gibi anlatsam.
  • Yiğitlerin bile ödü patlar.. ne yol yürümeğe takatları kalır, ne bir işin tasasına düşerler!
  • Ne kimsenin gönlünde niyaz etmeğe kudret kalır, ne tenin de oruç tutmaya, namaz kılmaya kuvvet” buyurdu.
  • Bunu duyan, kedi önündeki sıçan gibi yok olur; kurt önündeki kuzu gibi mahvolur..
  • Ne uyku uyuyabilir, ne yemek yiyebilir. Onun için ben sizi, bunu söylemeden terbiye etmekte, yetiştirmekteyim. 1915
  • Ebu Bekr-i Rebabi gibi susmakta, Davut gibi demire el vurmaktayım.
  • Bu suretle de olmayacak şey, benim elimde mümkün olur, bir hale yola girer, kanadı yolunmuş kuşun bile kanadı çıkar.
  • Çünkü Allah’ın eli, insanların ellerinden üstündür. Tek Allah da bizim elimize “ Benim elim” demiştir.
  • Şu halde şüphe yok ki benim kolum uzundur; her yere, her şeye erişir. Ta yedinci kat gökten bile aşar.
  • Elim gökte bile hünerler göstermiştir. Ey Kuran okuyan “İnşakkal Kamer” ayetini okuyuver! 1920
  • Bu övüş de akıllar zayıf olduğu içindir. Zayıf olanlara kudreti anlatmaya imkân mı var?
  • Uykudan başkaldırırsan anlarsın. Bu iş böyledir işte. Doğrusunu Allah daha iyi bilir.
  • Eğer sen içinde ki yılanı bilseydin ne elma yemeğe kuvvetin kalırdı, ne yol yürümeye, ne de kusmağa!
  • Sen beni sövüyordun, ben de seslenmiyor, fakat atımı sürüyordum. Gizlice de Yarabbi, sen işimi kolaylaştır demekteydim.
  • Sebebi söylememe izin yoktu, fakat seni kendi haline bırakmaya da kaadir değilim. 1925
  • Her an gönlümdeki dert yüzünden, Yarabbi, kavmime yolu sen göster, çünkü onlar bilmiyorlar, demekteydim” dedi.
  • Derdinden kurtulan adam, secdeler etmekte “ Ey bana saadet, ikbal ve hazine olan!
  • Ey yüce kişi! Allah’tan hayırlar bul! Bu zayıfın sana şükretmeye kudreti yok.
  • Mükâfatını Allah versin. Ağzım, dilim, sana şükretmekte âciz” demekteydi.
  • İşte akıların düşmanlığı bu çeşittir. Onların zehirleri bile cana neşe verir. 1930
  • Ahmağın dostluğu ise eziyettir, sapıklıktır. Misal olarak birde hikâyeyi dinle:
  • Bir adamın, ayının vefakârlığına güvenmesi
  • Bir ejderha bir ayıyı yakalamıştı. Yiğidin biri, giderken ayının bağırmasını duydu.
  • Âlemde düşkünlere yardımcı erler vardır. Onlar, mazlumlar feryat ettiler mi derhal yetişirler.