English    Türkçe    فارسی   

2
1913-1962

  • Ne kimsenin gönlünde niyaz etmeğe kudret kalır, ne tenin de oruç tutmaya, namaz kılmaya kuvvet” buyurdu.
  • Bunu duyan, kedi önündeki sıçan gibi yok olur; kurt önündeki kuzu gibi mahvolur..
  • Ne uyku uyuyabilir, ne yemek yiyebilir. Onun için ben sizi, bunu söylemeden terbiye etmekte, yetiştirmekteyim. 1915
  • Ebu Bekr-i Rebabi gibi susmakta, Davut gibi demire el vurmaktayım.
  • Bu suretle de olmayacak şey, benim elimde mümkün olur, bir hale yola girer, kanadı yolunmuş kuşun bile kanadı çıkar.
  • Çünkü Allah’ın eli, insanların ellerinden üstündür. Tek Allah da bizim elimize “ Benim elim” demiştir.
  • Şu halde şüphe yok ki benim kolum uzundur; her yere, her şeye erişir. Ta yedinci kat gökten bile aşar.
  • Elim gökte bile hünerler göstermiştir. Ey Kuran okuyan “İnşakkal Kamer” ayetini okuyuver! 1920
  • Bu övüş de akıllar zayıf olduğu içindir. Zayıf olanlara kudreti anlatmaya imkân mı var?
  • Uykudan başkaldırırsan anlarsın. Bu iş böyledir işte. Doğrusunu Allah daha iyi bilir.
  • Eğer sen içinde ki yılanı bilseydin ne elma yemeğe kuvvetin kalırdı, ne yol yürümeye, ne de kusmağa!
  • Sen beni sövüyordun, ben de seslenmiyor, fakat atımı sürüyordum. Gizlice de Yarabbi, sen işimi kolaylaştır demekteydim.
  • Sebebi söylememe izin yoktu, fakat seni kendi haline bırakmaya da kaadir değilim. 1925
  • Her an gönlümdeki dert yüzünden, Yarabbi, kavmime yolu sen göster, çünkü onlar bilmiyorlar, demekteydim” dedi.
  • Derdinden kurtulan adam, secdeler etmekte “ Ey bana saadet, ikbal ve hazine olan!
  • Ey yüce kişi! Allah’tan hayırlar bul! Bu zayıfın sana şükretmeye kudreti yok.
  • Mükâfatını Allah versin. Ağzım, dilim, sana şükretmekte âciz” demekteydi.
  • İşte akıların düşmanlığı bu çeşittir. Onların zehirleri bile cana neşe verir. 1930
  • Ahmağın dostluğu ise eziyettir, sapıklıktır. Misal olarak birde hikâyeyi dinle:
  • Bir adamın, ayının vefakârlığına güvenmesi
  • Bir ejderha bir ayıyı yakalamıştı. Yiğidin biri, giderken ayının bağırmasını duydu.
  • Âlemde düşkünlere yardımcı erler vardır. Onlar, mazlumlar feryat ettiler mi derhal yetişirler.
  • Mazlumların seslerini her yerden işitirler, Hak rahmeti gibi o tarafa koşarlar.
  • Âlemin sarsıntılarına, yıkıntılarına direk, destek olan, gizli dertlerin tabibi bulunan o erler; 1935
  • Muhabbetin, adaletin, rahmetin ta kendisidirler. Onlar, Hak gibi illetsiz, rüşvetsiz kişilerdir.
  • Onlardan birine “Can ve gönülden ettiğin bu yardım için, neden yardım ediyorsun?” denilse ancak “ yardım isteyenin gamından, çaresizliğinden” der.
  • Erin avı merhamettir. İlaç, âlemde dertten başka bir şey aramaz.
  • Nerede bir dert varsa, deva oraya gider. Su, neresi alçaksa, oraya akar.
  • Sana da rahmet suyu gerekse yürü, alçal da sonra rahmet suyunu iç, sarhoş ol. 1940
  • Ta başa kadar rahmet içinde rahmet var. Oğul, bir tek rahmete dalma, bir tek rahmete kani olma.
  • Ey yiğit, gökyüzünü ayakaltına al, feleğin üstünden nağme seslerini duy!
  • Kulağından vesveseler pamuğunu çıkar ki, kâinat’ın cuş’u huruşunu duyasın.
  • Gözlerini ayıp kılından arıt ta gayp bağını, gayp selviliğini gör.
  • Burnundan, beyninden nezleyi gider de Allah kokusu burnuna gelsin. 1945
  • Sıtmadan, safradan hiçbir eser bırakma da âlemden şeker lezzetini bul.
  • Sen yüz türlü güzel yüzlü evlât olması için erlik ilâcını kullan, erlikten kesilmiş olarak koşup tozma.
  • Can ayağından ten bukağısını çıkar da meclis etrafında dönüp dolaşsın.
  • Hasislik zincirini elinden, boynundan at, eski felekte yeni bir baht bul.
  • Lütuf Kâbe’sine uçmaya kanadın yoksa çare bulana arz et. 1950
  • Ağlayıp inleme kuvvetli bir sermayedir; külli rahmet, pek güçlü bir dadıdır.
  • Dadı ve ana, çocuk ne vakit ağlayacak diye bahaneler ararlar.
  • Allah da sizin hacet çocuklarınızı, ağlasın da süt meydana gelsin diye yarattı;
  • “Allah’ı çağırın” dedi; ağlayıp inlemeyi bırakma ki Allah’ın merhamet sütleri coşsun.
  • Rüzgârın sesi de bizim gamımızı teskin etmek içindir, bulutun süt yağdırması da. Hele bir an sabret. 1955
  • “Rızkınız gökyüzündedir” ayetini duymadın mı? Neden bu aşağılık yere saplanıp kaldın?
  • Korkunu, ümitsizliğini gül sesleri bil. Onlar, seni aşağılıkların ta dibine kadar çekerler.
  • Seni yücelere çeken her ses, bil ki yücelerden gelmektedir.
  • Sana hırs veren her sesi de adamları paralayan bir kurt sesi bil.
  • Bu yücelik, mekân bakımından değildir. Bu yücelikler, akıl ve can yücelikleridir. 1960
  • Her sebep eserinden yücedir. Çakmak, kıvılcımdan üstündür.
  • Birisi, azametli birinin alt yanına otursa bile hakikatte üst tarafına oturmuş sayılır.