English    Türkçe    فارسی   

2
2110-2159

  • Biri Yusuf yüzlü, İsa nefesli, öbürü bir kurt yahut çıngıraklı bir eşek. 2110
  • آن یکی یوسف رخی عیسی نفس ** وین یکی گرگی و یا خر با جرس‏
  • Biri Lâmekân âleminde uçmakta, öbürü köpekler gibi samanlıkta kalakalmış!
  • آن یکی پران شده در لا مکان ** وین یکی در کاهدان همچون سگان‏
  • Gül, hâl diliyle bokböceğine şu sözleri söyleyip durmaktadır: “Ey koltuğu kokmuş,
  • با زبان معنوی گل با جعل ** این همی‏گوید که ای گنده بغل‏
  • Gül bahçesinden kaçıyorsun ama bu nefretin gülistanın kemaline delâlet eder.
  • گر گریزانی ز گلشن بی‏گمان ** هست آن نفرت کمال گلستان‏
  • Benim gayretim, senin başına dikilmiş bir yasakçıdır. Ey bayağı mahlûk, buradan uzak ol.” Gül bokböceğine şöyle bağırmaktadır:
  • غیرت من بر سر تو دور باش ** می‏زند کای خس از اینجا دور باش‏
  • “Ey aşağılık mahlûk, sen benimle ihtilât edersen benim madenimdesin diye bir şüphe hasıl olabilir. 2115
  • ور بیامیزی تو با من ای دنی ** این گمان آید که از کان منی‏
  • Bülbüllere çayır, çimen yaraşır. Bokböceğine vatan da pisliktir.
  • بلبلان را جای می‏زیبد چمن ** مر جعل را در چمین خوشتر وطن‏
  • Tanrı, beni pislikten murdarlıktan arıttı. Başıma bir murdarı dikmesi lâyık mıdır?
  • حق مرا چون از پلیدی پاک داشت ** چون سزد بر من پلیدی را گماشت‏
  • Benim de bir damarım onlardandı, fakat Tanrı o damarı kesip attı. Artık o kötü damar bana nasıl hükmedebilir?
  • یک رگم ز ایشان بد و آن را برید ** در من آن بد رگ کجا خواهد رسید
  • Âdem’in bir nişanı ezelde şuydu: Melekler, ona secdeye lâyık olduğu için baş indirdiler, secde ettiler.
  • یک نشان آدم آن بود از ازل ** که ملایک سر نهندش از محل‏
  • Başka bir nişanı da İblis’in “Şah ve ulu benim” diye baş indirmemesiydi. 2120
  • یک نشان دیگر آن که آن بلیس ** ننهدش سر که منم شاه و رئیس‏
  • Fakat İblis de Âdem’e secde etmiş olsaydı Âdem, Âdem olmazdı, başka birisi olurdu.
  • پس اگر ابلیس هم ساجد شدی ** او نبودی آدم او غیری بدی‏
  • Her meleğin ona secde etmesi, Âdem’in Âdemliğine delil olduğu gibi o düşmanın, İblis’in inadı da bir delildir.
  • هم سجود هر ملک میزان اوست ** هم جحود آن عدو برهان اوست‏
  • Meleğin ikrarı, ona bir şahit olduğu gibi o köpeğin inkârı da bir şahittir”
  • هم گواه اوست اقرار ملک ** هم گواه اوست کفران سگک‏
  • O aldanmış kişinin, ayının vefasına güvenmesi
  • تتمه اعتماد آن مغرور بر تملق خرس‏
  • Adam uyudu, ayı sinek kovalamaktaydı. Sinek, kovulunca kalktı, fakat inadına gene kalktığı yere gelip kondu.
  • شخص خفت و خرس می‏راندش مگس ** وز ستیز آمد مگس زو باز پس‏
  • Ayı, o gencin yüzünden kaç kere sineği kovdu. Fakat sinek gene derhal kalktığı yere gelip konmaktaydı. 2125
  • چند بارش راند از روی جوان ** آن مگس زو باز می‏آمد دوان‏
  • Ayı, sineğe kızıp, gitti dağdan kocaman bir taş yakalayıp getirdi.
  • خشمگین شد با مگس خرس و برفت ** بر گرفت از کوه سنگی سخت زفت‏
  • Sineğin gene uyuyan adamın suratına konmuş olduğunu görünce,
  • سنگ آورد و مگس را دید باز ** بر رخ خفته گرفته جای ساز
  • O koca değirmen taşını alıp, sineği ezmek için adamın suratına fırlattı.
  • بر گرفت آن آسیا سنگ و بزد ** بر مگس تا آن مگس واپس خزد
  • Taş, uyuyan adamın suratını paramparça etti. Bu mesele de bütün âleme yayıldı;
  • سنگ روی خفته را خشخاش کرد ** این مثل بر جمله عالم فاش کرد
  • Aptalın sevgisi şüphesiz ayının sevgidir. Kini sevgidir, sevgisi kin. 2130
  • مهر ابله مهر خرس آمد یقین ** کین او مهر است و مهر اوست کین‏
  • Ahdi gevşek, zayıf ve bozuk.. sözü büyük, vefası artık.
  • عهد او سست است و ویران و ضعیف ** گفت او زفت و وفای او نحیف‏
  • Ant içse bile inanma. Eğri sözlü adam andını da bozar.
  • گر خورد سوگند هم باور مکن ** بشکند سوگند، مرد کژ سخن‏
  • Mademki yeminsiz sözü yalan. Hilesine yeminine de inanma.
  • چون که بی‏سوگند گفتش بد دروغ ** تو میفت از مکر و سوگندش به دوغ‏
  • Onun nefsi beydir, aklı esir.. farz et ki yüz binlerce defa Mushaf’a yemin etmiş olsun!
  • نفس او میر است و عقل او اسیر ** صد هزاران مصحفش خود خورده‏گیر
  • Mademki yeminsiz ahdi bozuyor, yemin etse onu da bozar. 2135
  • چون که بی‏سوگند پیمان بشکند ** گر خورد سوگند هم آن بشکند
  • Çünkü nefsi, ağır yeminle bağlanan nefis, bundan daha ziyade daralır, perişan olur.
  • ز آن که نفس آشفته‏تر گردد از آن ** که کنی بندش به سوگند گران‏
  • Bu, bir esirin hâkimi bağlanmasına benzer. Hâkim o bağı koparır, o bağdan kurtulur.
  • چون اسیری بند بر حاکم نهد ** حاکم آن را بر درد بیرون جهد
  • Kızgınlıkla o bağı, kölesinin kafasına fırlatıp atar. Nefis de o yemini, kendisine esir olan adamın suratına vurur.
  • بر سرش کوبد ز خشم آن بند را ** می‏زند بر روی او سوگند را
  • Sen onun “Ahitlerinize vefa edin” hükmünden el yıka. “ Yeminlerinizi koruyun, ahitlerinizde durun” hükmünü ona söyleme.
  • تو ز اوفوا بالعقودش دست شو ** احفظوا أیمانکم با او مگو
  • Kiminle ahdettiğini bilen tenini iplik haline kor, o ahdin etrafında dolanır, o ahdi örer durur. 2140
  • و آن که حق را ساخت در پیمان سند ** تن کند چون تار و گرد او تند
  • Mustafa Aleyhisselâm’ın bir hasta sahabenin hatırını sormaya gitmesi, hasta halini, hatırını sormasının faydası
  • رفتن مصطفی علیه السلام به عیادت صحابی و بیان فایده عیادت‏
  • Sahabeden biri hastalandı, o hastalık yüzünden zayıfladı, iplik gibi inceldi.
  • از صحابه خواجه‏ای بیمار شد ** و اندر آن بیماریش چون تار شد
  • Mustafa halini, hatırını sormaya geldi. Çünkü Peygamber’in huyu tamamıyla lütuf ve keremden ibaretti.
  • مصطفی آمد عیادت سوی او ** چون همه لطف و کرم بد خوی او
  • Hastanın halini, hatırını sormaya gitmekte fayda vardır. Faydası da gene sanadır.
  • در عیادت رفتن تو فایده است ** فایده آن باز با تو عایده است‏
  • Birinci faydası şudur; O hasta adam, bir kutup, bir ulu şah olabilir.
  • فایده اول که آن شخص علیل ** بوک قطبی باشد و شاه جلیل‏
  • Mademki inatçı adam, gönlünün iki gözü de yok, odunu ödağacından ayırt edemezsin. 2145
  • ور نباشد قطب یار ره بود ** شه نباشد فارس اسپه بود
  • Âlemde hazineler var. Beyhude üzülme, yorulma. Yalnız hiçbir viraneyi de definesiz bilme.
  • پس صله یاران ره لازم شمار ** هر که باشد گر پیاده گر سوار
  • Her dervişe ne olur, ne olmaz diye mülâzemette bulunadır, bir nişane buldun mu da artık onun etrafında adamakıllı dön, dolaş!
  • ور عدو باشد همین احسان نکوست ** که به احسان بس عدو گشته است دوست‏
  • Mademki sende o can gözü yok, her vücutta define var san!
  • ور نگردد دوست کینش کم شود ** ز آن که احسان کینه را مرهم شود
  • Kutup olmasa bile belki bir yol dostudur, padişah değilse bile bir atlı askerdir.
  • بس فواید هست غیر این و لیک ** از درازی خایفم ای یار نیک‏
  • Kim olursa olsun, ister yaya, ister atlı, yol dostlarıyla buluşmayı, onların halini sormayı, hatırlarını ele almayı lâzım bil. 2150
  • حاصل این آمد که یار جمع باش ** هم چو بتگر از حجر یاری تراش‏
  • Hatta o adam, düşman bile olsa yine ihsan iyidir. Çünkü ihsan yüzünden düşman bile adama dost olur.
  • ز آن که انبوهی و جمع کاروان ** ره زنان را بشکند پشت و سنان‏
  • Dost olmasa bile hiç olmazsa kini azalır. Çünkü ihsanda bulunmak, kine âdeta merhemdir.
  • چون دو چشم دل نداری ای عنود ** که نمی‏دانی تو هیزم را ز عود
  • Bundan başka daha nice faydaları var ama ey iyi adam, sözü uzatmadan korkuyorum.
  • چون که گنجی هست در عالم مرنج ** هیچ ویران را مدان خالی ز گنج‏
  • Sözün hülâsası şu: Topluluğa dost ol. Hatta bir dost bulamazsan put yapan Amad gibi taştan bir dost yont, onu sev!
  • قصد هر درویش می‏کن از گزاف ** چون نشان یابی بجد می‏کن طواف‏
  • Zira kalabalık ve kervan halkının çokluğu yol vurucuların belini kırar, onları kahreder. 2155
  • چون تو را آن چشم باطن بین نبود ** گنج می‏پندار اندر هر وجود
  • Ulu Tanrı’nın Musa Aleyhisselâm’a “Niçin hastalığımda benim halimi, hatırımı sormağa gelmedin?” diye vahyetmesi
  • وحی کردن حق تعالی به موسی علیه السلام که چرا به عیادت من نیامدی‏
  • Tanrı’dan Musa’ya şu hitap geldi: “Ey koltuğundan ayın doğduğunu gören!
  • آمد از حق سوی موسی این عتاب ** کای طلوع ماه دیده تو ز جیب‏
  • Seni Tanrılık nurunun doğusu haline getirdiğim halde ben ki Tanrı’yım, hastalandım da niçin halimi hatırımı sormaya gelmedin?”
  • مشرقت کردم ز نور ایزدی ** من حقم رنجور گشتم نامدی‏
  • Musa, “Tanrı” sen kusurdan münezzehsin. Bu ne remizdir, Yarabbi, bunu bildir” dedi.
  • گفت سبحانا تو پاکی از زیان ** این چه رمز است این بکن یا رب بیان‏
  • Bunun üzerine Tanrı, yine “ Hastalığımda kerem edip niçin halimi sormadın?” buyurdu.
  • باز فرمودش که در رنجوریم ** چون نپرسیدی تو از روی کرم‏