- İki kişi birbiriyle uzlaştı, birbirine sataştı mı, hiç şüphe yok, aralarında bir kadr-i müşterek vardır.
- چون دو کس بر هم زند بیهیچ شک ** در میانشان هست قدر مشترک
- Kuş ancak kendi cinsinden olan kuşlarla uçar. Kendi cinsinden olmayanla sohbet âdeta mezara girmedir” diye cevap verdi.
- کی پرد مرغی مگر با جنس خود ** صحبت ناجنس گور است و لحد
- Bir kuşun kendi cinsinden olmayan bir kuşla uçup yayılmasındaki sebep
- سبب پریدن و چریدن مرغی با مرغی که جنس او نبود
- Bir hakîm dedi ki: “Yazıda bir kargayla bir leyleğin beraberce koşup uçmakta olduğunu gördüm.
- آن حکیمی گفت دیدم هم تکی ** در بیابان زاغ را با لکلکی
- Hayret ettim, bakalım aralarındaki kadr-i müştereke ait emare bulabilir miyim, diye hallerini araştırmaya koyuldum.
- در عجب ماندم بجستم حالشان ** تا چه قدر مشترک یابم نشان
- Hayretle yanlarına yaklaşınca gördüm ki ikisi de topal!” 2105
- چون شدم نزدیک، من حیران و دنگ ** خود بدیدم هر دوان بودند لنگ
- Hele Arşa mensup bir doğanla ferşin malı olan bir yarasa nasıl olur da beraber bulunur?
- خاصه شهبازی که او عرشی بود ** با یکی جغدی که او فرشی بود
- Biri İlliyîn’in güneşi, öbürü Siccîn’in yarasası.
- آن یکی خورشید علیین بود ** وین دگر خفاش کز سجین بود
- Biri her ayıptan arınmış tertemiz bir nur, öbürü her kapının dilencisi bir kör.
- آن یکی نوری ز هر عیبی بری ** وین یکی کوری گدای هر دری
- Biri Pervin burcuna ziya veren bir ay, öbürü fışkıda debelenen bir kurt.
- آن یکی ماهی که بر پروین زند ** وین یکی کرمی که در سرگین زید
- Biri Yusuf yüzlü, İsa nefesli, öbürü bir kurt yahut çıngıraklı bir eşek. 2110
- آن یکی یوسف رخی عیسی نفس ** وین یکی گرگی و یا خر با جرس
- Biri Lâmekân âleminde uçmakta, öbürü köpekler gibi samanlıkta kalakalmış!
- آن یکی پران شده در لا مکان ** وین یکی در کاهدان همچون سگان
- Gül, hâl diliyle bokböceğine şu sözleri söyleyip durmaktadır: “Ey koltuğu kokmuş,
- با زبان معنوی گل با جعل ** این همیگوید که ای گنده بغل
- Gül bahçesinden kaçıyorsun ama bu nefretin gülistanın kemaline delâlet eder.
- گر گریزانی ز گلشن بیگمان ** هست آن نفرت کمال گلستان
- Benim gayretim, senin başına dikilmiş bir yasakçıdır. Ey bayağı mahlûk, buradan uzak ol.” Gül bokböceğine şöyle bağırmaktadır:
- غیرت من بر سر تو دور باش ** میزند کای خس از اینجا دور باش
- “Ey aşağılık mahlûk, sen benimle ihtilât edersen benim madenimdesin diye bir şüphe hasıl olabilir. 2115
- ور بیامیزی تو با من ای دنی ** این گمان آید که از کان منی
- Bülbüllere çayır, çimen yaraşır. Bokböceğine vatan da pisliktir.
- بلبلان را جای میزیبد چمن ** مر جعل را در چمین خوشتر وطن
- Tanrı, beni pislikten murdarlıktan arıttı. Başıma bir murdarı dikmesi lâyık mıdır?
- حق مرا چون از پلیدی پاک داشت ** چون سزد بر من پلیدی را گماشت
- Benim de bir damarım onlardandı, fakat Tanrı o damarı kesip attı. Artık o kötü damar bana nasıl hükmedebilir?
- یک رگم ز ایشان بد و آن را برید ** در من آن بد رگ کجا خواهد رسید
- Âdem’in bir nişanı ezelde şuydu: Melekler, ona secdeye lâyık olduğu için baş indirdiler, secde ettiler.
- یک نشان آدم آن بود از ازل ** که ملایک سر نهندش از محل
- Başka bir nişanı da İblis’in “Şah ve ulu benim” diye baş indirmemesiydi. 2120
- یک نشان دیگر آن که آن بلیس ** ننهدش سر که منم شاه و رئیس
- Fakat İblis de Âdem’e secde etmiş olsaydı Âdem, Âdem olmazdı, başka birisi olurdu.
- پس اگر ابلیس هم ساجد شدی ** او نبودی آدم او غیری بدی
- Her meleğin ona secde etmesi, Âdem’in Âdemliğine delil olduğu gibi o düşmanın, İblis’in inadı da bir delildir.
- هم سجود هر ملک میزان اوست ** هم جحود آن عدو برهان اوست
- Meleğin ikrarı, ona bir şahit olduğu gibi o köpeğin inkârı da bir şahittir”
- هم گواه اوست اقرار ملک ** هم گواه اوست کفران سگک
- O aldanmış kişinin, ayının vefasına güvenmesi
- تتمه اعتماد آن مغرور بر تملق خرس
- Adam uyudu, ayı sinek kovalamaktaydı. Sinek, kovulunca kalktı, fakat inadına gene kalktığı yere gelip kondu.
- شخص خفت و خرس میراندش مگس ** وز ستیز آمد مگس زو باز پس
- Ayı, o gencin yüzünden kaç kere sineği kovdu. Fakat sinek gene derhal kalktığı yere gelip konmaktaydı. 2125
- چند بارش راند از روی جوان ** آن مگس زو باز میآمد دوان
- Ayı, sineğe kızıp, gitti dağdan kocaman bir taş yakalayıp getirdi.
- خشمگین شد با مگس خرس و برفت ** بر گرفت از کوه سنگی سخت زفت
- Sineğin gene uyuyan adamın suratına konmuş olduğunu görünce,
- سنگ آورد و مگس را دید باز ** بر رخ خفته گرفته جای ساز
- O koca değirmen taşını alıp, sineği ezmek için adamın suratına fırlattı.
- بر گرفت آن آسیا سنگ و بزد ** بر مگس تا آن مگس واپس خزد
- Taş, uyuyan adamın suratını paramparça etti. Bu mesele de bütün âleme yayıldı;
- سنگ روی خفته را خشخاش کرد ** این مثل بر جمله عالم فاش کرد
- Aptalın sevgisi şüphesiz ayının sevgidir. Kini sevgidir, sevgisi kin. 2130
- مهر ابله مهر خرس آمد یقین ** کین او مهر است و مهر اوست کین
- Ahdi gevşek, zayıf ve bozuk.. sözü büyük, vefası artık.
- عهد او سست است و ویران و ضعیف ** گفت او زفت و وفای او نحیف
- Ant içse bile inanma. Eğri sözlü adam andını da bozar.
- گر خورد سوگند هم باور مکن ** بشکند سوگند، مرد کژ سخن
- Mademki yeminsiz sözü yalan. Hilesine yeminine de inanma.
- چون که بیسوگند گفتش بد دروغ ** تو میفت از مکر و سوگندش به دوغ
- Onun nefsi beydir, aklı esir.. farz et ki yüz binlerce defa Mushaf’a yemin etmiş olsun!
- نفس او میر است و عقل او اسیر ** صد هزاران مصحفش خود خوردهگیر
- Mademki yeminsiz ahdi bozuyor, yemin etse onu da bozar. 2135
- چون که بیسوگند پیمان بشکند ** گر خورد سوگند هم آن بشکند
- Çünkü nefsi, ağır yeminle bağlanan nefis, bundan daha ziyade daralır, perişan olur.
- ز آن که نفس آشفتهتر گردد از آن ** که کنی بندش به سوگند گران
- Bu, bir esirin hâkimi bağlanmasına benzer. Hâkim o bağı koparır, o bağdan kurtulur.
- چون اسیری بند بر حاکم نهد ** حاکم آن را بر درد بیرون جهد
- Kızgınlıkla o bağı, kölesinin kafasına fırlatıp atar. Nefis de o yemini, kendisine esir olan adamın suratına vurur.
- بر سرش کوبد ز خشم آن بند را ** میزند بر روی او سوگند را
- Sen onun “Ahitlerinize vefa edin” hükmünden el yıka. “ Yeminlerinizi koruyun, ahitlerinizde durun” hükmünü ona söyleme.
- تو ز اوفوا بالعقودش دست شو ** احفظوا أیمانکم با او مگو
- Kiminle ahdettiğini bilen tenini iplik haline kor, o ahdin etrafında dolanır, o ahdi örer durur. 2140
- و آن که حق را ساخت در پیمان سند ** تن کند چون تار و گرد او تند
- Mustafa Aleyhisselâm’ın bir hasta sahabenin hatırını sormaya gitmesi, hasta halini, hatırını sormasının faydası
- رفتن مصطفی علیه السلام به عیادت صحابی و بیان فایده عیادت
- Sahabeden biri hastalandı, o hastalık yüzünden zayıfladı, iplik gibi inceldi.
- از صحابه خواجهای بیمار شد ** و اندر آن بیماریش چون تار شد
- Mustafa halini, hatırını sormaya geldi. Çünkü Peygamber’in huyu tamamıyla lütuf ve keremden ibaretti.
- مصطفی آمد عیادت سوی او ** چون همه لطف و کرم بد خوی او
- Hastanın halini, hatırını sormaya gitmekte fayda vardır. Faydası da gene sanadır.
- در عیادت رفتن تو فایده است ** فایده آن باز با تو عایده است
- Birinci faydası şudur; O hasta adam, bir kutup, bir ulu şah olabilir.
- فایده اول که آن شخص علیل ** بوک قطبی باشد و شاه جلیل
- Mademki inatçı adam, gönlünün iki gözü de yok, odunu ödağacından ayırt edemezsin. 2145
- ور نباشد قطب یار ره بود ** شه نباشد فارس اسپه بود
- Âlemde hazineler var. Beyhude üzülme, yorulma. Yalnız hiçbir viraneyi de definesiz bilme.
- پس صله یاران ره لازم شمار ** هر که باشد گر پیاده گر سوار
- Her dervişe ne olur, ne olmaz diye mülâzemette bulunadır, bir nişane buldun mu da artık onun etrafında adamakıllı dön, dolaş!
- ور عدو باشد همین احسان نکوست ** که به احسان بس عدو گشته است دوست
- Mademki sende o can gözü yok, her vücutta define var san!
- ور نگردد دوست کینش کم شود ** ز آن که احسان کینه را مرهم شود
- Kutup olmasa bile belki bir yol dostudur, padişah değilse bile bir atlı askerdir.
- بس فواید هست غیر این و لیک ** از درازی خایفم ای یار نیک
- Kim olursa olsun, ister yaya, ister atlı, yol dostlarıyla buluşmayı, onların halini sormayı, hatırlarını ele almayı lâzım bil. 2150
- حاصل این آمد که یار جمع باش ** هم چو بتگر از حجر یاری تراش