Hülâsa onların hepsi Tanrı emanetini yüklenmekten korktular, çekindiler. Fakat hayvanla karışınca bu çekinmeleri, bu çalışmaları körleşti, neticesiz bir hale geldi!
لاجرم أشفقن منها جملهشان ** کند شد ز آمیز حیوان حملهشان
“Hepimiz de halkla diri, Hak’la ölü bir hale gelen bu hayattan bîzarız” dediler.
گفته بیزاریم جمله زین حیات ** کاو بود با خلق حی با حق موات
Birisi, anası babası öldü mü yetim olur. Hak’la ünsiyet için kalb-i selim gerek!
چون بماند از خلق گردد او یتیم ** انس حق را قلب میباید سلیم
Hırsız, bir körden bir kumaş çaldı mı kör, bilmeden feryada başlar. 2375
چون ز کوری دزد دزدد کالهای ** میکند آن کور عمیا نالهای
Fakat hırsız ona “Senin malını ben çaldım, ben hilebaz bir hırsızım” demedikçe,
تا نگوید دزد او را کان منم ** کز تو دزدیدم که دزد پر فنم
Kör, hırsızı nereden bilecek? Gözünün nuru, gözünün ışığı yok ki!
کی شناسد کور دزد خویش را ** چون ندارد نور چشم و آن ضیا
Ama sesini duydun mu onu sımsıkı tut, koy verme de çaldığı şeyleri söylet.
چون بگوید هم بگیر او را تو سخت ** تا بگوید او علامتهای رخت
Hırsızı yakalayıp, sıkıştırmak, çaldığını çırptığını söyletmek cihadı ekberdir.
پس جهاد اکبر آمد عصر دزد ** تا بگوید که چه دزدیده است مزد
O, önce senin gözünün sürmesini çaldı. Onu elde ettin mi, yine gözlerine nur gelir. 2380
اولا دزدید کحل دیدهات ** چون ستانی باز یابی تبصرت
Gönül’ün kayıp malı olan hikmet kumaşı, ehli dilden elde edilir.
کالهی حکمت که گم کردهی دل است ** پیش اهل دل یقین آن حاصل است
Kör olan gönül, canı, kulağı, gözü olsa bile hırsız Şeytan’ın izini bulamaz, onu elde edemez.
کوردل با جان و با سمع و بصر ** مینداند دزد شیطان را ز اثر
Şeytanın izini bulmayı, hırsızı elde etmeyi, gönül ehli olanlardan um, bu işi onlardan iste; taştan topraktan değil. Çünkü halk, gönül ehline nispetle taş, topaç gibidir, âdeta cansızdır.
ز اهل دل جو از جماد آن را مجو ** که جماد آمد خلایق پیش او
Danışacak adam arayan da o deliliğe vurmuş delinin huzuruna geldi, dedi ki: “Ey kendini çocuk gösteren baba, bana bir sır söyle.”
مشورت جوینده آمد نزد او ** کای اب کودک شده رازی بگو
Veli dedi ki: “Git bu halkayı çalıp durma. Kapı kapalı. Bu gün sır söylenecek gün değil, başka vakit gel. 2385
گفت رو زین حلقه کاین در باز نیست ** باز گرد امروز روز راز نیست
Eğer Lâ mekân âleminde mekâna yer olsaydı ben de şeyhler gibi dükkânda oturur, alışverişe koyulurdum”
گر مکان را ره بدی در لامکان ** همچو شیخان بودمی من بر دکان
Muhtesibin, harap bir halde yere yıkılmış sarhoşu zindana dâvet etmesi
خواندن محتسب مست خراب افتاده را به زندان
Muhtesip gece yarısı bir yere uğradı. Duvar dibinde bir adamın uyuduğunu gördü.
محتسب در نیم شب جایی رسید ** در بن دیوار مستی خفته دید
“Hey, sarhoş musun, ne içtin? Söyle” dedi. Adam dedi ki: “Testidekinden içtim!”
گفت هی مستی چه خورده ستی بگو ** گفت از این خوردم که هست اندر سبو
Muhtesip “Söyle, testide ne var?” diye sordu. Adam, “İçtiğim şey” diye cevap verdi. Muhtesip, “Bu gizli bir lâf.
گفت آخر در سبو واگو که چیست ** گفت از آن که خوردهام گفت این خفی است
Ne içtin, içtiğin ne ?” diye sordu. Adam “ Testide gizli olan şey işte” dedi. 2390
گفت آن چه خوردهای آن چیست آن ** گفت آن که در سبو مخفی است آن
Bu sual cevap, birbirine ulanıp gitti. Muhtesip de eşek gibi çamura saplanıp kaldı.
دور میشد این سؤال و این جواب ** ماند چون خر محتسب اندر خلاب
Ona, “Gel de bir ah de bakalım” dedi. Sarhoş söz söylerken “Hu, hu” dedi.
گفت او را محتسب هین آه کن ** مست هو هو کرد هنگام سخن
Muhtesip, “Ben sana ah dedim, hu, de demedim, sen hu diyorsun” deyince, adam, “Ben neşeliyim, sen gamdan iki büklüm olmuşsun.
گفت گفتم آه کن هو میکنی ** گفت من شاد و تو از غم دم زنی
Ah; dertten, gamdan, zulümden olur. Sarhoşların bu hu’larıysa neşedendir.” dedi.
آه از درد و غم و بیدادی است ** هوی هوی می خوران از شادی است
Muhtesip, “Ben şunu, bunu bilmem, kalk. Marifet satıp durma. Bu dırıltıyı bırak” dedi. 2395
محتسب گفت این ندانم خیز خیز ** معرفت متراش و بگذار این ستیز
Adam, “Yürü be, sen neredesin, ben nerede?” deyince, Muhtesip, “ Hadi kalk, zindana gel” dedi.
گفت رو تو از کجا من از کجا ** گفت مستی خیز تا زندان بیا
Sarhoş dedi ki: “Be Muhtesip, beni bırak da yürü işine. Çıplak adamdan rehin alabilir misin sen?
گفت مست ای محتسب بگذار و رو ** از برهنه کی توان بردن گرو
Eğer benim yürümeye kuvvetim olsaydı burada yatar mıydım. Evime giderdim.
گر مرا خود قوت رفتن بدی ** خانهی خود رفتمی وین کی شدی
Eğer benim de aklım olsaydı, imkânını bulsaydım şeyhler gibi dükkân başında bulunurdum.”
من اگر با عقل و با امکانمی ** همچو شیخان بر سر دکانمی
Adam’ın halini anlamak için o ulu zatı ikinci defa olarak konuşturması
دوم بار در سخن کشیدن سایل آن بزرگ را تا حال او معلوم تر گردد
O, büyük adamın ahvalini öğrenmek isteyen adam “ Ey sopayı at edinip binen atlı, bir an için olsun atını bu tarafa sür dedi. 2400
گفت آن طالب که آخر یک نفس ** ای سواره بر نی این سو ران فرس
Adam, “Çabuk söyle, atım çok serkeştir, pek huyludur.
راند سوی او که هین زوتر بگو ** کاسب من بس توسن است و تند خو
Çabuk ol ki seni tepmesin. Ne soracaksan açıkça sor bakalım” diyerek sopasını o tarafa sürdü.
تا لگد بر تو نکوبد زود باش ** از چه میپرسی بیانش کن تو فاش
Adam gönlündeki sırrı söylemeye imkân bulamadı. Ondan vazgeçip veliyi alaya aldı.
او مجال راز دل گفتن ندید ** زو برون شو کرد و در لاغش کشید
Dedi ki: “Bu sokakta oturan kadınlardan birini almak istiyorum. Benim gibi bir adama acaba hangisi lâyık?”
گفت میخواهم در این کوچه زنی ** کیست لایق از برای چون منی
Veli, “Dünyada üç türlü kadın vardır. İkisi zahmet ve mihnetten ibarettir, biri daimi bir hazinedir. 2405
گفت سه گونه زناند اندر جهان ** آن دو رنج و این یکی گنج روان
Onu alırsan tamamıyla senin olur. İkincisinin yarısı senin olur, yarısı senden ayrı kalır.
آن یکی را چون بخواهی کل تراست ** و آن دگر نیمی ترا نیمی جداست
Üçüncü ise hiç sana mal olmaz. Bunu duydun ya. Hadi şimdi yürü, ben gidiyorum.
و آن سوم هیچ او ترا نبود بدان ** این شنودی دور شو رفتم روان
Sen de durma atım seni tepelemesin. Yoksa bir düştün mü, bir daha kalkamazsın!” dedi.
تا ترا اسبم نپراند لگد ** که بیفتی بر نخیزی تا ابد
Şeyh, sopasını sürüp çocukların arasına katıldı. O genç adam ona tekrar bağırdı.
شیخ راند اندر میان کودکان ** بانگ زد بار دگر او را جوان
“Gel de hiç olmazsa şunu etraflıca anlat. Bu söylediğin üç çeşit kadın kimlerdir? Onu bir söyle!” 2410
که بیا آخر بگو تفسیر این ** این زنان سه نوع گفتی بر گزین
Şeyh, yine onun yanına at sürüp dedi ki: “Bakir, tamamıyla sana mal olur, gamdan kurtulursun.
راند سوی او و گفتش بکر خاص ** کل ترا باشد ز غم یابی خلاص
Yarısı senin olan da duldur. Fakat hiçbir suretle sana mal olmayan, evlâdı olan kadındır.
و انکه نیمی آن تو بیوه بود ** و انکه هیچست آن عیال با ولد
İlk kocasından evlâdı olursa sevgisi de, bütün hâtıraları da oraya gider.
چون ز شوی اولش کودک بود ** مهر و کل خاطرش آن سو رود
Hadi git, atım seni tepmesin. Uzaklaş, yoksa serkeş atımın nalı seni ezer!
دور شو تا اسب نندازد لگد ** سم اسب توسنم بر تو رسد
Şeyh yine hay huy edip sopasını sürdü, yine çocukları yanına çağırdı. 2415
های و هویی کرد شیخ و باز راند ** کودکان را باز سوی خویش خواند
Adam tekrar bağırdı: “Ey ulu padişah, bir sualim kaldı, gel!” dedi.
باز بانگش کرد آن سایل بیا ** یک سؤالم ماند ای شاه کیا
Şeyh tekrar o tarafa gelip “Çabuk söyle, nedir? Çok duramam, çünkü o çocuk meydandan topumu kaptı!” dedi.
باز راند این سو بگو زودتر چه بود ** که ز میدان آن بچه گویم ربود
Adam “Ey Padişah, bu kadar akla, edebe sahip olduğun halde bu ne divanelik, bu ne iş. Şaşılacak şey!
گفت ای شه با چنین عقل و ادب ** این چه شیداست این چه فعل است ای عجب
Sen söz söylerken Aklı Küllünde ötesindesin; bir güneş olduğun halde nasıl delilikle gizleniyorsun” dedi.
تو ورای عقل کلی در بیان ** آفتابی در جنون چونی نهان
Şeyh dedi ki: ”Bu külhanbeyleri beni bu şehre kadı yapmaya karar verdiler. 2420
گفت این اوباش رایی میزنند ** تا در این شهر خودم قاضی کنند
Reddettim, 'imkânı yok. Senin gibi âlim, fâzıl kimse yok.
دفع میگفتم مرا گفتند نی ** نیست چون تو عالمی صاحب فنی