- İyi, kötü yediklerini kustu. Bu kusma esnasında yılan da içinden dışarı çıktı.
- زو بر آمد خوردهها زشت و نکو ** مار با آن خورده بیرون جست از او
- O yılanı görünce kendisine iyilik eden atlıya secde etti.
- چون بدید از خود برون آن مار را ** سجده آورد آن نکو کردار را
- O kapkara çirkin ve heybetli yılanı görünce bütün dertlerini unuttu. 1895
- سهم آن مار سیاه زشت زفت ** چون بدید آن دردها از وی برفت
- Dedi ki: “ Sen, bir rahmet Cebrailisin yahut da velinimet Allah’sın
- گفت خود تو جبرییل رحمتی ** یا خدایی که ولی نعمتی
- Ne kutlu saatmiş ki beni gördün. Ölüydüm, bana yeni bir can bağışladın.
- ای مبارک ساعتی که دیدیام ** مرده بودم جان نو بخشیدیام
- Sen, beni analar gibi aramaktayken, ben eşekler gibi senden kaçıyordum.
- تو مرا جویان مثال مادران ** من گریزان از تو مانند خران
- Eşek, sahibinden eşekliği yüzünden kaçar. Hâlbuki sahibi, iyiliğinden dolayı onun peşine düşer.
- خر گریزد از خداوند از خری ** صاحبش در پی ز نیکو گوهری
- Onu, bir fayda elde etmek, bir ziyandan kurtulmak için aramaz. Kurt, yahut yırtıcı bir canavar paralamasın diye arar. 1900
- نه از پی سود و زیان میجویدش ** لیک تا در گرگش ندرد یا ددش
- Ne mutlu yüzünü görene yahut ansızın senin bulunduğun yere ulaşana!
- ای خنک آن را که بیند روی تو ** یا در افتد ناگهان در کوی تو
- Pak ruh bile seni övmüş. Hâlbuki ben, sana ne kadar kötü ve saçma şeyler söyledim.
- ای روان پاک بستوده ترا ** چند گفتم ژاژ و بیهوده ترا
- Fakat efendim, padişahlar padişahı sultanım, onları ben söylemedim, bilgisizliğim söyledi.
- ای خداوند و شهنشاه و امیر ** من نگفتم جهل من گفت آن مگیر
- Bir parçacık olsun bu hali bilseydim, böyle abes sözler söyleyebilir miydim?
- شمهای زین حال اگر دانستمی ** گفتن بیهوده کی تانستمی
- Ey iyi huylu, eğer bana bu hali kinaye ile bile olsa çıtlatsaydın seni bir hayli överdim. 1905
- بس ثنایت گفتمی ای خوش خصال ** گر مرا یک رمز میگفتی ز حال
- Fakat sükût ederek kızgın göründüm. Hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya başladın.
- لیک خامش کرده میآشوفتی ** خامشانه بر سرم میکوفتی
- Başım sersemleşti, aklım gitti. Hele benim bu başım. Zaten aklı da kıt!
- شد سرم کالیوه عقل از سر بجست ** خاصه این سر را که مغزش کمتر است
- Ey yüzü de güzel, işi de güzel adam, affet. Deliliğimden söylediğim sözleri bağışla!
- عفو کن ای خوب روی خوب کار ** آن چه گفتم از جنون اندر گذار
- Atlı “Eğer ben, bunu biraz çıtlatsaydım derhal yüreğin su kesilir, ödün patlardı.
- گفت اگر من گفتمی رمزی از آن ** زهرهی تو آب گشتی آن زمان
- Yılanı anlatsaydım, korkudan canın çıkıverirdi. 1910
- گر ترا من گفتمی اوصاف مار ** ترس از جانت بر آوردی دمار
- Mustafa “Canınızdaki düşmanı size, olduğu gibi anlatsam.
- مصطفی فرمود اگر گویم به راست ** شرح آن دشمن که در جان شماست
- Yiğitlerin bile ödü patlar.. ne yol yürümeğe takatları kalır, ne bir işin tasasına düşerler!
- زهرههای پر دلان هم بر درد ** نه رود ره نه غم کاری خورد
- Ne kimsenin gönlünde niyaz etmeğe kudret kalır, ne tenin de oruç tutmaya, namaz kılmaya kuvvet” buyurdu.
- نه دلش را تاب ماند در نیاز ** نه تنش را قوت روزه و نماز
- Bunu duyan, kedi önündeki sıçan gibi yok olur; kurt önündeki kuzu gibi mahvolur..
- همچو موشی پیش گربه لا شود ** همچو بره پیش گرگ از جا رود
- Ne uyku uyuyabilir, ne yemek yiyebilir. Onun için ben sizi, bunu söylemeden terbiye etmekte, yetiştirmekteyim. 1915
- اندر او نه حیله ماند نه روش ** پس کنم ناگفته تان من پرورش
- Ebu Bekr-i Rebabi gibi susmakta, Davut gibi demire el vurmaktayım.
- همچو بو بکر ربابی تن زنم ** دست چون داود در آهن زنم
- Bu suretle de olmayacak şey, benim elimde mümkün olur, bir hale yola girer, kanadı yolunmuş kuşun bile kanadı çıkar.
- تا محال از دست من حالی شود ** مرغ پر برکنده را بالی شود
- Çünkü Allah’ın eli, insanların ellerinden üstündür. Tek Allah da bizim elimize “ Benim elim” demiştir.
- چون ید الله فوق أیدیهم بود ** دست ما را دست خود فرمود احد
- Şu halde şüphe yok ki benim kolum uzundur; her yere, her şeye erişir. Ta yedinci kat gökten bile aşar.
- پس مرا دست دراز آمد یقین ** بر گذشته ز آسمان هفتمین
- Elim gökte bile hünerler göstermiştir. Ey Kuran okuyan “İnşakkal Kamer” ayetini okuyuver! 1920
- دست من بنمود بر گردون هنر ** مقریا بر خوان که انشق القمر
- Bu övüş de akıllar zayıf olduğu içindir. Zayıf olanlara kudreti anlatmaya imkân mı var?
- این صفت هم بهر ضعف عقلهاست ** با ضعیفان شرح قدرت کی رواست
- Uykudan başkaldırırsan anlarsın. Bu iş böyledir işte. Doğrusunu Allah daha iyi bilir.
- خود بدانی چون بر آری سر ز خواب ** ختم شد و الله أعلم بالصواب
- Eğer sen içinde ki yılanı bilseydin ne elma yemeğe kuvvetin kalırdı, ne yol yürümeye, ne de kusmağa!
- مر ترا نه قوت خوردن بدی ** نه ره و پروای قی کردن بدی
- Sen beni sövüyordun, ben de seslenmiyor, fakat atımı sürüyordum. Gizlice de Yarabbi, sen işimi kolaylaştır demekteydim.
- میشنیدم فحش و خر میراندم ** رب یسر زیر لب میخواندم
- Sebebi söylememe izin yoktu, fakat seni kendi haline bırakmaya da kaadir değilim. 1925
- از سبب گفتن مرا دستور نه ** ترک تو گفتن مرا مقدور نه
- Her an gönlümdeki dert yüzünden, Yarabbi, kavmime yolu sen göster, çünkü onlar bilmiyorlar, demekteydim” dedi.
- هر زمان میگفتم از درد درون ** اهد قومی إنهم لا یعلمون
- Derdinden kurtulan adam, secdeler etmekte “ Ey bana saadet, ikbal ve hazine olan!
- سجدهها میکرد آن رسته ز رنج ** کای سعادت ای مرا اقبال و گنج
- Ey yüce kişi! Allah’tan hayırlar bul! Bu zayıfın sana şükretmeye kudreti yok.
- از خدا یابی جزاها ای شریف ** قوت شکرت ندارد این ضعیف
- Mükâfatını Allah versin. Ağzım, dilim, sana şükretmekte âciz” demekteydi.
- شکر حق گوید ترا ای پیشوا ** آن لب و چانه ندارم و آن نوا
- İşte akıların düşmanlığı bu çeşittir. Onların zehirleri bile cana neşe verir. 1930
- دشمنی عاقلان زینسان بود ** زهر ایشان ابتهاج جان بود
- Ahmağın dostluğu ise eziyettir, sapıklıktır. Misal olarak birde hikâyeyi dinle:
- دوستی ابله بود رنج و ضلال ** این حکایت بشنو از بهر مثال
- Bir adamın, ayının vefakârlığına güvenmesi
- اعتماد کردن بر تملق و وفای خرس
- Bir ejderha bir ayıyı yakalamıştı. Yiğidin biri, giderken ayının bağırmasını duydu.
- اژدهایی خرس را در میکشید ** شیر مردی رفت و فریادش رسید
- Âlemde düşkünlere yardımcı erler vardır. Onlar, mazlumlar feryat ettiler mi derhal yetişirler.
- شیر مردانند در عالم مدد ** آن زمان کافغان مظلومان رسد
- Mazlumların seslerini her yerden işitirler, Hak rahmeti gibi o tarafa koşarlar.
- بانگ مظلومان ز هر جا بشنوند ** آن طرف چون رحمت حق میدوند
- Âlemin sarsıntılarına, yıkıntılarına direk, destek olan, gizli dertlerin tabibi bulunan o erler; 1935
- آن ستونهای خللهای جهان ** آن طبیبان مرضهای نهان
- Muhabbetin, adaletin, rahmetin ta kendisidirler. Onlar, Hak gibi illetsiz, rüşvetsiz kişilerdir.
- محض مهر و داوری و رحمتند ** همچو حق بیعلت و بیرشوتند
- Onlardan birine “Can ve gönülden ettiğin bu yardım için, neden yardım ediyorsun?” denilse ancak “ yardım isteyenin gamından, çaresizliğinden” der.
- این چه یاری میکنی یک بارگیش ** گوید از بهر غم و بیچارگیش
- Erin avı merhamettir. İlaç, âlemde dertten başka bir şey aramaz.
- مهربانی شد شکار شیر مرد ** در جهان دارو نجوید غیر درد
- Nerede bir dert varsa, deva oraya gider. Su, neresi alçaksa, oraya akar.
- هر کجا دردی دوا آن جا رود ** هر کجا پستی است آب آن جا دود
- Sana da rahmet suyu gerekse yürü, alçal da sonra rahmet suyunu iç, sarhoş ol. 1940
- آب رحمت بایدت رو پست شو ** و آن گهان خور خمر رحمت مست شو
- Ta başa kadar rahmet içinde rahmet var. Oğul, bir tek rahmete dalma, bir tek rahmete kani olma.
- رحمت اندر رحمت آمد تا به سر ** بر یکی رحمت فرومای ای پسر
- Ey yiğit, gökyüzünü ayakaltına al, feleğin üstünden nağme seslerini duy!
- چرخ را در زیر پا آر ای شجاع ** بشنو از فوق فلک بانگ سماع