English    Türkçe    فارسی   

2
2594-2643

  • Ahiret için de bir sanat öğren ki mağfiret kazancını elde edesin.
  • O cihan da pazarla, kazançla dolu bir şehirdir. Zannetme ki kazanma yalnız bu âlemdedir ve bu kazanç kâfidir! 2595
  • Ulu Tanrı “Bu cihanın kazancı, o kazancın yanında çocuk oyuncağıdır” dedi.
  • Hani bir çocuk, öbür çocuğun üstüne yürür, onunla konuşuyor birleşiyor gibi hareketlerde bulunur ya..
  • Çocuklar, dükkâncılık oynarlar ya fakat zaman geçirmeden başka, ellerine bir şey girmez.
  • Gece gelip çatar, çocuk evine aç döner, Öbür çocuklar giderler, tek başına kalakalır.
  • Bu âlem oyun yeridir, ölüm de gece. Geri döner gidersin, fakat kese bomboş, sen de yorgun argın! 2600
  • Be serkeş herif, din kazancı; aşktır, gönül cezbesidir, Hak nuruna kabiliyettir.
  • Bu aşağılık nefis, senden fâni kazanç ister. Fakat niceye bir aşağılık şeyleri kazanıp duracaksın, bırak artık, yeter.
  • Aşağılık nefis eğer senden yüce bir kazanç dilese bile bu dilekte hile ve düzen vardır.
  • İblis’in Muaviye’yi “Kalk, namaz vakti geldi” diye uyandırması
  • Rivayet ederler: O Muaviye köşkünde bir bucakta uyumuştu.
  • Köşkün kapısı içerden kilitliydi, çünkü Muaviye halkın gelip gitmesinden yorulmuştu. 2605
  • Ansızın birisi onu uyandırdı. Muaviye gözünü açınca adam gözden sır oldu.
  • Kendi kendisine, “Köşke kimse giremez. Bu küstahlıkta, bu cürette bulunan kim acaba?” dedi.
  • Etrafı dolaştı, gizlenen adamdan bir nişan bulmak için her tarafı araştırdı.
  • Kapı ardında bir herif gördü. Adam kapıya sinmiş, yüzünü perde ile örtmüş gizlenmişti.
  • Muaviye “Hey sen, kimsin, adın ne ?” diye sordu. Adam “ Adım açıkça söyleyeyim, Şaki İblis” diye cevap verdi. 2610
  • Muaviye “Niye gayret ettin, beni niçin uyandırdın? Bana doğru söyle, aykırı konuşma” dedi.
  • İblis’in Muaviye’yi eşekten düşürmesi, kapalı konuşup bahaneler etmesi, Muaviye’nin ona cevap vermesi
  • Şeytan “Namaz vakti geldi. Hemen mescide koşmak gerek.
  • Mustafa, mana incisini delerek “Acele edin, ibadetleri vakti geçmeden yapın buyurdu” dedi.
  • Muaviye “Hayır, hayır senin böyle bir maksadın olmaz. Bana hayra delil olasın, imkânı mı var?
  • Hırsız, evime gizlice giriyor da “Bekçilik ediyorum” diyor. 2615
  • Ben o hırsıza nasıl inanayım? Hırsız, sevabı, ecri ne bilir” dedi.
  • Yine İblis’in Muaviye’ye cevap vermesi
  • Şeytan dedi ki: “Biz, evvelce melektik. İbadet yoluna canla başla düzülmüştük.
  • Yol saliklerine mahremdik, Arş sakinlerine hemdem,
  • İlk sanat gönülden çıkar mı? İlk sevgi nasıl olurda unutulur?
  • Seferde Rum diyarı ehlinden birisini yahut Huten’li birisini görmekle vatan sevgisi kalbinden çıkar mı? 2620
  • Biz de bu şarabın sarhoşlarındandık, biz de kapısının âşıklarındandık.
  • Göbeğimizi onun sevgisiyle kestik, sevgisini canımıza ektiler.
  • Zamanede güzel günler gördük, baharda rahmet suları içtik.
  • Bizim varlığımızı da “Onun fazıl” ve ihsan eli ekmemiş midir? Bizi de yoktan yaratan o değil mi?
  • Ondan nice lütuflar görmüşüz, rıza gülistanında nice dolaşmışız. 2625
  • Başımıza rahmet elini koyar, bize de lütuf çeşmelerini izhar ederdi.
  • Ben daha çocukken, süt emiyorken beşiğimi kim salladı? O!
  • Onun sütünden başka kimden süt emdim, onun tedbirinden başka beni kim yetiştirdi?
  • Vücuda sütle giren huyu, çıkarmaya kimin iktidarı vardır?
  • Kerem denizi bir itapta, bulunsa bile, kerem kapılarını kapalı bırakır mı? 2630
  • Onun, asıl peşin ihsan ettiği para, lütuf ve vergisidir. Kahırsa, o paranın üstüne konmuş arızi bir tozdan ibarettir.
  • Âlemi lütfetmek için yarattı. Zerrelere, onun güneşi riayetlerde bulundu.
  • Ayrılık bile, onun kahrından doğmakla berber vuslatın kadrini bilmek içindir.
  • Bu suretle diler ki ayrıldığı, canın kulağını bursun, onu tedibetsin de can, vuslat günlerini bilsin.
  • Peygamber “Tanrı, âlemi yaratmadan maksadım, ihsan etmekti. 2635
  • Yarattım ki benden bir fayda görsünler, balıma parmaklarını bansınlar.
  • Ben bir fayda göreyim, çıplak adamdan bir libas elde edeyim diye yaratmadım, dedi” buyurmuştur.
  • Birkaç gün oldu ki beni huzurundan kovdu. Fakat yine gözüm onun güzel yüzünde.
  • Böyle bir yüzden bu çeşit kahra uğramak şaşılacak şey. Herkes sebeple meşgul olup durmakta.
  • Hâlbuki ben sebebe bakmam. Çünkü sebep sonra meydana gelen bir şeydir. Sonradan meydana gelen bir şeyin varlığına sebep olur. 2640
  • Ben ezeli lütfa bakar, sonradan meydana geleni yırtar, iki parça ederim.
  • Tutalım, Âdem’e secde etmemem hasettendi. Ama o haset de aşktan meydana geldi; inattan, inkârdan değil.
  • Her haset, şüphesiz dostluktan meydana gelir. Sevgiliyle başkaları bir arada oturunca haset baş gösterir.