- Birisi, anası babası öldü mü yetim olur. Hak’la ünsiyet için kalb-i selim gerek!
- چون بماند از خلق گردد او یتیم ** انس حق را قلب میباید سلیم
- Hırsız, bir körden bir kumaş çaldı mı kör, bilmeden feryada başlar. 2375
- چون ز کوری دزد دزدد کالهای ** میکند آن کور عمیا نالهای
- Fakat hırsız ona “Senin malını ben çaldım, ben hilebaz bir hırsızım” demedikçe,
- تا نگوید دزد او را کان منم ** کز تو دزدیدم که دزد پر فنم
- Kör, hırsızı nereden bilecek? Gözünün nuru, gözünün ışığı yok ki!
- کی شناسد کور دزد خویش را ** چون ندارد نور چشم و آن ضیا
- Ama sesini duydun mu onu sımsıkı tut, koy verme de çaldığı şeyleri söylet.
- چون بگوید هم بگیر او را تو سخت ** تا بگوید او علامتهای رخت
- Hırsızı yakalayıp, sıkıştırmak, çaldığını çırptığını söyletmek cihadı ekberdir.
- پس جهاد اکبر آمد عصر دزد ** تا بگوید که چه دزدیده است مزد
- O, önce senin gözünün sürmesini çaldı. Onu elde ettin mi, yine gözlerine nur gelir. 2380
- اولا دزدید کحل دیدهات ** چون ستانی باز یابی تبصرت
- Gönül’ün kayıp malı olan hikmet kumaşı, ehli dilden elde edilir.
- کالهی حکمت که گم کردهی دل است ** پیش اهل دل یقین آن حاصل است
- Kör olan gönül, canı, kulağı, gözü olsa bile hırsız Şeytan’ın izini bulamaz, onu elde edemez.
- کوردل با جان و با سمع و بصر ** مینداند دزد شیطان را ز اثر
- Şeytanın izini bulmayı, hırsızı elde etmeyi, gönül ehli olanlardan um, bu işi onlardan iste; taştan topraktan değil. Çünkü halk, gönül ehline nispetle taş, topaç gibidir, âdeta cansızdır.
- ز اهل دل جو از جماد آن را مجو ** که جماد آمد خلایق پیش او
- Danışacak adam arayan da o deliliğe vurmuş delinin huzuruna geldi, dedi ki: “Ey kendini çocuk gösteren baba, bana bir sır söyle.”
- مشورت جوینده آمد نزد او ** کای اب کودک شده رازی بگو
- Veli dedi ki: “Git bu halkayı çalıp durma. Kapı kapalı. Bu gün sır söylenecek gün değil, başka vakit gel. 2385
- گفت رو زین حلقه کاین در باز نیست ** باز گرد امروز روز راز نیست
- Eğer Lâ mekân âleminde mekâna yer olsaydı ben de şeyhler gibi dükkânda oturur, alışverişe koyulurdum”
- گر مکان را ره بدی در لامکان ** همچو شیخان بودمی من بر دکان
- Muhtesibin, harap bir halde yere yıkılmış sarhoşu zindana dâvet etmesi
- خواندن محتسب مست خراب افتاده را به زندان
- Muhtesip gece yarısı bir yere uğradı. Duvar dibinde bir adamın uyuduğunu gördü.
- محتسب در نیم شب جایی رسید ** در بن دیوار مستی خفته دید
- “Hey, sarhoş musun, ne içtin? Söyle” dedi. Adam dedi ki: “Testidekinden içtim!”
- گفت هی مستی چه خورده ستی بگو ** گفت از این خوردم که هست اندر سبو
- Muhtesip “Söyle, testide ne var?” diye sordu. Adam, “İçtiğim şey” diye cevap verdi. Muhtesip, “Bu gizli bir lâf.
- گفت آخر در سبو واگو که چیست ** گفت از آن که خوردهام گفت این خفی است
- Ne içtin, içtiğin ne ?” diye sordu. Adam “ Testide gizli olan şey işte” dedi. 2390
- گفت آن چه خوردهای آن چیست آن ** گفت آن که در سبو مخفی است آن
- Bu sual cevap, birbirine ulanıp gitti. Muhtesip de eşek gibi çamura saplanıp kaldı.
- دور میشد این سؤال و این جواب ** ماند چون خر محتسب اندر خلاب
- Ona, “Gel de bir ah de bakalım” dedi. Sarhoş söz söylerken “Hu, hu” dedi.
- گفت او را محتسب هین آه کن ** مست هو هو کرد هنگام سخن
- Muhtesip, “Ben sana ah dedim, hu, de demedim, sen hu diyorsun” deyince, adam, “Ben neşeliyim, sen gamdan iki büklüm olmuşsun.
- گفت گفتم آه کن هو میکنی ** گفت من شاد و تو از غم دم زنی
- Ah; dertten, gamdan, zulümden olur. Sarhoşların bu hu’larıysa neşedendir.” dedi.
- آه از درد و غم و بیدادی است ** هوی هوی می خوران از شادی است
- Muhtesip, “Ben şunu, bunu bilmem, kalk. Marifet satıp durma. Bu dırıltıyı bırak” dedi. 2395
- محتسب گفت این ندانم خیز خیز ** معرفت متراش و بگذار این ستیز
- Adam, “Yürü be, sen neredesin, ben nerede?” deyince, Muhtesip, “ Hadi kalk, zindana gel” dedi.
- گفت رو تو از کجا من از کجا ** گفت مستی خیز تا زندان بیا
- Sarhoş dedi ki: “Be Muhtesip, beni bırak da yürü işine. Çıplak adamdan rehin alabilir misin sen?
- گفت مست ای محتسب بگذار و رو ** از برهنه کی توان بردن گرو
- Eğer benim yürümeye kuvvetim olsaydı burada yatar mıydım. Evime giderdim.
- گر مرا خود قوت رفتن بدی ** خانهی خود رفتمی وین کی شدی
- Eğer benim de aklım olsaydı, imkânını bulsaydım şeyhler gibi dükkân başında bulunurdum.”
- من اگر با عقل و با امکانمی ** همچو شیخان بر سر دکانمی
- Adam’ın halini anlamak için o ulu zatı ikinci defa olarak konuşturması
- دوم بار در سخن کشیدن سایل آن بزرگ را تا حال او معلوم تر گردد
- O, büyük adamın ahvalini öğrenmek isteyen adam “ Ey sopayı at edinip binen atlı, bir an için olsun atını bu tarafa sür dedi. 2400
- گفت آن طالب که آخر یک نفس ** ای سواره بر نی این سو ران فرس
- Adam, “Çabuk söyle, atım çok serkeştir, pek huyludur.
- راند سوی او که هین زوتر بگو ** کاسب من بس توسن است و تند خو
- Çabuk ol ki seni tepmesin. Ne soracaksan açıkça sor bakalım” diyerek sopasını o tarafa sürdü.
- تا لگد بر تو نکوبد زود باش ** از چه میپرسی بیانش کن تو فاش
- Adam gönlündeki sırrı söylemeye imkân bulamadı. Ondan vazgeçip veliyi alaya aldı.
- او مجال راز دل گفتن ندید ** زو برون شو کرد و در لاغش کشید
- Dedi ki: “Bu sokakta oturan kadınlardan birini almak istiyorum. Benim gibi bir adama acaba hangisi lâyık?”
- گفت میخواهم در این کوچه زنی ** کیست لایق از برای چون منی
- Veli, “Dünyada üç türlü kadın vardır. İkisi zahmet ve mihnetten ibarettir, biri daimi bir hazinedir. 2405
- گفت سه گونه زناند اندر جهان ** آن دو رنج و این یکی گنج روان
- Onu alırsan tamamıyla senin olur. İkincisinin yarısı senin olur, yarısı senden ayrı kalır.
- آن یکی را چون بخواهی کل تراست ** و آن دگر نیمی ترا نیمی جداست
- Üçüncü ise hiç sana mal olmaz. Bunu duydun ya. Hadi şimdi yürü, ben gidiyorum.
- و آن سوم هیچ او ترا نبود بدان ** این شنودی دور شو رفتم روان
- Sen de durma atım seni tepelemesin. Yoksa bir düştün mü, bir daha kalkamazsın!” dedi.
- تا ترا اسبم نپراند لگد ** که بیفتی بر نخیزی تا ابد
- Şeyh, sopasını sürüp çocukların arasına katıldı. O genç adam ona tekrar bağırdı.
- شیخ راند اندر میان کودکان ** بانگ زد بار دگر او را جوان
- “Gel de hiç olmazsa şunu etraflıca anlat. Bu söylediğin üç çeşit kadın kimlerdir? Onu bir söyle!” 2410
- که بیا آخر بگو تفسیر این ** این زنان سه نوع گفتی بر گزین
- Şeyh, yine onun yanına at sürüp dedi ki: “Bakir, tamamıyla sana mal olur, gamdan kurtulursun.
- راند سوی او و گفتش بکر خاص ** کل ترا باشد ز غم یابی خلاص
- Yarısı senin olan da duldur. Fakat hiçbir suretle sana mal olmayan, evlâdı olan kadındır.
- و انکه نیمی آن تو بیوه بود ** و انکه هیچست آن عیال با ولد
- İlk kocasından evlâdı olursa sevgisi de, bütün hâtıraları da oraya gider.
- چون ز شوی اولش کودک بود ** مهر و کل خاطرش آن سو رود
- Hadi git, atım seni tepmesin. Uzaklaş, yoksa serkeş atımın nalı seni ezer!
- دور شو تا اسب نندازد لگد ** سم اسب توسنم بر تو رسد
- Şeyh yine hay huy edip sopasını sürdü, yine çocukları yanına çağırdı. 2415
- های و هویی کرد شیخ و باز راند ** کودکان را باز سوی خویش خواند
- Adam tekrar bağırdı: “Ey ulu padişah, bir sualim kaldı, gel!” dedi.
- باز بانگش کرد آن سایل بیا ** یک سؤالم ماند ای شاه کیا
- Şeyh tekrar o tarafa gelip “Çabuk söyle, nedir? Çok duramam, çünkü o çocuk meydandan topumu kaptı!” dedi.
- باز راند این سو بگو زودتر چه بود ** که ز میدان آن بچه گویم ربود
- Adam “Ey Padişah, bu kadar akla, edebe sahip olduğun halde bu ne divanelik, bu ne iş. Şaşılacak şey!
- گفت ای شه با چنین عقل و ادب ** این چه شیداست این چه فعل است ای عجب
- Sen söz söylerken Aklı Küllünde ötesindesin; bir güneş olduğun halde nasıl delilikle gizleniyorsun” dedi.
- تو ورای عقل کلی در بیان ** آفتابی در جنون چونی نهان
- Şeyh dedi ki: ”Bu külhanbeyleri beni bu şehre kadı yapmaya karar verdiler. 2420
- گفت این اوباش رایی میزنند ** تا در این شهر خودم قاضی کنند
- Reddettim, 'imkânı yok. Senin gibi âlim, fâzıl kimse yok.
- دفع میگفتم مرا گفتند نی ** نیست چون تو عالمی صاحب فنی
- با وجود تو حرام است و خبیث ** که کم از تو در قضا گوید حدیث
- Şeriatta da senden aşağı birisini kendimize ulu yapmamıza müsaade yok.' dediler.
- در شریعت نیست دستوری که ما ** کمتر از تو شه کنیم و پیشوا