English    Türkçe    فارسی   

2
2469-2518

  • Harut’la Marut tehlikeden kurtulmak için Bâbil Kuyusunu dilediler.
  • Gürbüz, akıllı, hatta sihirbaza benzer, her şeye muktedir oldukları halde onlar bile ahret azabını o kuyuda çekmek istediler. 2470
  • İyi de ettiler, tam yerinde bir işti. Dumandan çekilen zahmet ateşe nispetle elbette kolaydır, ehemmiyetsizdir.
  • Ahiret azabını tavsife imkân yoktur. Onun yanın da dünya azabının ehemmiyeti olamaz.
  • Ne mutlu o kişiye ki savaşır, çabalar, bedenine azap eder.
  • O cihanın azabından kurtulsun diye bu azap çekme ibadetine katlanır.
  • Ben de, Yarabbi, bana o azabı hemencecik burada çektir de, 2475
  • O âlemde rahat edeyim diye dua edip durmaktaydım. İstek kapısının halkasını bu suretle çalışıyordum.
  • Derken bu hastalığa tutuldum. Canım zahmetten âramsız bir hale düştü.
  • Zikrinden, evradımdan kaldım. Kendimden de haberim yoktu, iyiden, kötüden de.
  • Yüzünü görmeseydim; ey kutlu, ey kokusu güzel ve mübarek Peygamber;
  • Hayat kaydından tamamıyla sıyrılacaktım. Bana padişaha lütfedip derttaş oldun da bu gamdan kurtardın” 2480
  • Peygamber, “Ne yaptın? Sakın bir daha bu duada bulunma. Kendi kökünü kendin kazıp sökme.
  • Ey zayıf karınca, senin ne takatin var ki böyle bir yüce dağı yüklenmeye kalkışıyorsun!” dedi.
  • Adam dedi ki: “Sultanım, tövbe ettim. Bir daha böyle bir cürette bulunmam, böyle bir lâf etmem.”
  • Bu cihan bir çöldür, sen Musa’sın. Biz de günahımız yüzünden çölde iptilâlara uğramış kişileriz.
  • Yıllarcadır yol görüyoruz, fakat sonunda yine ilk konakta esiriz. 2485
  • Musa’nın gönlü bizden razı olsaydı, bu çöle bir yol, bir uç bulunurdu.
  • Fakat bizden tamamıyla usanmış olsaydı hiç yemeğimiz gökten gelir miydi?
  • Bir taş parçasından kaynaklar coşar mıydı, çölde canımızı kurtarabilir miydik?
  • Hattâ bundan vazgeçtik, yemek yerine üstümüze ateş yağar, konduğumuz bu konakta alevlenir, yanardık.
  • Musa, bizden hem hoşnut, hem değil, gâh dostumuz, gâh düşmanımız. 2490
  • Hışımı; pılımızı, pırtımızı ateşlemekte, hilmi belâya siper olmakta.
  • Nasıl olur da hem hilimle muamele eder, hem hışımla? Fakat ey aziz Tanrı, bu senin lütfundan, bu lütuf, az görülmüş, bir şey değil ki.
  • Adamın karşısında bulunan kimseyi yüzüne karşı methetmesi hoş bir şey değil. Onun için Musa’nın adını mahsus anıyorum.
  • Yoksa değil Musa, kim olursa olsun. Senin karşında başka birinden bahsetmem yaraşır mı?
  • Bizim ahitlerimiz yüzlerce, binlerce defa bozuldu. Fakat senin ahdin dağ gibi, yerinden bile oynamıyor. 2495
  • Bizim ahdimiz saman çöpüne benzer, her çeşit rüzgâra karşı zebundur. Senin ahdinse dağ gibi, hatta yüzlerce dağdan da kuvvetli.
  • O kuvvet hakkı için ey renklere sahip olan, bizim renkten renge girişimize bir acı!
  • Kendimizi de gördük, rüsvay oluşumuzu da. Padişahım, bizi fazla imtihana çekme.
  • De ey kerem sahibi ve yardımı istenen Tanrı, öbür ayıplarımızı, öbür kötülüklerimizi gizli bırak.
  • Sen cemalde, kemalde sonsuzun; biz eğrilikte sapıklıkta sonsuz! 2500
  • Şu bir avuç aşağılık kişililerin kötülükteki sonsuzluğunu sonsuz lütfunla, cemal ve kemalinle ört.
  • Aman elbisemizden zaten bir tek iplik kaldı. Bir şehirdik, tek bir duvarımız yerinde.
  • Ey sahibimiz, şu kalanı koru, şu kalanı koru da Şeytan, tamamıyla sevinmesin.
  • Bizim hatırımız için değil, suçluları yine arayıp kayırdığın o kadim lütfun hakkı için Yarabbi.
  • Mademki kudretini gösterdin, merhametini de göster, ey et ve yağ parçalarına merhametler ihsan eden Tanrı. 2505
  • Eğer bu dua gazabını arttırıyorsa ulu Tanrı, sen bize bir dua öğret.
  • Nitekim Âdem cennetten çıkınca ona tövbe etmeyi nasip ettin de kötü Şeytan'dan kurtuldu.
  • Şeytan da kimdir ki Âdemden üstün olsun, böyle bir düzenle oyunu kazansın, onu alt etsin.
  • Bunların hepsi de hakikatte Âdem’in faydasını temin etti. Şeytan’ın hilesi, düzeni, o hasetçiye lânet edilmesine sebep oldu.
  • Şeytan, bir oyunu gördü de iki yüz oyunu göremedi. O yüzden kendi evinin direğini kendisi kesti. 2510
  • Gece vakti başkalarının ekinini ateşlemek istedi, fakat yel, ateşi kendi ekinine sürdü.
  • Lânet, Şeytana bir gözbağı oldu, bu yüzden hileyi düşmanı olan Âdem’e ziyan sandı.
  • Lânet dediğin de işte insanı böyle ters görüşlü yapar. Hasetçi, kendini görür, beğenir, kindar bir hale gelir.
  • Nihayet kötülüğün, sonunda dönüp kötülükte bulunana geleceğini, ona ziyan vereceğini anlamaz.
  • Kendisini mat edecek şeylerin hepsini aksine görür. Hâlbuki mat olan kendisidir, kendisi ziyan eder! 2515
  • Çünkü kendisi bir hiçten ibaret olduğunu görse, yarasının öldürücü ve şiddetli olduğunu bilse,
  • Böyle görüş, böyle biliş, adamın gönlünü dertlendirir. Dert de onu hicaptan çıkarırdı.
  • Anaları doğum ağrısı tutmasa çocuk doğmaya hiçbir yol bulamaz.